22 Temmuz 2024

Sokak hayvanları

Köpekleri zehirlemek laik kesimin “evet” diyemeyeceği bir şey, onaylayamayacağı bir eylem. Bu arada, bu kesimin beklenenden daha içten bir hayvan savunması gösterdiğini de söyleyeyim.  Müslüman halkın içinden de bu “tedbir” hakkında iyi şeyler düşünmeyenlerin beklenenden fazla çıkacağı kanısındayım

Şu günlerde en “hararetle” tartıştığımız konu sokak hayvanları, birtakım sokak hayvanlarını öldürmek üzere iktidarın Meclis’e verdiği yasa tasarısı.  Hedefte öncelikle (sahipsiz) köpekler var.

Şu sırada böyle bir konunun gündemin birinci sırasına kurulup oturmasını gerektirecek bir somut olay var mıydı? Bildiğim, izlediğim kadar, yoktu öyle bir şey. Ama var edildi, şimdi var. Öyle bir konu ki, biri gündeme getirince elbette başka konuları unutup bunu tartışır insan. Tasarıya karşı çıkanların söylediği gibi, bir “kıyım yasası!” “Allah yazdıysa bozsun” dedikleri cinsten bir girişim!

Nereden çıktı? Kimin aklına geldi? Niçin şimdi? Bu tür sorular kafamı kurcalıyor ve girişim sokak hayvanlarını aşan hedeflere de yansıyor gibime geliyor. Henüz Tayyip Erdoğan fikrini beyan etmedi. Ancak, böyle bir yasa yapma düşüncesi varsa bunun ondan habersiz bu aşamaya gelebileceğini sanmıyorum. “AKP iktidarında Türkiye” dediğimizde anladığımız şey bu değil mi: Tayyip Erdoğan’ın onaylamadığı hiçbir şeyin olmadığı bir toplum anlamına gelmiyor mu, “AKP iktidarında Türkiye?”

Seçim önemli sonuçlar verdi; AKP açısından endişe verici bir resim çıktı ortaya—muhalefete de moral veren, yıllardan beri ilk kez “iktidar” imkanını erişilir kılan bir resim bu. Doğal olarak bir kargaşalığa da yol açan bir zemine geçtik. İktidarın bileşenleri arasında üstü örtülmeye çalışılan fikir ayrılıkları olduğu ve olmaya devam edeceği seziliyor. Örneğin gene şu ara çok tartışılan “normalleşme” konusu… Bunun Devlet Bahçeli’yi gereksiz yere telaşlandırdığı kanısındayım. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın bunu ciddiye aldığını sanmıyorum. Normalleşme gibi bir kavramın ima ettiği davranış tarzı Erdoğan’ın bünyesine de amaçlarına da aykırı.

Öyleyse niçin “normalleşme” dediği şeyin kendi zihninde aldığı biçim üstüne bir şeyler söylüyor.  Sanırım kendi yarattığı “çatışma” atmosferinin kendine de zarar verdiğini gördü ve “hır çıkaran” rolünden makul ölçüde (büsbütün değil elbette) uzak durmaya karar verdi. Ama “hır çıkarma” rolünü CHP’nin üstüne (biraz inandırıcı bir taktikle) atabileceği bir “okazyon” bekliyor ve tabii yaratmaya da çalışıyor.

“Hayvan itlaf” programına bu çerçeve içinde bakmak dediğim “itlafı aşan” birtakım hedefleri de içermek zorunda. İçinde bulunduğumuz dönemde, çöken “sosyalizm” falan ortamında, Batı Dünyası’nın önemli bir kısmının gözünde İslam yeni şeytan haline geldi. İşin tuhafı, düşünceleri bundan çok farklı olmayan “İslamcılar” da var—IŞİD ve benzerleri. Bu gelişmelere rağmen, iki dünya arasında köprüler kurmak isteyen hareketler de yok olmuş değil. Bu genel ortamda iki cephenin de birleşir gibi olduğu bir platform ihtimali seçilebiliyor: Dediğim o köprülerin iyi çalışması ve savaşın dilinin yerini barışa ve karşılıklı anlayışa bırakması.

