21 Temmuz 2017
İletişim Yayınları, 2015’te çıkardığı “Türkiye’nin 1950’li Yılları”nın (740 sayfa) ardından “Türkiye’nin 1960’lı Yılları”nı yayımladı.
Türkiye’nin 1960’lı Yılları, 1184 sayfalık, içerik, görsel ve ağırlık/hacim olarak, hatırı sayılır oylumda, dört başı mamur bir kitap.
Tanıl Bora’nın editörlüğünü yaptığı, Mete Kaan Kaynar’ın hazırladığı devasa kitap bu yazı yazılırken henüz raflara çıkmamıştı.
Okay Gönensin’in, yani bir 68’linin daha defninden sonra, başka bir iş için uğradığım İletişim Yayınevi’nde daha çayımın ilk yudumunu almıştım ki, hazırlık ve matbaaya gidiş aşamalarından haberdar olduğum kitap, matbaadan çıkıp yayınevine geldi ve bir tane hemen orada koliden çıkarılıp bana hediye edildi. Yani, buharı üstünde idi elime aldığımda.
Kitabın kapak fotoğrafı o kadar isabetli seçilmiş ki. Önde Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, yanında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü. Arkadaki zevat ise tahmin edileceği gibi, siyasi ikballeri bu öndeki ikilinin himmetine kalmış, biat, hayranlık, aynı zamanda da kimilerinde riya yüklü yüz ifadeleri altmışlı yılların siyasi profilini önemli ölçüde aksettiriyor.
Devlet milliyetçiliği ile toplum milliyetçiliği, merdivenlerden inerken… Geri plandaki sütunlar, cumhuriyet ideolojisinin sütunları gibi; enstantane, belli ki Anıtkabir’de bir tören sonrası çekilmiş. Tülay Özer’in, “İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız” şarkısını akla getiriyor.
İçindekiler:
• 27 Mayıs, Yassıada, 1961 anayasası...
• Cemal Gürsel, “İhtiyar Paşa” İnönü, Kıbrıs sorunu, Johnson Mektubu, Talat Aydemir...
• Fikir Kulüpleri, Devrimci Gençlik, Milli Demokratik Devrim...
• TİP, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, “Ortanın Solu…”
• Demirkırat’tan Adalet Partisi’ne, Süleyman Demirel, Ragıp Gümüşpala, Suat Hayri Ürgüplü, Cevdet Sunay...
• Anti-komünizm, Komünizmle Mücadele Dernekleri, Alparslan Türkeş, milliyetçilik...
• “Gurbetçiler”, işçi sınıfı, Kürt siyasal hareketi, Doğu Mitingleri, OYAK, Devlet Planlama Teşkilatı...
• Kadın hareketi, basın, gündelik hayat, müzik, futbol, edebiyat, sanat...
Yaklaşık elli yıldır 60’lı yılların büyüsü, çekim merkezi olması, her vesileyle hatırlanması, özlemi bitmiyor: Neden?
Bu soruyu sora sora, cevap araya araya elli yıl geçti.
1960 yılında Reyhanlı gibi bir sınır kasabasında, Amik Ovası’nın bereketli topraklarında süren; ağır aksak, yavaş yaşanan ömrün nihayete ereceği anı beklemekle iktifa eden bir hayat tarzı. 60 kilometre mesafedeki Akdeniz’i görmeden, merak bile etmeden, hiç balık yemeden kırsal pasiflik ve pastoral uysallıkla geçen günler, yıllar. Toprak renklerinin egemen olduğu giyimden tutun, bulgur-tandır ekmeği-martabaniye-oruk gibi organik ama zahmetli yemek kültürüne; gaz lambaları, geniş meyve bahçeli, envai çeşit çiçek saksılarıyla müzeyyen avlularda, kent-kent kültürü olgusundan yüzyıllarca uzakmış hissinin mütevekkil halet-i ruhiyesi içindeyken nasıl oldu da, bir sihirli çubuk değmişcesine hayat aniden tam zıddına dönüştü?
