27 Haziran 2024

Değişim

Marksizm, bir on dokuzuncu yüzyıl düşünürü olan Karl Marx’ın biçimlendirdiği düşünce tarzı.  Yani on dokuzuncu yüzyıl koşullarının bir ürünü. On dokuzuncu yüzyıl ise dünyada maddi-manevi ilerlemenin özellikle hızlandığı nokta; yani “değişim” göz kamaştırıcı

Bir fantezi olmak üzere uydurduğum bir örnek üzerinden tartışmaya başlayalım: Bir ameliyat geçirmeniz gerekiyor: Akciğer, safra kesesi, mide... Her neyse. Bu organlarda çıkan çeşitli rahatsızlıklar her daim olagelmiş, birtakım “tedavi” yöntemleri geliştirilmiştir. “Ben safra kesesi ameliyatı geçireceğim; ancak bunun on dokuzuncu yüzyıl koşullarında yapılmasını istiyorum” der misiniz? Herhangi birinin böyle bir şey diyeceğini düşünür müsünüz? Herhalde demezsiniz, düşünmezsiniz. Absürt olurdu! 

O zamandan beri zaman geçmiş, bu arada hastalık hakkında, ameliyat koşulları hakkında bilgiler zenginleşmiş, kullanılacak aletler muhtemelen geliştirilmiştir. Bazı eski uygulamaların yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Kendinizi bu zenginleşmeden yoksun kılmanızın hiçbir anlamı yoktur.

Peki, “Dünyanın gidişinden hoşnut değilim, değiştirmek istiyorum. Dolayısıyla politika yapacağım” diyorsunuz; ekliyorsunuz: “Ama politika denince on dokuzuncu yüzyılda yaşanan politika üslubunu çok beğeniyorum. Bu yapılanmayla mücadele etmenin doğru yolunun buradan geçtiğine inanıyorum. Ben de böyle politika yapacağım” der misiniz? Deseniz ve öyle yapsanız, istediğiniz gibi sonuç alır mısınız?

Demezsiniz, çünkü böyle söylemenin de “absürt” olduğunu bilirsiniz. Ama böyle “demeden” böyle “yapmak” mümkündür. Üstelik, tam da böyle yapan çok kişi, örgüt vb. var. “Devrimci sınıf ‘proletarya’ bu kötü koşullarla başa çıkmanın yolunu bulacak ve gösterecektir. Bu sınıfın önderliğinde başarıya ulaşacağız” diyenler bunun nasıl yapılacağının örneğini veriyorlar.

Kendimle ilgili birkaç cümle kurayım: Oldukça küçük bir yaştan beri dünyanın genel düzeninden hoşnut olamadım. Bu düzenle mücadele edecek bir “muhalif” odak aradığım zaman da en tutarlı düşünsel muhalefeti Marksizm’in temsil ettiğine karar verdim. Bugün de bu kararımın arkasındayım, ama Marksizm’i bir “öğreti” (doktrin) olarak değil, bir “düşünce tarzı” olarak benimsiyorum. Bu düşünce tarzını işleterek Marksizm’in “kendi malı” sayılan birçok önermeyi de yanlışlamak ya da düzeltmek mümkün. Bu çerçevede “revizyonizm” kavramına bazı Marksistler gibi koyu öfkeyle yaklaşmıyorum. “Neyi”, “niçin” revize etme gereğini duyuyoruz? Ayrıca, dünyada “bir tek Marksist pratik olabilir” düşüncesine de katılmıyorum. Bu dediklerimi kabul edilemez bulan pek çok Marksist olduğunun da elbette farkındayım.

Marksizm, bir on dokuzuncu yüzyıl düşünürü olan Karl Marx’ın biçimlendirdiği düşünce tarzı. Yani on dokuzuncu yüzyıl koşullarının bir ürünü. On dokuzuncu yüzyıl ise dünyada maddi-manevi ilerlemenin özellikle hızlandığı nokta; yani “değişim” göz kamaştırıcı. Buhar enerjisi ile başlayan yeni çağın geçtiğimiz yüzyıldaki çarpıcı alanı “elektronik” sıfatına bağladığımız bütün gelişmeler bütünü. On dokuzuncu yüzyılda posta arabasından inip trene binmiştik. Şu sıralar “yapay zekâ” ile uğraşıyoruz. Ve asıl şaşırtıcı olan, bütün bu “yeni” fenomenler karşısında artık şaşırmamamız. 

Bu dünyada, bu gelişmeler sonunda ne var ne yok, hepsi değişti mi? İşiguro, “Beni Asla Bırakma” romanında insan klonları ürettiğimiz bir bilim-kurgu anlatıyor. Niye yapıyoruz bunu? “Organ nakli” ameliyatlarında “klon” olmayanlara verilecek organ stoku olsunlar diye! Korkunç! “İstismar” diyebilir miyiz? “Artık değer” gibi bir istismar değil, ama elbette istismar—belki çok daha beteri. Demek değişmeyen şeyler var. Bu hayali örnekte asıl değişmeyenin “insanoğlunun bencilliği” olduğunu görüyoruz. Hiç şüphemiz olmasın: Böyle bir uygulamayı sonuna kadar savunacak (“Onlar insan değil” diyerek ya da benzeri sözler söyleyerek) yığınla “insan kardeşimiz” çıkacaktır. Değindiğim maddi ilerlemelerin “istismar” denen şeyi yok etmediğini, tersine belki ağırlaştırdığını yeterince gördük.

Ama bu temel eğilim değişmediğine göre, “güneşin altında değişen bir şey yok” diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Güneşin altında her şey değişebilir ve zaten değişmektedir. Çeşitli dünya görüşleri, felsefeler arasında zamanın değişim demek olduğunu en fazla sebatla savunanı olan Marksizm, tuhaf bir şekilde, kendi pratikleri söz konusu olduğunda muhafazalar bir tavra girebilmektedir.

İleri sürdüğüm “değişim gereği”nin öncelikle nerelerde hissedildiğine, nerelerde bir ihtiyaç olduğu konusuna bugün giremeyeceğim. Ama bundan sonra, daha gündelik konulardan baş alabildiğim ölçüde bunları tartışmaya çalışacağım.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Siyasal İslam”

Bu, İslam’a özgü bir durum mu?  İslamcılar mı, sadece İslamcılar mı, “Siyasetsiz olmaz!” diye tutturuyorlar? Hayır. Hemen hemen bütün dinler aynı şeyleri söyleyecektir. Dinden söz ediyoruz, “Tanrı”dan söz ediyoruz. Bir topluluğu yönetmenin tanrısal buyruklardan başka temeli olabilir mi? “Laik bir tanrı” olabilir mi?

Amerika ve Trump

Ben sonuçta Trump’ın seçilmeyeceğini sanıyorum. Böyle olmasını istediğim için mi böyle söylüyorum? Olabilir. Olabilir ama tekrar edeyim: Seçilmeyecektir

Sivil anayasa

AKP tarafı “sivil” kavramında ısrar eder ve burada bir “keramet” keşfederken “demokratik” kavramını kullanmaktan da aynı ısrarla kaçınıyor. Oysa bundan böyle (ve aslında ezelden beri) ihtiyaç duyduğumuz şey, Anayasa’nın da, “ana” olmayan yasaların da, genel siyasi atmosferin de “demokratik” olması