06 Haziran 2024

Bu ülkenin “Gargamel”i, gerçekten Gülen mi?

Fetullah Gülen’i, sanki güllük gülistanlık bir Türkiye’nin Gargamel’iymiş gibi pazarlayan politik zihniyetin marifetleriyle geldiğimiz şu kaotik zamanlarda, ölüsü ya da dirisiyle ülkenin kaderini hala bir cemaat liderinin şaibelerle dolu varlığı belirliyorsa ve biz bunu da çekirdek çitleyerek seyredip, olacaklar üzerine bahis oynuyorsak, gelenekselleşen bir hatayı tekrarın arifesindeyiz demektir

Fetullah Gülen

O ağlıyordu, biz onun Amerika’dan beslenen ve gizli servislerce desteklenen bir cemaat lideri olduğunu biliyorduk. Çok ama çok paraları olduğunu biliyorduk. Çoğu akıllı ve yoksul genci ortaokuldan itibaren bünyesine katıp yetiştirdiklerini biliyorduk. İleride savcı, hâkim, öğretmen, akademisyen, bürokrat olacak bu çocukları geleceğin Türkiye’sinde kamu kurumlarında önemli yerlere yerleştirmeye hazırlandıklarını biliyorduk. Ordunun içinde yuvalanmak için nasıl çaba gösterdiklerini biliyorduk. Gelmiş geçmiş neredeyse tüm siyasetçilerin cemaat liderinin eteğine oturduğunu biliyorduk. Ülkeyi “ılımlı İslam” ülkesi yapmak niyetiyle kimi neden desteklediklerini ve kimi nasıl nerelere kadar getirdiklerini biliyorduk.

Ve o ağlıyordu ve biz onu da, okullarını da, yetiştirdiği öğrencilerini de, poz poz fotoğraf çektirdiği siyasetçileri de, Pensilvanya’ya onu ziyarete gidenleri de, ondan Hoca Efendi diye söz edenleri de, hakkında övgü dolu yazı yazanları da öylece boş boş seyrediyorduk.

Sonra iktidarı bulunduğu yere taşıyan cemaatle, bulunduğu yerde artık cemaati istemeyen iktidar fena kapıştılar. Cemaat iktidarın yolsuzluklarını bir bir deşifre etti. İktidar cemaatin emdiği sütü burnundan getirmeye yemin etti. Onu da seyrettik. Onu seyrederken de o ağlıyordu, biz çekirdek çitliyorduk. Kimimiz ay çekirdeği, kimimiz kabak…

Sonra tuhaf bir darbe oldu. O darbeyle kim kimi ne tarafa devirdi tam anlayamadık ama akabinde ülke yüzyıllık cumhuriyet tarihinin en hukuksuz dönemine girdi. Onu da seyrettik. Ve şu soruları telaffuz bile edemedik:

“Devletin içinde bu kadar köklü örgütlenmiş bir yapıyı bir siyasi parti hangi güçle yıktı geçti? Madem böylesine her yere nüfuz etmişlerdi, darbe nasıl oldu da başarıya ulaşamadı? Bu savaşı neden kaybettiler?”

Çünkü artık korkmuştuk. Eskiden güle oynaya seyrettiğimiz oyunun karşısında sus pus olmuştuk. Hala çekirdek çitliyorduk ama çekirdek boğazımıza takılıyordu. Darbede kim ne yana devrilmişti ne neyin altında kalmıştı aslında ayan beyan ortadaydı ama biz artık susuyorduk.

Derken kimin kim olduğu anlaşılamayan, kimin ipinin çekildiği kimin ipinin salındığı ayırt edilemeyen bir sürece girdik. Cemaat üyesi olmakla suçlanan insanların hapislere atılmasını, mallarına mülklerine el konulmasını, sonra bunlardan bazılarının aklanmasını bazılarının içeride çürümeye tek edilmesini, eskinin cevval cemaatçilerinin birden en büyük cemaat düşmanı kesilip iktidarın kritik yerlerinde boy göstermesini, iktidara karşı ağzını açanın darbeci, cemaatçi, işbirlikçi, vatan haini olarak işaretlenip yedi sülalesine eziyet edilmesini seyretmeye başladık. O hala uzaklarda ağlıyordu.