San Fransisko, Berlin, Paris, Katmandu, Londra nasıl oldu da bu küçük kasabada “Durgun Akardı Asi” sekansının çakılı kaldığı hayat tuvaline bir renk cümbüşü olup da yağdı.
Ne oldu da böylesine radikal bir değişiklikle yaşamın yönü de değişti?
Kısa saçlı, kahverengi, gri en çok da toprak tonlarının hakim olduğu giysilerin tercih edildiği, dikkat ve merak menzili en fazla komşu kızın evi ile lise çıkış kapısı ve kıraathanedeki yan masanın nargilesindeki suyun fokurtusu sırasında çıkan baloncuklar olan genç insanlar, ne oldu da binlerce km uzaktaki Vietnam savaşında Vietkong destekçisi oldular?
Toprak renkleri nasıl birdenbire saltanatlarını yeşil, sarı, vişne çürüğü, turuncu, nar çiçeği kırmızısına bıraktı. Genç insanlar hangi teşvikle çiçekli gömlekler giymeye başladılar?
Saz, davul, zurna bilinen tanınan yegâne enstrümanlar iken, gitar nasıl elden ele gezen tribal bir enstrüman oldu?
Saçlar kadınlarınki gibi omuzlara kadar uzadı; kadınlar, o etek boylarını nasıl dizin bir karış üstüne çekmeye başladılar?
Ve; ben nasıl bir itkiyle, hangi müşevvikle, 68-69 yıllarında İnce Memed’i okudum?
Tek bir fotoğrafını bile görmediğim ama gazetelerden mücadelesini okuduğum Ho (Chi Minh) amcayı nasıl çok sevdim?
Beatles neden beni daha beş yaşımda anaforuna almıştı?.. Her öğlen evimizde pişen öğle yemeğini mahalledeki yoksul ailelere götürürken niçin hiç yüksünmüyordum?
Reyhanlı’nın Ortadoğu ve Doğu’ya açılan sınır kapısı Cilvegözü’ne doğru giden; saçı sakalı birbirine karışmış, kot pantolonlu, elinde şarap şişesi içe içe, gülümseyerek, yumuşak ve nazik bir insan intibaı veren bu insanlar nereye gidiyorlardı? Uzaylı seyreder gibi baktığımız bu insanlarla konuşan büyüklerimiz Paris’ten, Londra’dan, Berlin’den gelip Katmandu’ya giden üniversite öğrencileri olduklarını söylüyorlardı; kimdi bu arkalarında ışıkları silinmeyen izler bırakarak giden güzel insanlar?
Neden geri dönmediler? Niye sonraki elli yılda bir daha hiç görünmediler?
60’lar, mitsel bir altın çağ, düşler ülkesi mistifikasyonuna kargolanalı çok oldu. Neo-liberal vasatın egemenliğinden umarsızlık illetine yakalanan, gelecek duygusunu kaybetmiş bireyin, katransı nihilizmi ve altmışlar mistifikasyonu avuntusu ile vakit kaybetmeye gerek yok.
Absürd bir eş zamanlılıkla mantra sarhoşu hippiler Summer Of Love şenliklerinde dans ederken, Vietnam’da bir halkın üzerine napalmlar yağıyordu, LSD’nin sanal ışıklı konfetileri değil.
Beatiful People, Çiçek Çocukları bir yanda, öte yanda Charles Manson, yönetmen-senarist Roman Polanski’nin hamile karısı Sharon Tate’i dehşet verici bir vahşilikle katledip, müridleriyle Tate’in kanını içiyor, dünyayı dehşete düşürüyordu.
