08 Temmuz 2022

Reel-politik

Siyaset gerçek ilişkiler üzerine kurulur, ahlaki değil. Bir davranışın "çıkarına" uygun olduğuna aklın kesiyorsa bunu yaparsın, "yaptığım şey etiğe uygun mu, değil mi?" bu gibi sorularla vakit kaybetmezsin. Sözünü ettiğim yazı da daha ilk cümlesiyle kendini bu şekilde açıklıyor: "Erdogan is an infuriating ally" diye başlamış

Bu başlık altında bir yazı yazmaya karar vermemin nedeni bugünlerde Gideon Rachman'ın Financial Times gazetesinde yazdığı Türkiye ve Tayyip Erdoğan hakkındaki yazı oldu. Bir Alman buluşu olan "reel-politik" kavramı üstüne bir kitap derlenecek olsa, çok iyi, çok açıklayıcı bir örnek olarak bu yazının da seçilmesi gerektiğini savunurum.

"Reel-politik" kendini açıklayan bir kavram. En azından beri Macchiavelli'den bu yana sözü edilen, tartışması yapılan bir şey anlatıyor: Siyaset gerçek ilişkiler üzerine kurulur, ahlaki değil. Bir davranışın "çıkarına" uygun olduğuna aklın kesiyorsa bunu yaparsın, "yaptığım şey etiğe uygun mu, değil mi?" bu gibi sorularla vakit kaybetmezsin. Sözünü ettiğim yazı da daha ilk cümlesiyle kendini bu şekilde açıklıyor: "Erdogan is an infuriating ally" diye başlamış. Erdoğan müttefik de, nasıl bir müttefik? "Kötü"den başlayıp "feci"ye, "tahammülfersa"ya gidebilirsiniz. Ama "fury" kökünden türetilmiş bir kelime -yani kökü "öfke". "Sinir bozucu" en hafifi. "İnsanı delirten" türünden eşanlamlı kelimeler, deyimler bulabilirsiniz. Bir adamın bir adam için böyle bir "sıfat" kullanması herhalde o adam için hoş bir şey değil. "Aa, benim için ne güzel şeyler söylemiş" dedirtecek bir şey değil. Ama bu somut durumda Tayyip Erdoğan ve yandaşları ""iltifat"tan mutluluk duymuş olabilirler, çünkü yazıya bütünüyle bakınca, "Erdoğan tahammülfersa bir adam ama tahammül etmeliyiz" sonucu çıkıyor. Bu da, gene "reel-politik" çerçevesinde, kötü bir şey sayılmaz.

Neden "tahammül" etmeliyiz? Çünkü Türkiye'nin NATO içinde bulunması NATO açsından önemli bir kazanç; NATO'nun kaybetmemesi gereken bir müttefikten söz ediyoruz. Bu önemli ülkenin şimdi böyle münasebetsiz bir cumhurbaşkanı var ve uzun vadede kendine de hayır getirmeyecek işler yapabilir, örneğin sahiden NATO'yu terk edebilir (Bu yolda Putin de onu desteklemek için çok şey yapabilir). Bu, Erdoğan için orta ve uzun vadede felaket olabilir, zaten isabetli kararlarıyla ün yapmış bir siyaset adamından söz etmiyoruz; ama biz de bunun ciddi zararını görürüz. O halde bu "çıldırtıcı" adamın gönlünü hoş tutmalıyız. Bizim için önemli olan "bizim" çıkarımız.

Bu arada, adamın Türkiye denen ülkenin (seksen milyonun üstünde bir nüfus) Cumhurbaşkanı olması gibi bir durum var: bu cumhurbaşkanlığını kendi ülkesi içinde nasıl kullandığı ortada (Rachman hiç değilse Demirtaş ve Osman Kavala'dan ad vererek söz etmiş); ama ne yapalım, oy vermeselerdi. Biz gerçekçiyiz, gerçek ilişkiler üstünden düşünür, hesap yapar, konuşuruz. Gerçeklik bu: Erdoğan Cumhurbaşkanı. Türkler zaten tarih boyunca "barbar" diye baktığımız, kendimizden saymadığımız adamlar. Bunca yıldır demokrat olmayı öğrenememiş, işte, gidip Erdoğan'ı seçmiş adamlar. Ama reel-politiğin haritasına baktığımızda, son derece stratejik bir yerde oturuyorlar (hele şimdi, Ukrayna'daki savaş nedeniyle Karadeniz bunca önem kazanmışken); kıymet-i harbiyesi olan da bu.