İşte tüm bunları seyrede seyrede bugüne kadar geldik.

Şimdi bir “Gülen ölmüş” diyorlar, bir “Ülkeye iade edilecekmiş” diyorlar. Şu anda o ağlıyor mu ağlayamıyor mu bilmiyoruz ama biz süreci yine seyrediyoruz. Bahislere giriyoruz, tartışmalar yapıyoruz, komplo teorileri üretiyoruz. Kâr zarar hesaplarına giriyoruz. Nedenler sonuçlar üzerinden ülkenin başına gelecek şeylerin ihtimallerini yokluyoruz. Çekirdeği korkuyla değil ama artık temkinle çitliyoruz.

Bu cemaatin bu ülkeye vereceği zararı bundan neredeyse 40 yıldır telaffuz etmiş aydın insanlara kulağını tıkayan, onların öldürülmelerine, susturulmalarına, akil insan sayılmamalarına bakıp da “Bu işin içinde bizim sandığımızdan daha karışık bir iş var” demeyen koca bir halk, bugün kucağında yığınla çekirdek, ayaklarının etrafında çekirdek kabukları “Yeter artık! Biz ne seyrediyoruz böyle?” diye soracak hale bir türlü gelemiyorsa… Bunun nedeni bu ülkede demokrasinin olmamasından çok, kalabalıkların demokrasiye inancının olmamasıdır.

Bir şeyi yok etmek istiyorsanız onu bizzat ortadan kaldırmanız gerekmez. Ona olan inancı, güveni ve haliyle ihtiyacı yok etmeniz yeter. 1980’lerden itibaren sahnede olan ve gelmiş geçmiş neredeyse tüm politikacıların ve bir çok aydının gözdesi Fetullah Gülen’i, sanki güllük gülistanlık bir Türkiye’nin Gargamel’iymiş gibi pazarlayan politik zihniyetin marifetleriyle geldiğimiz şu kaotik zamanlarda, ölüsü ya da dirisiyle ülkenin kaderini hala bir cemaat liderinin şaibelerle dolu varlığı belirliyorsa ve biz bunu da çekirdek çitleyerek seyredip, olacaklar üzerine bahis oynuyorsak, gelenekselleşen bir hatayı tekrarın arifesindeyiz demektir.

Önce İslami referanslarla iktidara gelen bir politikanın bu ülkeyi askeri vesayetten arındırarak kurtaracağına inandık.

Sonra cemaatin desteğiyle iktidarını sürdüren bir politikanın bu ülkeyi aynı cemaati tarihten silerek kurtardığına ikna olduk.

Şimdi de kim bilir ülkenin asla gerçekleşmeyecek o meşhur kurtuluşu için daha nelere kanmaya hazırlanıyoruz.

Yeni sezonda iyi seyirler pasif izleyiciler…

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

Yazarın Diğer Yazıları

Ülkesini sevmeyen devlet ve bir ormanı yok etmek için işlenen cinayet

"Suç duyurusunda bulunduk yahu. Gittik insan gibi dilekçe verdik. On tane dilekçe verdik, on tane. On tane! Yaza yaza yaza elimiz yoruldu yahu yaza yaza"

Çocuk mezarlığı

Savaşta öldürülen çocukların korkunç kaderine hep bir ağızdan isyan etmek kolay... Peki hiç düşündünüz mü, aile içlerinde neden bu kadar çok çocuk mezarlığı var ve sulh zamanı yanı başınızda öldürülen bu çocukların kaderini kim yazar?

Bizim iyiliğimiz için yapılan kötülükler

Şiddeti reddettiğinizde duracağınız yer, bir haksızlığı, hukuksuzluğu kayda geçirmek için avazınız çıktığı kadar bağırmaya başlamak istediğinizde sizden bağıramamanızı talep eder. Bu haksızlığı yapanların sinirlerini bozacak sıfatlar, tanımlar, yakıştırmalar kullanmak istersiniz, o yerde kullanamazsınız. Ortalığı ayağa kaldırasınız gelir. Kaldıramazsınız

"
"