05 Kasım 2022

Yönetim felsefesi

Demokrasilerde "Halkın iradesine saygılı olmak gerekir" diyorlar ya. İşte olması gereken saygı. Halk dinlemiş, düşünmüş, seçimini yapmış. Yıllardan beri yaptığı gibi Tayyip Erdoğan'ı beğenmiş, iş başına onu getirmiş. Şu halde artık, bundan böyle, Tayyip Erdoğan ne diyorsa o olacak. Dediğim gibi, onu ancak "dinimiz" bağlayabilir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bilindiği gibi yeni program açıkladı ve herkesi bu programda birlikte çalışmaya çağırdı. Bir de hiç olmayan bir şey oldu. Cumhurbaşkanlığı "muhalif" olarak bilinen bazı gazetecileri davet etti. Davet edilen muhaliflerden başka tabii bir yığın davet edilmeyen muhalif de vardı. Bu durum yeni tartışmalara yol açtı: "Davet edilsen gider miydin?" "Giderdim; gazeteci olan gider" ya da "Gitmezdim, gazeteci olan bu koşullarda gitmez." Davet edilenlerden de gidenlerin yanı sıra gitmeyenler oldu. Gene aynı ilkeler tartışıldı.

Tayyip Erdoğan, malum, soru soran gazeteci istemiyor; çok kimseyle kavgalı; birilerine hakaret etmeyi mi daha sık yapıyor, "Bana hakaret etti" diye dava etmeyi mi, istatistik karışıyordur. Onun için bu işbirliği/güçbirliği çağrısı ve muhalif gazeteci daveti şaşırttı. "Neden böyle yaptı? Ne yapmak istiyor?" sorularına yol açtı. Kimileri dediler ki "Seçim yaklaşıyor. Sürekli kavga çıkaran kişi olarak görünmek istemedi. Birlikte çalışmaya çağıran kişi olarak görünmek istedi." Olabilir mi? Olabilir tabii. Hatta bu koşullarda çağrısına olumlu cevap almayabilir ve o zaman, "İşte, bakın. Çağırdım gelmiyorlar" diyebilir.

Ama Tayyip Erdoğan muhalefetle sahiden "barış içinde birlikte varolmak"tan yana da olabilir. Onun böyle yapabilmesi daha çok muhalefetin biçimlendireceği muhalefet tarzına bağlı. Tayyip Erdoğan güçlü itikatları olan bir kişi; inandığına sıkı sıkıya bağlı. Böyle olunca, o "Bu iş böyledir" dediğinde biri çıkıp "Hayır, öyle değildir" deyince elinde değil, sinirleniyor. Yani muhalefet hep yaptığı gibi, "Hayır, öyle değildir" demekten vazgeçse ve "Evet, öyledir. Çok haklısınız" dese, Tayyip Erdoğan bu tarz muhalefeti hemen bağrına basabilir. Hiç düşmanlık, kindarlık göstermez. Kardeş kardeş, geçinir gideriz. Tabii bu koşullarda "muhalefet" diye bir şey olup olmadığı sorusu da akla gelebilir; ama o ikincil bir olay. Önemli olan "geçimli" davranmayı bilmek, becermek. Muhalefet "geçimli" olsa, ne güzel, gül gibi geçinir gideriz.

Nitekim hemen bozgunculuğa başladılar. En başta başörtüsünü anayasa maddesi yapmaya karşı çıktılar. AKP ilan etti: "Herkes buna taraftar, bir tek CHP karşı" (hani, aynı konuda "yasa yapalım" diyen CHP var ya -onlar karşı).

AKP diyordu zaten: "Bize oy vermez, Halk Partisi'ne oy verir, onları iktidara getirirseniz, hemen başörtüsünü yasaklarlar". Bunun ne kadar doğru bir saptama olduğu böylece ortaya çıktı.

"İtiraz etmeyen muhalefet" kavramı şaka filan değil, sanırım Tayyip Erdoğan'ın "siyaset" denen şeyden ne anladığını anlatıyor. Cumhuriyet'ten fazla memnun olmadığı belli. İlle de bir "cumhuriyet" olacaksa, bu, "İslami kurallara uygun bir cumhuriyet" olmalı. Bu, ne demek? Tayyip Erdoğan'a göre bu "seçimle kararlaştırılmış mutlakıyet" gibi, yanlış koşullanmış birçoğumuzun anlamakta güçlük çektiği, çekeceği bir yönetim yöntemi. Halk, seçmen kitlesi, kendisini teslim edeceği iradeyi inceliyor, kararını veriyor, sonra oyunu da veriyor. Böylece, yönetecek irade gereken yere geliyor ve gerekli yetkileri eline alıyor. Ondan sonra bildiği gibi yönetiyor (onun üzerinde yer alacak bir irade ancak "dinimiz" olabilir).

