04 Temmuz 2024

Ateşle imtihan

“Dünyayı bir benim tercihlerim mi kurtaracak ya da batıracak” demişsinizdir. Ve bunları yaparak açtığınız alanlarda kapitalizmin faşizmle el ele vererek zaferini kutlayışını yılgınlıkla seyretmişsinizdir. O yüzden bugün gözünüzün önünde her yer ateşe veriliyor…

Kayseri'de yabancı uyruklu bir kişinin 7 yaşındaki Suriyeli bir çocuğu istismar ettiği iddiası üzerine Kayseri'de, sığınmacılara ait işyerleri ve araçlar tahrip edildi.

Hem solcu, hem demokrat, hem vicdanlı, hem adil, hem insan haklarından yana, hem barışçıl biri olup hem de mültecilere yapılan saldırılara “mantık” çerçevesinde buz gibi duygularla bakamazsınız.

Sorunu iktidarın hataları üzerinden okuyup, faşistlerin saldırganlıkları üzerinden rasyonelleştiremezsiniz.

Bugüne kadar savunduğunuz değerlerin sizden ağır talepleri olur.

Bir kıvılcım parladığı anda, kim haklı kim haksız diye düşünmeden, kim ne der diye hesap yapmadan, “ama” ile başlayan cümleler kurmadan kendinizi o ateşe atmanız gerekir.

Bu ülkeye gelen, gelebilen, şöyle ya da böyle bu ülkeye yerleşen, yerleştirilen mültecilere “Biz devlet olarak hata yaptık, vazgeçtik, anlaşmaları bozuyoruz, tavizleri geri çekiyoruz, pazarlıklardan yıldık, göz yummaları bırakıyoruz ve legal ya da illegal elde ettiğiniz tüm haklarınızı elinizden alıyoruz. Toplayın pılınızı pırtınızı, çoluğunuzu çocuğunuzu derhal geldiğiniz yere geri gidiyorsunuz” denilmeyeceğini bilirsiniz.

Devlete bunu söyletmek imkansızdır.

Ama mültecileri korkutmak, yıldırmak, hırpalamak, öldürmek ve olayı tehlikeli bir sivil çatışmaya dönüştürmek mümkündür.

İnsanları birbirine kıydırır ve ortalığı ateşe verirseniz, devlet hatta devletler anca o zaman çözüm için belki takkelerini ortaya koyarlar.

Ama o da belki.

“Birkaç ev ve işyeri yakılırsa… Kapılarına işaretler konulursa… Birkaç tanesi meydanlarda uluorta dövülür, bıçaklanırsa… Birileri mahallelerinde dolanır, bağıra çağıra havaya ateş açarsa… Görün bakın bakalım kalıyorlar mı daha buralarda…” diye düşünenlerin yarısı sağcıdır ve onlar bu fikre heyecanla sarılır; diğer yarısı da solcudur ve onlar da akıllarına gelen bu fikre düşmekten utanır.

Sonra çıkar birileri bu fikri gerçekleştirir.

O andan sonra söylenecek çok şey vardır ama eğer siz “solcu”ysanız  biraz üzüntü ve endişeyle ama daha çok öngörülü olmanın yersiz kibriyle “Bunun böyle olacağı belliydi” dersiniz.

Aslında bunun böyle olacağı değil bunun böyle olmasına yol açacak zaaflarınızın varlığı bellidir. Ama oralara dönüp bakmayı tercih etmezsiniz.

Hem kapitalist bir sistemin neferi olup hem de solcu olamayacağınızı kabul etmek istememişsinizdir.

Gelir dağılımının adaletsiz olduğu, fırsat eşitsizliğinin ayyuka çıktığı bir dünyada hayata tutunmak için verdiğiniz “mantığa dayalı tavizler” hep hoş görülsün istemişsinizdir.

Solculuğun, demokratlığın, adil olmanın, insan haklarına saygı duymanın savunduğu değerleri beğenmekle yetinmiş, benimsemek konusunda bir zorunluluk hissetmemişsinizdir.

“Dünyayı bir benim tercihlerim mi kurtaracak ya da batıracak” demişsinizdir.

Ve bunları yaparak açtığınız alanlarda kapitalizmin faşizmle el ele vererek zaferini kutlayışını yılgınlıkla seyretmişsinizdir.

O yüzden bugün gözünüzün önünde her yer ateşe veriliyor…

Ve siz hayatın sol köşesinde bir yerlerde durup “Kimseye bir şey olmasını istemem tabii ama bunun böyle olacağı belliydi” diyorsunuz.

Siz böyle dedikçe… iktidar yola gelmeyecek ama o iktidarın son derece hesapçı ve hatalı kararlarıyla rasyonelleştirdiği faşizm ve ırkçılık gaza gelecek.

Bazı katlanılması zor gerçekler vardır.

Hem vatansever olup hem de savaşa karşıyım diyebilirsiniz ama ancak bazı savaşlara karşı olabilirsiniz.

Savaşları haklı ve haksız olarak adil bir şekilde ayırmaya kalkabilirsiniz ama ancak bazı savaşlarda adil olmayı başarabilirsiniz.

Tarihi canınızın istediği yerden kendinize yontarak yazabilirsiniz ama kimseyi buna ilelebet inandıramazsınız.

“Hadi sağcı olalım, hem Türkçe bilmekte gerekmiyor” diye bir şaka vardır.

Kendinizi solcu hissediyorsanız, Türkçeyi kurallarına göre yazıp konuşmayı iyi biliyorsanız, bu zekice yapılmış şakaya gülebilir, sağcı ya da solcu olmak üzerine bunun gibi şahane başka şakalar da yapılabilirsiniz.

Ama sağ sol meselesinde sıra “ateşle imtihan”a gelince, işte orada durmak gerekir.

Dikkat edin, bir bakmışsınız… “Orada” duramamışsınız.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

Yazarın Diğer Yazıları

Ülkesini sevmeyen devlet ve bir ormanı yok etmek için işlenen cinayet

"Suç duyurusunda bulunduk yahu. Gittik insan gibi dilekçe verdik. On tane dilekçe verdik, on tane. On tane! Yaza yaza yaza elimiz yoruldu yahu yaza yaza"

Çocuk mezarlığı

Savaşta öldürülen çocukların korkunç kaderine hep bir ağızdan isyan etmek kolay... Peki hiç düşündünüz mü, aile içlerinde neden bu kadar çok çocuk mezarlığı var ve sulh zamanı yanı başınızda öldürülen bu çocukların kaderini kim yazar?

Bizim iyiliğimiz için yapılan kötülükler

Şiddeti reddettiğinizde duracağınız yer, bir haksızlığı, hukuksuzluğu kayda geçirmek için avazınız çıktığı kadar bağırmaya başlamak istediğinizde sizden bağıramamanızı talep eder. Bu haksızlığı yapanların sinirlerini bozacak sıfatlar, tanımlar, yakıştırmalar kullanmak istersiniz, o yerde kullanamazsınız. Ortalığı ayağa kaldırasınız gelir. Kaldıramazsınız

"
"