Kennedy cinayetinin dünyayı şaşkına çevirmesi ama olayın bugün bile gizemini koruyor olması, Jackie Kennedy, Twiggy ve Brigitte Bardot’nun magazin düellolarına İran Şahı ve kraliçe Farah Pehlevi ile mukabelesi…
Sosyalist SSCB ordusunun sosyalist Çekoslovakya’yı tanklarıyla eze eze işgal etmesi; FKÖ ve FHKC’nin Ortadoğu arenasına çıkışları, İsrail ile Arap dünyasının savaşları…
Andy Warhol-Dali-Picasso-Max Ernst-Duchamp-Bunuel-Breton; sürrealizm, sosyalist gerçekçilik…
Jack Kerouac, Allen Ginsberg, Beatnik;Godard, Kubrick, Bergman-Sergio Leone, Spagetti Western / The good the bad, the ugly…
Domuzlar Körfezi çıkarması, Çin kültür devrimi, situasyonizm; Kara Panterler, Malcom X, Marthin Luther King, Apollo-9 uzay aracıyla aya ilk ayak basış…
Beatles, Bob Dylan, Animals, Yardbirds, Rolling Stones, Doors…
Prizmanın bu yüzeyine yansıyan imgelerin bir kısmı böyle, bakıp geçilecekse ve sadece bu kadarıyla yetinilecekse…
Ama bu ülkeyi ve bu ülkenin geleceğini, biyosferi ve biyosferimizin geleceğini düşünen -her insanın- diyemesek de, en azından tarihe sınıflar mücadelesi ve devrim perspektifinden bakanlarının, bu mitsel-gizemli, mistisizme esir olmuş muhakemenin dışında, diyalektiğin zıtların çarpışması-zıtların birliği önermesiyle altmışlı yıllar irdelemesinin zarureti, aşılması gereken Himalayalar kadar devasa bir boyutta Binyayla’nın yolunun ortasında duruyor.
Zaruret; çünkü bu gökkubbe altında yazılmış tek bir şiir, tek bir roman, tek bir resim, tek bir heykel, tek bir kuram, tek bir ideolojik postula, şimdi ve şu anki dünyada egemen otoriteryanizme karşı tek bir eleştiri, kendini eylemli ifade eden tek bir isyan yoktur ki kökenleri altmışlarda, en azından fikrî temellerinde olmasın; altmışlarda yapılmamış, denenmemiş olsun. Moda da dâhildir buna, şimdilerde pek revaçta olan beslenme alışkanlıkları da, vegan, vejeteryan vs…
Merak edenler, Komün-1 ve diğer komün yaşamlarına bakabilir.
Zaruret olması tek bir etken yüzünden değil, aciliyet etmeni de gözden ırak tutulmamalı.
Özel bir sohbetimizde; ODTÜ Mimarlık öğrenciliği-Beatnik-DEVGENÇ Genel Başkanlığı-THKP mensubiyeti ile 60’ların pınarını kana kana içmiş parlak ismi, ağabeyim, sevgili dostum Ertuğrul Kürkçü, “Eh Murat, artık bir gözümüz toprağa seyiriyor” dediğinde neye uğradığımı şaşırmıştım.
Çocukluğumun kahramanları, Robin Hood’ları, kaçınılmaz sona iyice yaklaşmaktalar. Bu menhus son, yaklaşmakta iken adım adım, bu kitap çok yerinde bir zamanlamaya da tekabül ediyor.
Bu ve daha sayılabilecek başka gerçeklikler, 60’lı yılları bir bütün hâlinde aşmayı, diyalektik inkârını yaratmayı en yaşamsal ve aciliyette önümüze dikmiş durumda. O devasa 68 duvarını aşmayı, yani biyosferin emansipasyonunu realize edecek, artık vakti gelmiş olan küresel devrimi yapmamız için bu şart.
Bu kitap, kendi hacmi ile de bu yazı çerçevesinde ancak bu kadar analitik tartışmasına yer verebildiğim, yeni bir çağ dönüşümünün şafağında geçilmesi gereken eşiğin gerekli kıldığı enerjinin devasalığıyla da mütenasip. O enerjiyi kendisinde bulanlar, bu kitabı da, çok kalınmış gibi bir mazeretle ertelememeliler. Malum, giz değil yani; sonra bakarım, aldım ama daha okumadım vakit bulursam okuyacağım’ların akabinde ne olduğu. Şık bir dekorasyon objesi, olacağı o.
Oysa; 24 ana başlık, bu ana başlıklar altında da 24 ilave müstakil yazı 44 kişi tarafından emek yoğun bir çalışma ve çabayla hazırlanan bu kitap 60’lı yılların tam manasıyla bir panoraması.
İrdeleyen, tartışan, eleştiren yazılar bunlar. 44 kişilik yazar ekibinin 6’sı yazar, kalan 38 kişi akademia mensubu. Sıkı çalışmış, cepten yemek, hazırdan alıp kremalayarak sunmak yok. Zaten böyle bir şeye editör Tanıl Bora asla izin vermezdi.
Küçük bir sırrı ifşa etme hakkım vardır herhalde. Yukarıda kitabın konu başlıklarında görünmüyor, ama bir yazı Erkin Koray’a ayrılmış.
1184 sayfalık kitaba yazılarıyla katkı sağlayan isimler şöyle:
Sevgi Adak, Gökhan Ak, İsmet Akça, Yelda Şahin-Akıllı, Mehmet Ö. Alkan, Gökhan Atılgan, Zübeyir Barutçu, Tanıl Bora, Funda Şenol-Cantek, Aziz Çelik, Zişan Ataman Çelik, Kadir Dede, Deniz Cenk Demir, Tanel Demirel, Yasemin Doğaner, Erden Eren Erdem, Veysel Ergüç, Çimen Günay-Erkol, Cengiz Güneş, Bora Gürdaş, Süleyman İnan, Mete Kaan Kaynar, Nuray Ertürk-Keskin, Bayram Koca, Selçuk Koca, Bilsay Kuruç, Murat Meriç, Levent Odabaşı, Asım Öz, Feridun Cemil Özcan, Gencer Özcan, Celal Oral Özdemir, İlhan Özgen, Bengü Öztan, Selman Saç, Ezgi Sarıtaş, Metin Solmaz, Ayşem Sezer-Şanlı, Mustafa Şener, Rafet Uçkan, Anıl Varel, Aybars Yanık, Kerem Yavaşça, Mehmet Yüce.
Önümüzdeki yıl 68’in ellinci yıldönümü. Nasıl bir heyulanın beklediğini tanımlamaya gerek var mı?
Bu kitap aynı zamanda, o heyulaya karşı, memleket ahvali deposuna akıl-bilgi-birikim tahkimatı da sağlayacak.
Kitabı yayına hazırlayan Mete Kaan Kaynar’ın yazdığı Önsöz’deki ilk satırlarıyla noktalayalım:
“Türkiye’nin altmışlı yıllarını konu edinen bu çalışmamızda çok farklı açılardan, 1960’lı yıllar Türkiye’sinin panoramik bir fotoğrafını çekmeye çalışıyoruz. Bu panoramayı, bu genel manzarayı resmedebilmek için de iç politik gelişmelerden spora, uluslararası ilişkilerden sanata, iktisattan müziğe, emek ve kadın hareketlerinden gündelik hayata, görsel sanatlara... kadar oldukça geniş bir yelpazeyi tuvalimize aktarmaya gayret ediyoruz. Bu kitapta, altmışlı yıllar siyasetini tartışmaya çabalıyoruz. Siyaset kavramını ise parlamento ve/ya siyasî parti örgütlerine indirgeyerek değil, mümkün olan en geniş anlamıyla, yani sosyolojik bir perspektiften ele almaya gayret ediyoruz…”
______________________________________________________
Kitapta yer alan bölümler
Türkiye’nin Altmışlı Yılları Üzerine Bazı Notlar |
|
İnkılâp, Revolution, Devrim: Bir Kavramın Tarihsel Serencamı Üzerine |
|
Ilımlı Mücadeleden Radikal Önlemlere: 27 Mayıs 1960 |
|
İhtilâlin Mantığı |
|
Ada’da Bir Müsamere: Düşükler Yassıada’da |
|
Darbe’nin Yarattığı Lider: Cemal Gürsel |
|
27 Mayıs’ın Gölgesinde Bir Albay: Talat Aydemir’in Darbe Girişimleri |
|