Demokrasilerde "Halkın iradesine saygılı olmak gerekir" diyorlar ya. İşte olması gereken saygı. Halk dinlemiş, düşünmüş, seçimini yapmış. Yıllardan beri yaptığı gibi Tayyip Erdoğan'ı beğenmiş, iş başına onu getirmiş. Şu halde artık, bundan böyle, Tayyip Erdoğan ne diyorsa o olacak. Dediğim gibi, onu ancak "dinimiz" bağlayabilir. Ama zaten Tayyip Erdoğan bunun böyle olacağının teminatını ahaliye sunmuş, kabul ettirmiş durumda ve dediği yolda gidiyor. Buyurun size, "faiz" örneği: dinimiz ne demiş bu konuda? "Faiz haramdır" demiş. Bu dediği "nass" mı? "Nass". Öyleyse, sana bana ne oluyor?

Tayyip Erdoğan dini bütün bir siyasi önder. Yapacağı işleri, uygulamaları bu açıdan ölçüyor, biçiyor. Şer'i hükümlere uygun olanı seçiyor, onu yürürlüğe koyuyor. Muhakemesi yerli yerinde. Doğru düşünüyor -bilgisi de sağlam.

Koşullar bunlarsa, "muhalefet" ne demek? Bu koşullarda "muhalefet" dinimize, töremize "yerli ve milli olana uygun olmayan şeyi, yolu, yöntemi benimsemek demek. Tanımları verdik, her şey açık açık ortada. Zaten kendileri de söylüyorlar. Örneğin Tayyip Erdoğan'ın "nass" saptamasına karşı çıkıyorlar, bunu eleştiriyorlar. Tayyip Erdoğan gibi bir önder de bunu kabul edemez. "Kitap"ta yazanı mı yapacak, Bay Kemal'in dediğini mi?

Onun tercihi belli. Tercihi doğrultusunda gerekeni yapıyor. Ama sadece doğru olan işi yapmakla mı yetinecek? Bu münafık düşünceleri bağıra çağıra ortaya atanları bırakacak mı, bozgunculuklarını yapmaya devam etsinler? Bu da olacak iş değil, hoşgörülür bir şey değil. Onun için de yasalar düşünüyor, hazırlıyor, çıkarıyor. Zaten bir dolu adamı içeri tıkmış. Ama bu yanlış cumhuriyet öyle sağlam kazıklara bağlanmış ki ne kadarını içeri tıksan bir o kadar daha ortaya çıkıp bağırmaya başlıyor. Tıkmakla tükenmeyen bir yığın!

Ama durmak yok! Ahali "Bizi rahat ettir" diyerek yetki vermiş, "Al, kullan" demiş. Kullanmak gerek. İşte birkaç gün önce gerekli yasalardan birini çıkardık. Şimdi buyursunlar, yalan haberleriyle ahalinin huzurunu bozmaya çalışsınlar -kolaysa.

Önder, "uluslararası sözleşme"den "çekiliyorum" demişse çekilmişizdir; kimseye danışmadan "nükleer santrallar" açmaya karar vermişse, vermiştir. Muhalefete de bu doğru kararlara, uygulamalara saygı göstermek düşer. Çağrısı yapıldı.

Murat Belge kimdir?

Prof. Dr. Murat Belge, 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.

12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1981'de doçentken istifa etti.

Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı.

1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu. 1997'de profesör olan Murat Belge, başkanlığını da üstlendiği Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde devam ettiği akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Türkiye'nin en üretken yazarları arasında ön sıralarda yer alan Murat Belge, çok sayıda kitapta yer alan makalelerinin yanı sıra 23 kitap yazdı; William Faulkner, James Joyce ve John Berger'den eserler de dâhil olmak üzere 15 çeviri kitabı yayımladı.

1957 seçimlerinde Demokrat Parti Muğla Milletvekili olarak parlamentoya giren gazeteci-yazar Burhan Asaf Belge'nin oğlu olan Murat Belge, aktris Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetıe

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

Yazarın Diğer Yazıları

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

HÜDA-PAR ve AKP

Erdoğan’ın geçerli olduğuna inandığı ama söylenme zamanının geldiğini düşünmediği şeyleri HÜDA-PAR söylüyor. Bu bakımdan HÜDA-PAR, AKP’ye bir çeşit “öncü müfreze” servisi sunuyor

"
"