27 Ekim 2024

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

Geçtiğimiz haftanın siyaset sahnesinde yıldız oyuncu gene Devlet Bahçeli idi. Bahçeli bu rolü sever. Gene çatık kaşları, öfkeli ifadesi, alçalıp yükselen sesi ile karşımızdaydı. Bunlar alışık olduğumuz “Devlet Bahçeli imgeleri. Ama alışık olduğumuz bu imgeler hiç alışık olmadığımız sözlere refakat ediyordu. “Ne oldu? Başına taş mı düştü?” dedirtecek bir çizgi tutturdu, gidiyor. Halen de gitmekte.

Bahçeli şimdi Kürtleri sevmeyen bir Türk’ün Türk, Türkleri sevmeyen bir Kürdün ise Kürt olamayacağını söylüyor. Durum gerçekten böyle mi, bilemeyeceğim, ama, böylesinin iyi olacağından şüphem yok. “Sevgi”, bir “reel-politik” sözü değil ama bu ilişkinin uzun vadeli selameti için olmazsa olmaz bir duygu. Şimdiye kadar dışa vurulmuş duygular arasında Bahçeli’nin “Kürt muhabbeti” konusunda bilgi sahibi değildik ama şimdi öğrendik. Öğrendiğimize memnun olduk diyebilirim.

Bahçeli’nin son günlerdeki konuşmalarında “şaşırtıcı öge” olarak ortaya çıkan yalnız “muhabbet” faslı değil; Bahçeli’nin somut önerileri de var. “Gelsin, Abdullah Öcalan, Büyük Millet Meclisi’nde konuşsun,” diyor! İktidar Bloku’nun kurallara, prosedürlere, ilkelere fazla saygılı davranmadığını yeterince gözlemledik, biliyoruz. Bahçeli bu önerisiyle İktidar Bloku’nun başlattığı bu geleneği epey bir ileriye götürüyor. “Kural” mural, sonunda boş laf; önemli olan önderin iradesi, Başkan’ın dediğinin olması; “Başkan böyle istedi” koşulu yerine geldiyse maksat hasıl olmuştur.

Bahçeli Kürtler’le Türkler arasında kalıcı bir barış sağlanmasının önemini vurguluyor. Şimdi, “Meclis’te konuşsun” dediyse, demek ki Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını da önermiş oluyor. Bu, Kürt tarafında büyük çoğunluğun onaylayacağı, onaylamaktan öte, sevinçle karşılayacağı bir davranış olacaktır.

Sıcağı sıcağına yapılan ankette “Türk tarafı”nın nasıl karşılayacağı da soruldu: cevap verenlerin yüzde kırk beşi “idam edilmeli” diyor. Bunun epeycesinin bu durumda verilmesi “uygun cevap” olduğu için tercih edildiğini tahmin ederim. Türklerle Kürtler arasında yaşananlar “oyun” değildi, “şaka” değildi. Bu çatışmadan çıkmak için iki tarafın da yürekten kabullenmekte zorlanacağı bazı şeyleri bu barış uğruna kabul edeceğini, etmek zorunda olduğunu bilmeli ve anlamalıyız. Ama tabii, “kanun onayıyla” da olsa birini öldürmekle bir sorunun gerçekten çözüleceği inancından vazgeçmek gerek. Bu daha önemli.

Sözünü ettiğimiz şey “barış”. Barış, bir tarafın öbür tarafa kendi iradesini dikte etmesi demek değildir. O bakımdan Bahçeli’nin Öcalan için biçtiği rol gerçekçi ama var olan yasal yapıya uymuyor. Gerçeklik “yasal yapı”ya uydurulamayınca yasal yapıyı gerçekliğe uydurmak farz oluyor.

Selahattin Demirtaş-Abdullah Öcalan

Siyasette rakibin atacağı yanlış adımlardan yararlanmak kurala uygundur. O bakımdan Bahçeli’nin Öcalan’a TBMM yolunu açması böyle bir yanlış adım sayılabilir ve izlediğim kadar öyle de oluyor. Ama Bahçeli’nin bu çıkışıyla bize gösterdiği yön yanlış bir yön değil. Yanlış değil ama içerdikleri oldukça radikal.

Önerinin bir özelliği hakkında -henüz- bir şey söylemedim. Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor.

Ancak, ben kendi hesabıma Kürt sorununda Demirtaş’ı ve onun yaklaşımını dışlayan, kale almayan çözümlerin geçerliliğini kabul edemiyorum. Ağır müebbede mahkûm bir Abdullah Öcalan’ın tam da söylediğim “Bir tarafın öbür tarafa kendi iradesini dikte ettiği” türden bir barış durumuna uygun bir “muhatap” olacağını düşünüyorum.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

HÜDA-PAR ve AKP

Erdoğan’ın geçerli olduğuna inandığı ama söylenme zamanının geldiğini düşünmediği şeyleri HÜDA-PAR söylüyor. Bu bakımdan HÜDA-PAR, AKP’ye bir çeşit “öncü müfreze” servisi sunuyor

"
"