Altmışlı Yıllarda Türkiye Ekonomisi |
|
Altmışlı Yıllarda Türkiye Kapitalizmi ve Ordunun “Holdingi” OYAK |
|
Altmışlı Yıllarda “Dış” Politika |
|
Johnson Mektubu |
|
Altmışlı Yıllarda Türkiye’nin Siyasî Düşünce Hayatı |
|
İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türkiye’de Siyasî İktidarın Profili: Merkez Sağ, Darbeler, Krizler, Koalisyonlar |
|
’68’in Kapıları |
|
Fikir Kulüplerinden Devrimci Gençliğe |
|
Yön ve Millî Demokratik Devrim Hareketleri |
|
Altmışlı Yıllar Türkiye’sinde Sınıf ve Siyaset: Meşruiyet Savaşımı, Siyasal Yükselişi ve İç Bölünmeleriyle TİP |
|
Mehmet Ali Aybar |
|
Behice Boran: Hayat Hikâyesi ve Siyasî Fikirlerinden Çizgiler |
|
Altmışlı Yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi ve Ortanın Solu |
|
“İhtiyar Paşa” İnönü (1960-73) |
|
Altmışlı Yıllarda Merkez Sağ: Demirkırat’tan Adalet Partisi’ne Merkez Sağın Sancılı Serüveni |
|
Ragıp Gümüşpala |
|
Süleyman Sami Demirel |
|
Suat Hayri Ürgüplü |
|
Altmışlı Yıllarda Türkiye’de Anti-komünizm: Truman Doktrini’nden Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne |
|
Alparslan Türkeş |
|
Cevdet Sunay |
|
Manevî İmar ile İslâm İnkılâbı Arasında: Altmışlı Yıllarda İslâm Davası Etrafındaki Vaziyet Alışlar Üzerine |
|
Saraçhane’den 15-16 Haziran’a İşçi Sınıfının Müstesna Yılları: Altmışlı Yıllar |
|
Türkiye’de “Alamancı” Almanya’da “Türk”: Araftaki Gurbetçiler |
|
15-16 Haziran Eylemleri: Dayanışma Düzeyinde Kalan Sınıf Bilinci |
|
Altmışlı Yıllarda Kürt Siyasal Aktivizmi |
|
Altmışlı Yıllarda Kadın Hareketi: Süreklilikler, Kopuşlar ve Çeşitlenme |
|
Altmışlı Yıllarda Basın |
|
Altmışlı Yıllar Türkiye’sinde Unutulmuş Bir Dergi: Eylem |
|
Altmışlı Yılların Anayasal Gündemi ya da Bir Siyasal Özne Olarak 1961 Anayasası |
|
Altmışlı Yılların Siyasal Partileri |
|
Altmışlı Yıllarda Kamu Yönetimi |
|
Türkiye’de Plancılığın İlk On Yılı: Altmışlı Yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı |
|
Altmışlı Yıllarda Edebiyat: Kaliban’ın Öfkesi |
|
Altmışlı Yıllarda Günlük Hayatın Siyaseti |
|
İki Darbe Arası Müzikli Curcuna: Cazdan Saza, 60’lı Yıllarda Müzik... |
|
Başka Bir Yerlerin Yerlisi: Erkin Koray |
|
Altmışlı Yıllarda Spor |
|
Sıfatlardan Ötesi: Taçsız Kral ve Ordinaryüs |
|
Altmışlı Yıllarda Sanat Ortamı |
|
Yetmişler Türkiye’sine Altmışlı Yıllardan Bakmak |
Mali'den gelen 21 telli arp benzeri bir enstrüman olan kora, merak uyandıran ve meydan okuyan bir ses karmaşıklığına sahip...
Kızıldere’de katledilen devrimcilerin tümünün isimleri, Gülten Akın’ın şiirlerinde anılır ama en çok Sebo’nun adı geçer
Düğünlerdeki aşırı alkol tüketimi ve sefahat ortamı düğün çalgıcılarının ruhsal ve bedensel olarak hızla yıpranmalarına, ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olur...
© Tüm hakları saklıdır.