15 Eylül 2023

Türkiye ve Anayasalar

Bugünkü yapılanma içinde Tayyip Erdoğan'a verilmiş yetkileri düşünün. Hakkında bir karar verilebilecek ne varsa bu karar verme yetkisi Tayyip Erdoğan'a tanınmış. Şimdi gene 12 Eylül anayasasının getirdiği "esaret"ten söz edildiğine göre bugüne kadar nasılsa akla gelmemiş alanlardaki başka yetkiler de verilecek demektir

Çizgi: Tan Oral

İkide bir, gömlek değiştirir gibi anayasa değiştirmek neye alamettir? Bir sağlık işareti midir, yoksa tersine, bir rahatsızlık, bir yerine oturamamışlık mı gösterir? Herhalde "sağlık işareti" olamaz. Anayasa gibi bir metin normal olarak özellikle fazla kurcalanmaması gereken bir metindir. Devletin devlet olduğunun resmi belgesi, rejimin de istikrarını gösterir.

Türkiye'de anayasa böyle değil. Hele şimdiki dönemde bu "değişkenlik" gittikçe arttı. Son seçime yaklaşırken Kılıçdaroğlu'nun "başörtüsü"ne bir dokunulmazlık sağlamak için yasa çıkarma önerisine Erdoğan "Yasa değil, anayasaya hüküm koyalım" karşı hamlesiyle cevap verirken şimdi seçimi kazandıktan sonra daha kapsamlı bir anayasa değişikliğinden söz etmeye başladı. AKP iktidarının kuruluşundan bu yana bu kaçıncı "anayasa değişikliği"?

Anayasa'da değişiklik yapma ihtiyacının bu iktidar döneminde artmış olmasının anlaşılır bir yanı yok değil. AKP ve onu Türkiye siyaset hayatına armağan etmiş olan siyasi güçler Türkiye'nin genel yapısından hoşnut değiller. Bunun böyle olduğu Türkiye'nin bilinen sırlarından biri. Yapıdan hoşnut olmayanlar var ama hoşnut olanlar da var ve böyle düşünenler, sayıca ötekilerden çok da az değiller. Ayrıca onların arkasında onca yılın birikimi var; Cumhuriyet kuruldu kurulalı, hayatımıza yön verdiğini söylediğimiz, üzerine yeminler ettiğimiz "laiklik" ilkesi var, kolay değil "değiştiriyorum, değiştirdim" demek. Onun için AKP iktidarı, bu konuma eriştiğinden beri, yapıyı omuzluyor, zorluyor, esnetiyor. Ama bunları yaparken belirli bir "ihtiyat payı" bırakmaya dikkat ediyor. Aralıklarla, yaptığı değişikliği bir "anayasa değişikliği" ile tescil etmek ister gibi bir politika güdüyor sanki. Şimdi, sayısal üstünlüğünün daha bir tartışılır hale geldiği koşullarda gene kazandığı bir seçim söz konusu. Herhalde bunu da tescil etme ihtiyacını duyacak. Öyleyse gelsin "yeni anayasa"! Bunu da usulüne uygun bir öneri haline nasıl getirecek? Görünüyor ki "12 Eylül anayasasını" değiştirme edebiyatıyla yapacak bunu. Tabii kimsenin 12 Eylül anayasasını savunacak hâli yok. Yok da, bunca değişiklikten sonra, 12 Eylül anayasasından geri kalan bir şey de pek yok.

1924 anayasasıyla yola çıkmış genç bir Cumhuriyet. Kırk yıla yakın bir süre "demokratik anayasa" tanımına uygun olduğu söylenemeyecek bu anayasa ile idare etmiş. Sonra, İktidar olan parti keyfi yönetiminde ölçüyü şaşınca darbe olmuş ve öncekine kıyasla daha demokratik bir anayasa yapılmış. Bu sefer de "Yahu, bu da fazla demokratik oldu" kavgası başlamış, 12 Mart'ta bir fasıl anayasa "daraltılmış", 12 Eylül'de hayat daraltılmış. Böylece, yeniden "bollaştırma" çabalarının yolu açılmış. Daralta bollaştıra AKP iktidarına kadar gelmişiz. Bu sefer bir başka zihniyetin sultası söz konusu. 