Önemli bir gazete olan "Financial Times"ta önemli bir yeri olduğu anlaşılan Gideon Rachman Türkiye'nin "infuriating" cumhurbaşkanı ile itişeceklere -konumları gereği bu itişmede rol alması gerekecek kişilere- bir küçük avuntu sunmaktan da geri kalmıyor: "Aslında epey esnek bir adam" demeye getiriyor. Yani, onun da istekleri, talepleri var. Bunlarla ilgili kendince olumlu bulacağı vaadler koparırsa, her türlü pozisyonunu da değiştirebilir. Bu "vaadler"in neler olabileceğine dair de ipucu vermekten geri durmamış Rachman: Ekonomi berbat durumda. Uçan kuşa borcu var; sömüreceği kaynaklar hızla tükeniyor; bir çıkış görünmüyor. Demek ki burada bir "rüşvet yolu" bulunabilir. Rachman, zaten çıkan sorunun (Yani İsveç ile Finlandiya'nın NATO'ya girmesi) ucunda böyle bir para pazarlığı olduğunu düşündüğü izlenimini veriyor; bunu da olumlu bir işaret olarak değerlendiriyor. Yazısının bitişi bu zaten. "Yani," diyor, "bu iş Kapalı Çarşı'da pazarlık etmek gibi bir şey mi?" Kendi sorusunu kendi cevaplandırıyor: "Öyle oluversin."

Bu "reel-politik" tartışmaları hep böyledir. "Çıkarımız öyle gerektiriyorsa öyle yapalım"… "Argüman" bu. Siyaset gibi sayısız alternatif yol olan, esnek ve hareketli, değişken bir zemin üzerinde cereyan eden bir etkinlikte "İşte çıkarımız burada!" demek ne kadar gerçekçi (reel)? Ne kadar "mümkün"? Bugün hakkında bunları söylediğin "müttefik"in yarın ne söyleyeceğini, ne yapacağını ne kadar bilebilir, tahmin edebilirsin?

"Çıkar" denen son derece oynak, değişken, yoruma bağlı nesne yerine "ilke" denen ne olduğu belli, direk gibi duran direğe bağlasan halatını, daha çıkar yol değil mi?

Neyse, bunu ayrıca tartışmak gerek. Yalnız ben bu Gideon Rachman olayında şöyle bir şey sezdim: Böyle bir yazı niçin yazılır?

Siyaset, genellikle, yukarıda değindiğim sağlam kazıklara bağlanarak yürümez; o anda siyasetin dümenini elinde tutanların "çıkarımız böyle gerektiriyor" dediği seçimlere göre yürür. Öyle yürüyünce bunu sorgulayacak çok insan da bulunur. Bu sorgulayanlara karşı el altında bir "Gideon Rachman"lar ekibi bulundurmakta yarar vardır. Onlar neden yapılan yanlış işin doğru olduğunu anlatırlar, iyi bildikleri bir şeydir bu.

Bu sonradan bir savunma olarak ortaya çıkabileceği gibi önceden bir "yol gösterme" kılığına da girebilir. Hatta bir "uyarı" da olabilir. Bu son durumda, bu "hayali" Gideon işlerin kendi düşündüğü şekilde yürümediğini sezinler. "Bakın, şöyle yapmayın, sonra şöyle şöyle olur, bu da bizim için iyi olmaz" diye uyarma gereği duyar.

Ben, Gideon Rachman'ın önemli ölçüde biçimlendirdiği "Financial Times" tavır alışında bu sonuncu durumun kokusunu alır gibi oldum. Bunun tabii hiçbir somut temeli yok. Sadece bir "koku" meselesi. 

Murat Belge kimdir?

Prof. Dr. Murat Belge, 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.

12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1981'de doçentken istifa etti.

Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı.
1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu. 1997'de profesör olan Murat Belge, başkanlığını da üstlendiği Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde devam ettiği akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Türkiye'nin en üretken yazarları arasında ön sıralarda yer alan Murat Belge, çok sayıda kitapta yer alan makalelerinin yanı sıra 23 kitap yazdı; William Faulkner, James Joyce ve John Berger'den eserler de dâhil olmak üzere 15 çeviri kitabı yayımladı.
1957 seçimlerinde Demokrat Parti Muğla Milletvekili olarak parlamentoya giren gazeteci-yazar Burhan Asaf Belge'nin oğlu olan Murat Belge, aktris Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)
- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)
- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)
- The Blue Cruise (Boyut, 1991)
- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)
- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)
- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)
- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)
- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)
- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)
- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),
- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)
- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)
- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)
- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)
- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)
- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)
- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)
- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)
- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)
- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)
- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)
- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace
- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens
- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner
- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce
- 1844 Elyazmaları: Karl Marx
- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger
- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman
- Yazıcı Bartleby: Herman Melville
- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence
- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetıe
- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

Yazarın Diğer Yazıları

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

HÜDA-PAR ve AKP

Erdoğan’ın geçerli olduğuna inandığı ama söylenme zamanının geldiğini düşünmediği şeyleri HÜDA-PAR söylüyor. Bu bakımdan HÜDA-PAR, AKP’ye bir çeşit “öncü müfreze” servisi sunuyor

"
"