Seher Kuşu (Ya Tayr)
Kanat çırp, seher kuşu
Sevgilimin evine git
Kalbimi sarıp sana verdim
Aşkıma mektubumu ver
Söyle ona, onu özlediğimi ve onu özlemenin beni mahvettiğini
Söyle ona, ondan ayrı olmak beni yaralıyor
Yangınım, yangınım ah benim yangınım
Sadece Allah bilir sorunumun ne olduğunu
Keder benim arkadaşım ve komşum oldu
Ben kayboldum bu yüzden bana yol göster
Kalbimin atması ona bağlı
Şefkatli elleriyle bir dokunuşuna
Hayatım onsuz ölüme mahkûm
Seher kuşu söyle ona, dönsün bana geri
Bu çok özel ses, şimdi 86 yaşında. O'nu ilkin, 1968 yılında, bir yaz akşamı, televizyonda Suriye kanalında yayınlanan canlı konserinde gördüm. Söylediği şarkıların teması, melodisi değişse de, O, neredeyse hiç hareket etmeden ve gülümsemeden son derece ciddi bir yüz ifadesiyle şarkılarını söylüyordu. 8 yaşındaydım, şimdi 61. Bu eşsiz sanatçıyı 53 yıldır izliyorum. İlk gördüğüm konserinden bu yana tarzını, üslubunu, çizgisini hiç değiştirmedi. Hep durgun, hüzünlü, tutkulu; sanki melodi eşliğinde bellek ötesi zamanlardan seslenir gibiydi. Epik - lirik eserleri o benzeri olmayan sesiyle, yarattığı kendine özgü tarzıyla okuyarak yüreklere işledi.
"Tarihin akışı on yılda bir aks değiştirir", demişti bir Rus entelektüeli. Eğer öyleyse, 1968 yılından bu yana tarihin gidişatı beş kez yön değiştirmiş olmalı. Geriye dönüp bakıldığında bunun gerçekleştiği görülüyor; o on yıllar içerisinde ne kadar çok moda, trend geldi geçti. Ama Feyruz hep orijinal haliyle ve benim de 1968 yılında o ılık Akdeniz akşamında, annemin şarkı sözlerini tercüme ederek izlediğim görüntüsünü değiştirmeden on yılların üzerinden uçan halısıyla geçti. Eskimedi. Hiç kimse, O'nun için; kendini tekrar ediyor, artık maziye ait demode bir ses, diyemedi. On yıllar boyunca moda olmadı hiç ama hep modern oldu, kökleri geleneksel Lübnan pastoral yaşamında olduğu halde. Feyruz denince hem doğunun Paris'i denilen modern Beyrut hem de Lübnan kırsalının simgesi sedir ağacı imgesi akla geldi.
O ilk akşam ki konserinde hemen dikkatimi çekmişti; sonraki yıllarda da hep düşündüm, neden gözleri boşluğa bakıyor gibi? Neden hep mahzun? Sadece sanatkarlığıyla değil nezaketiyle de hayatımda çok müstesna bir yeri olan Feyruz niçin hep böyle melankolik ve durgundu. Böyle insanlar için "Gölgesi ağır" denir. Bu kadar bir izahat yeterli miydi? Değilmiş. Araştırmalarımı derinleştirdikçe öğrendim; bir kadının üstesinden gelmesinin, muazzam bir irade gücüne sahip olmasıyla ancak baş edebileceği kahredici olaylar yaşamış.
Feyruz, şarkı yazarı ve kompozitörlerden Mohamed Flayfel'in tavsiyesiyle Lübnan Radyosu Korosu'na seçilmiş ve radyo yönetmeni Halim Elrumi aracılığıyla Assy Rahbani ve Mansour Rahbani kardeşlerle tanışmış. Çok yetenekli ve sadece Lübnan'da değil başka Arap ülkelerinde ve batı müzik çevrelerince de tanınan şarkı yazarı ve kompozitör Rahbani kardeşler, geleneksel Arap şarkılarını ve bazı batı müziği eserlerini de yeniden düzenlemekteydiler. Feyruz, bu tanışmanın ardından Rahbani kardeşler ile çalışmaya başlamış.
