27 Haziran 2017

"Yerel/global"

AKP iktidarı "öfke yönlendirme politikası" uygulamakta ve bununla etkili olmakta bir hayli başarılı olabiliyor.

Dünyayı saran bir popülizm dalgasından söz ediyoruz. Bu dalgadan söz etmek de dünyayı saran bir dalga haline geldi. Birbirine pek de benzemeyen birçok ülkede görülmesi ilginç. Dünya tarihinin şu aşamasında böyle bir olgu, bir fenomen varsa, buna yol açan nedenin de böyle genel bir etken olması gerekir. Mantıken böyle. Ama "mantıken" olması yetmiyor; "maddeten" de öyle mi?

Bir süre önce bir "öneri" olarak, "temsilî demorkasi"nin gene dünya çapında krizinin bu popülizm fenomenine yol açmış olması ihtimalini ileri sürmüştüm. Bugün de bunun önemli bir ekten olduğu kanısındayım. Ama bunu söylerken bir soru da insanın kafasını kurcalıyor: "Temsilî demokrasi" dediğimiz şey her yerde var mı ya da her yerde aynı mı? Örneğin popülizmin "sol" olma iddiasında bir kolu Venezuella'da görüldü. Rastgele seçelim: Danimarka'da da popülist sağ bir hareket var. Peki Venezuella'da ve Danimarka'da aynı "temsilî demokrasi" yürürlükte mi? Herhalde değil. 

Buna Türkiye'yi de ekleyebiliriz. Buradaki AKP iktidarının popülizmle birçok ilişkisi ve benzerliği olduğu görülüyor; ama bizim siyasî geçmişimizde "temsilî demokrasi"nin yeri nedir? Kendisinin değil de pek başarılı olmayan bir kopyasının burada uzun zaman hüküm sürdüğünü söyleyebiliriz; ama örneğin Fransa'daki herhalde "kopyası" değildi. Oysa şimdi burada Le Pen'inkinden daha başarılı bir popülizm örneği görüyoruz.

Bu aslında öteden beri var olan bir "teorik" sorundur. Siyasette "yerel" ile "global"in gerçek dengeleri nelerdir? "Yerel"in içinde "global"in payı nerelere kadar varabilir; "yerel", "global"i ne ölçüde kendine uydurur?

Bunun tek bir cevabı olamaz, çünkü bunlar her zaman konjoktüreldir; dolayısıyla oranlar her somut duruma göre değişir.

Bayağı uzun bir zamandan beri sosyo-politik sorunları düşünmek için veri saydığımız "birim", ulus-devlet dediğimiz toplumsal örgütlenme biçimi. Dünyaya böyle kısmî bir yerden bakmak da ister istemez görüşü kısıtlıyor. Bunun sonucunda birçok "global" etkiyi gözden kaçırmamız ihtimali güçleniyor. 

Böyle oluyor diye bu sefer de işin o yanını abartmamak, "global"dir diye söz konusu eğilimi her yer aynı renge boyamamak gerekiyor.

Popülizmin toplumun kendini bir biçimde dışlanmış bir kesimine dayanarak güç kazandığını biliyoruz. Bu gibi kesimleri "işte halk" diyerek arkasına aldığını ve geri kalanların da "halk"ın bir kısmı olduğunu kabul etmekten kaçındığını da biliyoruz. Öte yandan, bu tür toplumsal yarılmaları araçsallaştırıp bir öfke ortamı yaratmadan başarılı olmuş bir popülist harekete rastlamadık. Bilinen bütün örneklerde bu özellikler görülüyor. Dolayısıyla, bir kere bunların "global" olduğunu söyleyebiliriz.

Ama bu noktaya gelince "Niye öfke?" diye de sormalıyız. Çünkü öfke, intikam duygusu, hattâ nefret uyandırmak ve bunları siyasette kullanmak üzere dile dolanan olayların mahiyeti de toplumdan topluma değişir. Hollanda'da popülist parti "Bunlar ülkeye akın akın Asyalı, Afrikalı göçmesine seyirci kalıyorlar," diye propaganda yapabilir ve inandırıcı da olabilir. Bu "kabahat"i "onların" liberal kültürleriyle açıklayabilir; hattâ bir tür çıkar sağladıklarını da ima edebilir- ve bunlara inanacak öfkeli kalabalıklar bulabilir. Ama, sözgelişi, "Bunlar geçmişte Başbakan Filanca'yı idam etmişlerdi" derse, buna kimseyi inandıramaz, çünkü böyle bir şey olmadığını herkes bilir. Türkiye'de ise durum aynı değildir.

Onun için de AKP iktidarı "öfke yönlendirme politikası" uygulamakta ve bununla etkili olmakta bir hayli başarılı olabiliyor. Bununla hem örgüt militanlarını, hem de belirli bir gündelik kültür ve yoksunluk duygusunu içinde yetişmiş bir kesimi kendi deyimleriyle "diri" tutabiliyor.

Diyeceğim birçok sorun gibi bu popülizm olgusu da sınır-aşırı, "global" köklerden kaynaklanan bir sorun. Ama eriştiği her toplumun kendi özgül tarihinden ve yapılanmasından ileri gelen mekanizmalarla eklemlenmiş durumda. Onun için, her yerde aynı ilâç, derde deva olmayabilir.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

"
"