20 Haziran 2024

Elhamdülillah rasyoneliz

O tartışmayı yapan her iki genci birden, böylesine diken üstü bir konuyu tartışırken bile kusursuz bir barışçıl üslup inşa ettikleri için, ayrı açılardan da olsa, umarım çok seveceksiniz

Diamond Tema ve Asrın Tok, YouTube'da Yer6 adlı kanalda 14 Haziran’da yayımlanan programda şeriat konuşmuşlardı. Asrın Tok şeriatı savunan tarafta yer alırken Diamond Tema şeriat karşıtı tarafta yer almıştı.

Önce Turan Dursun'u öldürdüler.

Ondan bir ay sonra da Bahriye Üçok'u.

Her ikisi de din bilginiydi.

Her ikisi de laikti.

Her ikisi de akılcıydı.

Her ikisi de cumhuriyetçiydi.

Her ikisi de düşünce özgürlüğü olduğuna güveniyordu.

Her ikisi de sözünü sakınmadan İslam hakkında ve çağdaşlık hakkında bilimsel bir dille rahat rahat konuşuyor, yazıyordu.

Her ikisi da aynı yıl bir ay arayla faili meçhul cinayetlerle öldürüldüler.

* * *

Onlar öldürüldüğünde, bu ülkede laiklik tartışmaları yeni yeni arşa tırmanmıştı; 34 yıl sonra ülkede şeriat tartışmaları yapılacağını henüz akıl bile almazdı.

Onlar öldürüldüğünde, başörtüsü siyasal bir simge mi yoksa bireysel bir hak çerçevesinde mi değerlendirilmelidir, o konuşuluyordu; 34 yıl sonra milli eğitimin külliyen İslamlaştırılacağına inanılamazdı.

Onlar öldürüldüğünde ülkenin cumhurbaşkanı Turgut Özal, başbakanı Yıldırım Akbulut'tu; 34 yıl sonra, bir yıl önce belediye başkanlığına bile seçilemeyen bir siyasetçinin ülkenin "tek adamı" olacağı akıllara gelmezdi.

Onlar öldürüldüğünde… yıl 1990'dı.

Pir Sultan Abdal şenlikleri sırasında dine hakaret ettiği gerekçesiyle Aziz Nesin'i hedef alan şeriatçı bir grubun, 33 alevi yazar ve düşünürü Sivas'ta kaldıkları otelde yakarak öldürmesine üç…

Bugün şeriat karşıtı ve inançsız olduğunu söyleyen ve devlet tarafından yargılanmak ve aşırı dinciler tarafından da öldürülmekle tehdit edilen Diamond Tema'nın doğmasınaysa dört yıl vardı.

* * *

Hiçbir şeyden ders almıyor olabiliriz. Yine de şu son çeyrek yüzyılda yaşadığımız tecrübelerden öğrenebileceğimiz bir şey var. Bundan önce olanlara bakıp bundan sonra olacakları tahmin etmenin ilmiyle yükselen değerler hep "kötülüğe" ait. Bu döngüyü değiştirebilecek tek şey de farkındalık.

Farkındalık gücünü rasyonalizmden alır ve rasyonalizm dogmatikliği kapsar. Dogmatik düşünceyse, doğası gereği, rasyonel düşünceyi yadsır. Bu gerçeklik üzerine temellendirilmiş çağdaş bir hukuk inşa edemediğimiz süre de yol hep çıkmaza varır.

İnsan aklının evrimine göre değişen ve şekillenen bir beşeri hukukun karşısında ilahi inançlara göre kabuklaşmış arkaik bir "hukuk" öneren zihniyetin bugün kendini ifade alanı bulması demokrasinin değerine; aynı zihniyetin iddiasını bir siyasi iktidar olarak dayatma olanağı bulmasıysa demokrasinin zaafiyetlerine işaret eder.

Değerler ve zaafiyetler arasındaki dengeyi kurma işini inanca havale ederseniz, karanlıklarla dolu yüzlerce yıllık bir gerilemeye "Eyvallah" demiş olursunuz.

Ancak, "Bu inancın değil aklın meselesidir" diyebildiğinizde ve bütüncül düşündüğünüzde aydınlanmanın izinden gidersiniz ve dogmatizmin tuzaklarına düşmezsiniz.

* * *

Tüm bu karanlık tablonun içinde, lütfen vakit ayırın ve farklı görüşten olan iki genç insanın şeriat hukukuna dair tartışmasını açın ve sabırla izleyin.

Hangisinin ne dediğinden ziyade her ikisinin de baştan sona kadar koruduğu mükemmel tartışma üslubuna dikkat edin. Karşıt görüşlü her iki gençte de göreceğiniz ortak üslubun, dogmatizmin öfkesini ve korkusunu değil, rasyonalizmin barışçıllığını ve kibarlığını taşıdığını fark edeceksiniz.

Sonra bir de açın, Bahriye Üçok'un 1988 yılında televizyondaki bir açık oturumda başörtüsü meselesiyle ilgili yaptığı konuşmasının üslubuna bakın. Bundan 35 yıl önce kelimeleri tane tane seçerek ve karşısındaki insanlara son derece dikkatli hitap ederek, hayatına mâl olacak tezi sabırla savunan bir akademisyenin samimiyetle koruduğu sükunet ve akıl size çok tanıdık gelecek.

Aralarında yıllar olan bu iki görüntüyü art arda izledikten sonra, ülkede başta hukuk olmak üzere birçok önemli değerin hızla elden gittiğini ama nihayetinde ve özünde yarışı açık ara rasyonalizmin kazandığını göreceksiniz.

Hatta o tartışmayı yapan her iki genci birden, böylesine diken üstü bir konuyu tartışırken bile kusursuz bir barışçıl üslup inşa ettikleri için, ayrı açılardan da olsa, umarım çok seveceksiniz.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

Yazarın Diğer Yazıları

Ülkesini sevmeyen devlet ve bir ormanı yok etmek için işlenen cinayet

"Suç duyurusunda bulunduk yahu. Gittik insan gibi dilekçe verdik. On tane dilekçe verdik, on tane. On tane! Yaza yaza yaza elimiz yoruldu yahu yaza yaza"

Çocuk mezarlığı

Savaşta öldürülen çocukların korkunç kaderine hep bir ağızdan isyan etmek kolay... Peki hiç düşündünüz mü, aile içlerinde neden bu kadar çok çocuk mezarlığı var ve sulh zamanı yanı başınızda öldürülen bu çocukların kaderini kim yazar?

Bizim iyiliğimiz için yapılan kötülükler

Şiddeti reddettiğinizde duracağınız yer, bir haksızlığı, hukuksuzluğu kayda geçirmek için avazınız çıktığı kadar bağırmaya başlamak istediğinizde sizden bağıramamanızı talep eder. Bu haksızlığı yapanların sinirlerini bozacak sıfatlar, tanımlar, yakıştırmalar kullanmak istersiniz, o yerde kullanamazsınız. Ortalığı ayağa kaldırasınız gelir. Kaldıramazsınız

"
"