1955'in temmuzunda Assy Rahbani ile evlenerek, Beyrut'un kuzeyindeki Antelias'a taşınmış. Feyruz ve Assi'nin dört çocuğu olmuş: Ziad, müzisyen, bestekâr; aynı zamanda ülkenin en bilinen komünist siması olarak Lübnan'da yaşıyor. Layal, 1987'de geçirdiği beyin kanamasından öldü, Hali, menenjit nedeniyle çocukluktan beri felçli ve Rima, fotoğrafçı ve yönetmenlik yapıyor.
Bunlar yetmiyormuş gibi eşi Assi’nin 1972 yılında beyin kanaması geçirmesi, kendini toparlayamaması, sanatçı olarak artık yaratıcılık yetisini yitirmesi, yaşadığı ruhsal bozuklukları atlatamaması ve 1979 yılında ayrılmaları… Yaşanan kederli, ağır kasvetli yılların ardından Assi'nin 1986 yılında komada geçirdiği birkaç haftanın ardından ölümü… Duygulu, nazik ruhlu bir insan bu kadar gam ve keder getiren hayata karşı nasıl direnebilir? Direnirken mağrur tavrını hep sürdürebilmesi ama gülümseyememesi, sanatının icra etkinlikleri dışında daha çok münzevi bir yaşamı tercih etmesi ne kadar anlaşılır, insani bir durum değil mi?
Katlanılması zor onca travma yaşarken, sanat hayatına bunu hiç yansıtmama asaletini gösterdi. Magazin malzemesi yapılmasına müsamaha göstermedi. Acılarını içinde yaşadı. Bu erdemi ile sarsılmayan bir saygı kazandı, bütün Arap aleminde. Ama sadece bu yaşadıkları ve büyük sanatkârlığıyla değil başka hususiyetleri ile de saygınlaştı, yüceleşti.
Feyruz, hep sanıldığı gibi Arap ve Müslüman değildir.
Asıl adı Nouhad Haddad olan Feyruz, Mardinli Wadi Haddad ile Lübnanlı Süryani Maruni Liza Alboustani'nin ilk kızı olarak 21 Kasım 1935'te Jabal Alarz'da doğan Süryani kökenli ortodoks Hristiyandır.
Tarihe mâl olan büyük sanatçılar, sadece sanatlarıyla anılmazlar. Hayatlarında başka değerler de ürettikleri için farklı yönleriyle de önem kazanırlar. Feyruz da şarkıcılığının yanı sıra, tutkuyla bağlı olduğu ülkesi Lübnan ve bitimsiz bir aşkla sevdiği hep yaşadığı şehir olan Beyrut ile mütemmim cüz -ayrılmaz bütünleyici parça- olarak hafızalara nakşoldu. Lübnan – Beyrut – Feyruz üçlüsü bir golben gibidirler. Renkli, zarif, müstesna, trajik ve hüzün veren bir golben bu. Sanat, başarı, aşk, özlem, hüzün, savaş, yıkım, katliam, nostalji ve saudeda var bu golbende.
Feyruz'u, Beyrut ve Lübnan'dan soyutlayarak değerlendirmek çok eksik kalır. Hayatını tutarlı, ödünsüz yaşamış bu saygın kişiliği yazarken gerekli hürmeti, özeni ve titizliği göstermek bir vazifedir aynı zamanda.
Feyruz'un şarkılarında özlem, aşk, vatan, dostluk, savaş karşıtlığı ve saudeda (geçmişte kalmış ama artık bir daha yaşanamayacak olana karşı duyulan melankolik bir his) gibi farklı temalar anlatılır. Bir saudeda şaheseri olan Şadi ile yazının ilk bölümünü tamamlayalım.
Şadi
Uzun zaman önce, Ben çocukken
Bir çocuk vardı, ormandan geliyordu
Onunla oynuyordum
Onun ismi Şadi’ydi
Şadi ve ben, şarkılar söyledik
Karda oynadık
Havada Koştuk
Taşlarda çocukluk hikayeleri yazdık
Havada sallandık
Bir günde dünya yanmış
insanlara karşı insanlar, bu dünyada savaştılar
Savaşı tepelere yaklaşıyordu
Vadinin kenarlarında savaş başladı
Şadi görmeye koştu
korktum, çağırdım
nereye gidiyorsun Şadi
Çağırıyordum da duymamış
Vadide uzağa gidiyordu
O gündendir , Onu görmedim
Şadi kayboldu
Kar gelip gitti
20 kere geldi de gitti
Ben yaşlanıyordum, Şadi daha çocuktur
Karda oynuyor