Yasamayı, torba yasalarla adeta devre dışı bırakan hükümet, tezkere konusunda da benzer bir tavır izledi. Meclis'e ayrı ayrı gelmesi beklenen tezkereler, son dakikada birleştirilerek torba yasa yöntemi Meclis’e geldi.
Hükümetin, Türkiye'yi olası bir savaşın parçası yapan tezkere konusunda, muhalefetle kurduğu üstenci ilişki siyaseten doğru değildir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; “IŞİD'a karşı uluslararası koalisyona Türkiye'nin katılmasını destekleyeceklerini” söylemesine rağmen Meclis'e gelen torba yasaya "hayır" oyu kullanması, hükümetin bu süreçte muhalefeti yok sayması ve tezkerenin doğrudan Türkiye’yi adı konmamış savaşın parçası haline getirmesinden kaynaklanmıştır.
IŞİD'ci olanlar 'hayır' diyenler değil!
Tezkerenin Meclis'e gelme biçimi, içeriği, hükümet tarafından savunulma biçimi, muhalefete yönelik "hayır diyen IŞİD'cidir" türünden artık insanı gülümsetmekten bile uzak tavrı, muhalefeti siyaseten ortaklaştıran değil dışlayan tavrı hükümetin bakışını yeterince açık biçimde ortaya koymaktadır.
Hükümet torba haline getirdiği tezkere ile Türkiye'nin değil kendi tezkeresini çıkarmıştır. MHP'nin tezkereye vermiş olduğu destek onu, Türkiyeli yapmadığı gibi MHP'yi de tek başına milliyetçi yapmıyor. MHP’nin “Kürt karşıtlığı” üzerinden hükümete destek olması, MHP’nin Türkiyelileşmesine engeldir. MHP’nin Kürt sorunu konusunda ciddi bir empatiye ihtiyacı vardır.
AK Parti ve AK Partililerin savaşı
Sonuçta tezkere Meclis'ten geçti.
Tezkere ile birlikte Türkiye, artık Ortadoğu'da yaşanan adı konmamış savaşın parçası olmuştur. IŞID’a karşı yapılan hava saldırılarının devamında Türkiye üzerinden bir kara savaşı ne yazık ki, yakın tehlike olarak önümüzde durmaktadır.
Adı konmamış bu savaş, kimin savaşı?
Türkiye'nin mi?
Hayır!
Adı konmamış savaşın, parçası olan Türkiye değil hükümettir. Türkiye, hükümetin tercihi olan bir savaşın parçası haline getirilmiştir.
Bitmeyen Sünni liderliği hayali
AK Parti hükümeti, Arap Uyanışı ile başlayan süreçte, sahip olduğu demokratik, laik, Batılı kimliği ile Ortadoğu'ya model olma yerine İslami kimliği ve kültürü üzerinden kurduğu bölgesel liderlik hayaline kapıldı. Ve bu politika çok geçmeden iflas etti.
İflas eden sadece dış politika değil onun ile birlikte bu politikanın içerideki yansıması olan AK Partililik üst kimliğini topluma empoze eden otoriter toplum mühendisliği projesi de deşifre oldu.
Hükümetin, Mursi'nin lideri olduğu Mısır'la kurulan ilişki de, Suriye'de uluslararası toplumun tanıdığı ÖSO dışında radikal İslamcı/El-Kaideci El Nusra -ki IŞİD da bunun parçası idi- kurduğu ilişkide de aynı hayal vardı; İslam kimliği temelinde Ortadoğu liderliği.
Tezkere ile ortaya çıkan gerçek şudur; hükümet yaşanan onca başarısızlığa rağmen bu hayalden vazgeçmiş değil.
Hedef IŞİD değil Esad ve PKK/PYD
Meclis'te kabul edilen tezkerenin önceliği, Türkiye'nin parçası olduğu uluslararası koalisyondan farklı olarak IŞİD değildir. Uluslararası koalisyonun ilk ve öncelikli hedefi IŞİD'i durdurmak ve kontrol etmekken; hükümetin bu tezkere ile hedefi açık biçimde IŞİD değil Esad ve PYD/PKK adı altında Kürtlerdir. Kürtlerin kurmuş olduğu özerk yapıdır.
AK Parti'nin Esat ve PYD/PKK’yı hedef almasının temel nedeni, Ortadoğu'da hayalini kurduğu İslam kimliği temelindeki liderliğe tehdit olarak görmesidir.
Suriye’nin tuttuğu ayna
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, teorik zeminini Başbakan Davutoğlu'nun çizdiği Ortadoğu liderliği hayaline, Esad'ı mezhepsel yani Nusayri Aleviliği, PKK/PYD'yi de etnik Kürt kimliği ve siyaseti nedeniyle karşıt görmektedir.
İlginç olan ise, Suriye’nin bu iki kimlik bağlamında Türkiye’ye tuttuğu aynadır. AK Parti’nin Alevilerle ve Kürtlerle hak ve özgürlükler temelinde hiçbir çözüme yanaşmaması Suriye politikasının da temel açmazıdır. Hükümet Suriye gerçeklerinden bihaber hayalindeki Suriye’yi inşa etmekten vazgeçmemektedir.
Hükümetin önceliği IŞİD'e değil, Esad'ın devrilmesine ve PYD'nin Rojova'da ilan ettiği özerkliğe vermesi bu siyasal tercihin ve politik körlüğün sonucudur. Çünkü istenen barış değil daha çok acıdır.
Bakmayın siz Başbakan Davutoğlu'nun Kobani için söylediği, "düşmemesi bizim de arzumuzdur" mealindeki sözüne. Bu temenni olmaktan öte, siyasal bir günü kurtarma söylemdir. Hükümetin politikasını yansıtmamaktadır. Çünkü hükümet, 2012 Haziran’ında Rojova’da ilan edilen özerklik karşısında politikasını “Suriye’de oldu bittiye izin vermeyiz” şeklinde net biçimde açıklamış ve bundan asla geri adım atılmamıştır.
Sonuç olarak, bu tezkere ile hükümetin hedefi ile uluslararası koalisyonun öncelikleri siyasal olarak farklıdır.
Bizim değil AK Partililerin savaşı
Bunun kısa vadede sorun yaratacağına kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü hükümet için, içine girilen süreç Cumhurbaşkanı Erdoğan için aylardır söylediği "kurtuluş savaşıdır". Ama bu savaş, Türkiye'nin değil meşruiyetini AK Partililik üzerine inşa eden AK Parti'nin ve AK Partililerindir.
@murataksoy
Not: Yaşanan onca acıya rağmen tüm okuyuculara iyi bayramlar diliyorum.