İktidarın aldığı bütün tedbirlere rağmen (ki bunlara yasal sayılamayacak çeşitli baskı ile susturma yöntemi de dahil), muhalefet yoğun bir eleştiri salvosunu harekete geçirebiliyor. Bunu yapmak üzere kurulmuş televizyon kanalları var ve bunların bayağı yoğun izleyici kitlelerine hitap edebildikleri anlaşılıyor. İktidar çok sayıda sözlü/yazılı yayın kuruluşunu elde tutuyor ama bunların göz dolduracak sayıda izleyicisi yok.
Bunun başlıca istisnası "dış politika" alanı. Muhalefet, iktidarın dış politika alanında yaptığı işlere genellikle eleştiri yöneltmiyor. Bu neden böyledir? Cevabını uzun boylu aramamıza gerek yok. Konu dış politika olunca iktidarın da, muhalefetin de aynı çizgiyi savunmasının doğru olduğuna, "doğru"dan öte, "gerekli" olduğuna inanıyoruz da ondan.
Bilinmedik, duyulmadık bir durum değil. Bütün dünyada siyasi davranışlarda benzer bir tutum tesbit edilebilir. "Ulusal dava" karşısında aykırı ses çıkarmamaya belirli bir özen gösterilir. Gene de, Türkiye’de gösterilen özenin daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ve bu özen gösterilmeyecek olursa, iktidarların "çatlak ses" olarak değerlendirecekleri muhalefeti "vatana ihanet" olarak telin etmeleri gecikmeyecek ve böyle bir suçlama etkileyici de olacaktır. Yapılmadığı için ne kadar etkileyici olacağını bilmiyoruz. Ama, örneğin Halk Partisi, bunu hesapladığı için dış politika konularında ağzını fazla açmıyor ve açtığında da, "iktidardan daha milliyetçi" olduğunu göstermek üzere açıyor. Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a Katarlı karşısında eğildiğini söyleyerek çatması gibi.
Bu tavır bana sorunlu görünüyor. İç politika ile dış politika birbirinden nereye kadar ayrılabilir, ayrı değerlendirilebilir? İktidarın sözgelişi "şehir hastaneleri" politikası yoğun eleştiri çekebilir ama Libya’da uyguladığı politika eleştirilmez denilebilir mi? Bunlar "türsel" olarak birbirinden farklı şeyler değil. Zaten aynı düşünce tarzının farklı alanda belirmiş dışavurumları.
Zaten iktidar da bu durumun farkında ve baştan sona son derece tuhaf bir dış politika çizgisini herhangi bir "eleştiriye uğrama" çekingenliğine kapılmadan sürdürüyor. Dış politikada iktidarın benimsediği üslup içeridekinden farklı değil. Aynı nobran, kavgacı tavırla burnunun doğrultusunda giderek dünyaya (kendisinin muhtemelen "kişilikli olmak" diye gördüğü) kötü bir Türkiye imgesi sunmakta kararlı görünüyor. Muhalefet ise "niye gemiyi çektin?" ya da "niye askeri çektin?" temeli üzerinden bir eleştiri tarzı tutturmuş.
Muhalefet bu "yerli ve milli" üslubu dokunulmazlıklar faslında da sergilemişti. Sonuçlar ortada.
"Devlet politikası" diyorlar; "iktidar, muhalefet, devlet politikası dendiğinde tek ses, tek yürek olmalı" diyorlar. İyi de, devlet politikasını kim biçimlendiriyor? İktidarda olan değil mi?c
Bir ülkenin iktidarını ve muhalefetini birbirine benzer biçimde düşünmeye ve tavır almaya yönlendirecek dış politika durumları, sorunları olabilir (ona bakarsak, "iç" politikada da aynı şey olabilir). Ama hiç böyle olmayan durumlar da olacaktır ve böyle bir durumda herkesin aynı sesi çıkarması mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Bu anlayış Türkiye’nin siyaset yapısında hep oldu (ama örneğin İnönü’nün Almanya’nın yanında savaşa girmeme politikasının eleştirilmesini önlemedi). İdeolojide yeri daha da sağlam. Siyasi ideoloji ve kültürün demokratik olamamasının nedenlerinden biri de bu.