Bunu istemeyenlerin ilk büyük eylemini Humeyni ünlü “fetva”sı ile gerçekleştirmişti. Söz konusu iki dünyadan kişilerin karşılaştığı, selamlaşıp konuştuğu ortamı tahrip etmeye dayanıyordu Humeyni’nin stratejisi. “Bir yazarı yazdığı roman için öldürün!” Birtakım Batılı demokratlar İslam dünyasını daha yakından tanımak istiyorlardı ama bu kadarı fazlaydı: “anlaşma” denen şeyi imkânsız hale getiriyordu. 

Humeyni’den sonra bu olayın çeşitli benzerleri sahneye kondu. IŞİD tarzı örgütler bunların arasındadır. El Kaide, İkiz Kuleler bu kategoriye girer.

Bu çatışmada fanatik İslamcı gruplar, tahmin edilebileceği gibi, “kanlı” eylemi biçim olarak benimsediler. Batı Dünyası’nda da bu durumu yeni dünya gerçeği olarak benimseyenler oldu. Şu aralar Batı Dünyası’nı temsil etme iddiasını Netanyahu taşıyor.

Netanyahu kendisi ve benzerleri hep vardır, tanır, biliriz. Ondan fazla, onun yaptıklarını sükunetle izleyen Batılı siyaset ve devlet adamları kanımı donduruyor.

Hep hatırlayacağımız gibi, AKP 2000’lerin başında şimdikinden bir hayli farklı bir tavır ve davranış göstererek iktidara geldi, bu üslupla on küsur yıl iktidarda oturdu. Derken, Gezi Parkı’nda odaklanan kitlesel protesto hareketiyle bu tavrını bıraktı ve bugünkü kılığına girdi. Bu kılık değişikliğini yaparken fazlaca sıkıntı çekiyor gibi görünmedi. Hatta, daha bir açıldığını söylemek mümkün. Öyle ya da böyle, Tayyip Erdoğan’ın var etmek istediği dünyada laikliğin, solun ve tabii demokrasinin yeri olmadığı anlaşılıyor.

Bu kesimle yakınlığın İslamcılar açısından olumsuz sonuç vereceğine, uzun vadede İslamcı siyaseti büsbütün boğacağına inanıyor. Politikasının temel direklerinden biri bu. Dolayısıyla şimdi “normalleşme” dediği şey “Erdoğan’a göre” bir normalleşmedir, yani normalle hiçbir ilgisi yoktur, ama Erdoğan, “İşte gördünüz ya; normalleşemiyorlar” diye konuşacaktır. Yani sorun hem “amansız” kavgayı sürdürmek, hem de “Ben değil o yaptı. Zaten hep öyle yapar” demektir.

Köpekleri zehirlemek laik kesimin “evet” diyemeyeceği bir şey, onaylayamayacağı bir eylem. Bu arada, bu kesimin beklenenden daha içten bir hayvan savunması gösterdiğini de söyleyeyim.  Müslüman halkın içinden de bu “tedbir” hakkında iyi şeyler düşünmeyenlerin beklenenden fazla çıkacağı kanısındayım.

Gene de hayvanlarla genel olarak fazla içli dışlı olmayan özellikle Anadolu halkının önemli bir kısmının girişimi protesto edenlerin hayvanseverliğini aşırı bulacağını sanıyorum. Köpek bu, ısırır, güven olmaz. Bir de üstüne kuduz ise!..

Din kaynaklarından yola çıkan hayvan savunmalarının da fazla etkili olacağını sanmıyorum. Köpekler Kur’an’da olsun, Hadis’te olsun, pek itibarlı bir yere sahip değillerdir.

Yani, uzun lafın kısası, sokak köpeklerini zehirleme girişimi Türkiye diye bildiğimiz bu ülkede yaşadığını bildiğimiz iki milletin mensupları arasına bir ayrıştırıcı etmen olarak girer. Belki de öyle girmez ama öyle yapmasının istendiği ve beklendiği kanısındayım. Bu kutuplaşmalarda nedense hep aynı taraftan birileri, sorun ne olursa olsun, “Öldürelim!” diye harekete geçiyor.

Bu böyle mi? Bu cenahın temsilcileri (“temsilci” olduğunu iddia edenler) sahiden o kitlenin gönlünden geçeni mi seslendiriyor? Bilemiyorum.

Bu işlemezse sırada Darwin’le karşılaşırız herhalde. 

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

"
"