Bunun ne olduğunu adlandırmak kolay değil. Tamam, başımızda "İslamcı" olduğunu söyleyen bir partinin iktidarı var. Yapılan işlerin "nass" olduğu ima ediliyor. Ama gerçekten öyle mi, tartışılır.

Neden tartışılır? Ne tartışılır?

İslam'ın gerekli gördüğü yönetim biçimini yeniden kurmak mı söz konusu, Tayyip Erdoğan'ın kendisine yakıştırdığı yetkilerle donatılması mı, tartışılır olan bu. Birinciden çok ikincinin etkili olduğu kanısındayım. İslam dünyasında "demokrat olmak" gibi bir kaygı yok. Böyle olunca demokratik bir yapı kurmuş, demokratik ilkelere göre yönetilen bir ülke de yok. Bu sıfatlara uygun bulunmaya en fazla yaklaşan ülke Türkiye idi. AKP ve Tayyip Erdoğan sayesinde şimdi böyle bir iddiada bulunmak mümkün olmaktan çıktı. 

Söz gelişi Mısır'da krallık vardı, krallık devrildi, cumhuriyet kuruldu. Peki, bu değişimin sonucu olarak Mısır demokratik bir toplum oldu mu? Olmadı. Cezayir'de sömürge yönetimi vardı (Tunus'ta da); bu yönetimler de yıkıldı, bu ülkeler ulusal bağımsızlıklarını kazandılar. Daha demokratik bir rejime geçtiler mi? Geçmediler. İran'da "Şah" rejimi vardı, o yıkıldı, İslam cumhuriyeti geçti yerine. Böylece İran demokrasiye kavuştu mu? Kavuşmadı. Biz ise "yarı demokratik" diyebileceğimiz bir rejimden "İslamcı" yönetime dümen kırma sürecinde bir toplumun yurttaşlarıyız. Emin adımlarla tam demokrasiye doğru ilerliyor muyuz?

Birçok Müslüman ülkenin uzun süre ulusal bağımsızlık sahibi olarak yaşama deneyimi de yok.

Geçmişte Emevi, Abbasi örneklerinin yanı sıra bir de Osmanlı İmparatorluğu (ve Babür sonrası Hindistan) var. Bunların var olduğu tarihlerde zaten dünyanın herhangi bir yerinde "demokrasi" denecek bir yer yoktu. Ama demokrasinin var olduğu ve bilindiği, tanındığı zamanlarda da Müslüman toplumların bu yönetimi seçtiğinin örneğini görmüyoruz. Arada "bahar" diyoruz, "demokrasi rüzgarlarının" sözünü ediyoruz. Çok geçmiyor, bahar, yazı güzü görmeden kışa çeviriyor, rüzgarlar diniyor, biz gene basık, durgun havamızla kalıyoruz.

Gene de, sormalı: Geçmişte gördüğümüz, İslam devletlerinin yönetim sistemi, şimdi gördüğümüz örnekler kadar "despotik" miydi? Despotizmin normal karşılandığı yerlerde bile böyle değildi. Bugünkü yapılanma içinde Tayyip Erdoğan'a verilmiş yetkileri düşünün. Hakkında karar verilebilecek ne varsa bu karar verme yetkisi Tayyip Erdoğan'a tanınmış. Şimdi gene 12 Eylül anayasasının getirdiği "esaret"ten söz edildiğine göre bugüne kadar nasılsa akla gelmemiş alanlardaki başka yetkiler de verilecek demektir. Bütün bu yetkileri elinde toplayan Tayyip Erdoğan da böylece bizleri özgürleştirecek.

Niyet böyle.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

Yazarın Diğer Yazıları

Değişim yaratan yerel seçim

Yerel seçimden görmezden gelinemeyecek bir kazançla çıkmak, Özel’in CHP’sine, bir manevra alanı açmıştı. Seçim kaybetmiş bir partinin iktidara “Bizi kaale alın” çağrısında bulunması o parti açısından bir zayıflık işareti olarak algılanabilir, yorumlanabilir. Ama CHP’nin kazandığı başarıyla muhatabına “Gelin, konuşalım” demesi bir güçlülük göstergesidir

İtibardan ne olmazmış?

“İtibardan tasarruf etmeyenler” toplumu bu “değer” sistemiyle “fenomenler” fenomenini üretti

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor