12 Eylül 2024

Suskunluğun dayanılmaz hafifliği

Bir kız çocuğunun varlığıyla yokluğu arasındaki o korkunç boşluğa sığan bunca ifrazatı bu ülke son yüzyılda, elindeki tüm kazanımları suistimal ede ede bizzat ve özenle kendisi biriktirdi. Bu olayın failleri en doğru şekilde tespit edilse ve onlara hukuk çerçevesinde en ağır cezalar verilse bile gerçek suçun ve suçlunun adı asla ağza alınmayacak yine

O köydekilere her şeyi bilip de sustukları için kızıyorsunuz ya… Hiç kızmayın.

Siz de her şeyi biliyorsunuz ve susuyorsunuz.

Aile sistemin en küçük ve en korkunç, devlet de en büyük ve en korkunç birimidir. Bu iki birimin maddi ve manevi değerlerini belirleyen her türlü dini inanç da her çağda ve her coğrafyada öldüresiye zehirlidir.

Bu gerçeği mesela, çoğunuz gayet iyi biliyorsunuz ve susuyorsunuz.

Susmakla da kalmayıp aileyi kutsallaştırmaya ve aynısını tekrar ve tekrar kurmaya devam ediyorsunuz.

Devletin, sistemin hükmüne iyisiyle kötüsüyle mütemadiyen razı geliyorsunuz.

Dini inançların bu çağda artık sadece mitolojik ve sosyolojik değerleri olduğu ve siyasetçiler tarafından suistimal edilerek nasıl kullanıldığı aslında sizin için de aşikâr ama bunu bırakın konuşmayı, düşünmeyi bile şiddetle reddediyorsunuz.

Size ahlak diye dayatılan ne varsa tıpkı o köy halkı gibi sorgulamadan, yargılamadan olduğu gibi hepsine boyun eğiyorsunuz.

Takım tutar gibi tuttuğunuz siyasi partileriniz, peygamber gibi taptığınız siyasetçileriniz var. Onların niyetlerinin baştan sona farkındasınız ama deşifre etmiyorsunuz.

“Böyle gelmiş böyle gider” diye kodladığınız korkunç bir düzeni, “Tek başıma bir ben mi düzelteceğim” diyerek besleyip korurken, cinayeti görüp susan tanıktan zerre kadar farkınız kalmıyor.

Gözünüzün önünde ülke soyuluyor, hukuk çiğneniyor, çağdışı bir toplum mühendisliği yapılıyor, yılan size doğrudan dokunmadıkça ses etmiyorsunuz.

Bu ülkede “Tehlikenin farkında mısınız?” diye çırpınanların size ne anlatmaya çalıştığına dönüp bakmaya kıymet vermediğiniz o günlerden beri süre giden sessizliğiniz kıyametiniz oluyor ve siz hala susuyorsunuz.

Çünkü…

Farkındasınız, susmayıp konuşsanız sizin de ifadeleriniz o köydekilerinki kadar çelişkili olacak.

İnandığınız, savunduğunuz değerlerle, yaşadığınız gerçekler birbirini tutmayacak.

Sevdiğiniz insanların başını belaya sokacaksınız.

Kendinizi içinde şuursuzca güvende hissettiğiniz o korkunç sistemin yıkımına sebep olacaksınız. Tutunduğunuz dallar kırılacak, sahip olduğunuz her şey belki de elinizden kayacak.

O sistem yıkılmasın, o düzen bozulmasın, kimse üzülmesin diye korktuğunuz, görmezden geldiğiniz şeylerin beslediği bir kötülüğün altında kaldığınız her sefer, gözünüzden döktüğünüz yaşlar da hissettiğiniz öfke de aslında sahte.

O yüzden her şeye çabuk köpürüyorsunuz ve her şeyi hızla unutuyorsunuz.

Küçücük bir köyde şaibeli bir şekilde bir çocuk öldürüldü.

Ve bu ülkenin resmi ve gayriresmî sisteminde ne kadar korkunç şey varsa hepsi birden kâbus gibi arka arkaya ortaya döküldü.

Bir kız çocuğunun varlığıyla yokluğu arasındaki o korkunç boşluğa sığan bunca ifrazatı bu ülke son yüzyılda, elindeki tüm kazanımları suistimal ede ede bizzat ve özenle kendisi biriktirdi.

Bu olayın failleri en doğru şekilde tespit edilse ve onlara hukuk çerçevesinde en ağır cezalar verilse bile gerçek suçun ve suçlunun adı asla ağza alınmayacak yine.

Siz sustukça…

Sadece çocuklar değil herkes ve değerli olan her şey hep tehlikede bu ülkede.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Allahım sen Türk’ün ve Kürt’ün kardeşliğini koru, âmin!”

Şu 101 yıllık süreci ister şu son 101 günü doğru okumaya, kendinize durabileceğiniz adil bir nokta bulmaya çalışın, mümkün değil başaramazsınız. Devlet nedir, halk kimdir, inanç niyedir, bu dünyada asıl neyle savaşılması gerekir?

Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi

Bu ülkede yıllardır her şey oluyor, bir tek uyanış olmuyor. Kürtlerle Türkler, yaşlılarla gençler, laiklerle muhafazakârlar, kadınlarla erkekler, sağcılarla solcular ve yoksullarla varsıllar farklı ninnilerle hep aynı uykuya yatıyor

Madencinin sesi olmak

Çıplak ayakla Soma’dan Ankara’ya yürüdüler. İş baretlerini yerlere vura vura “Ölmek istemiyoruz” dediler. Açlık grevine girdiler. Ve gözaltına alındılar. Bir iş kazasında ölmemek ve tok karınla insanca yaşamak isteyen bir avuç maden işçisinin nezdinde şimdi bu ülkenin çok önemli bir ödevi var. Herkesin bu işçilerin kısılmaya çalışılan sesi olması gerekiyor

"
"