05 Ocak 2017

'Saçmalayarak' IŞİD'le mücadele?

Biz ‘saçmalayarak’ IŞİD’i önce tanımlamaya, sonra anlamaya ve en sonunda yok etmeye çalışan bir toplumuz

2 Ocak günü hem bir yabancı TV kanalına mülakat vermek, hem de merak ettiğim için Reina’nın önündeydim. Ortaköy’e vardığımda bir yabancı medya ordusu ile karşılaştım. Moğolistan’dan tutun da Çin’e, Rusya’dan ABD’ye, Avrupa’dan Kanada’ya kadar yaklaşık 40’a yakın ülkeden yüzlerce medya mensubu vardı. Hepsinin de ortak amacı "Ne oldu? Niçin oldu? Kim yaptı? Saldırının amacı neydi? Saldırının Türkiye’de devlet ve topluma ne gibi etkileri oldu?" sorularının cevaplarının izini sürmekti.

Askerken Irak, Afganistan, Kazakistan, ABD, Slovakya, Belçika, Kıbrıs vb. pek çok yerde ülkemi, milletimi ve ordumu temsil ettim. Biz askerde bu tarz yurt dışı görevlere ‘temsil görevi’ deriz, çünkü üzerimizde taşıdığımız üniforma öncelikle şahsımızı değil ülkemizi, milletimizi ve ordumuzu temsil eder. Bu nedenle de içinde azıcık ‘memleket sevgisi’ olan biriyseniz, hain, gafil veya aptal değilseniz temsil ettiğiniz değerlerin farkında olarak sözlerinize, davranışlarınıza dikkat edersiniz. Çünkü uluslararası bir ortamda ülkeniz ve milletiniz adına bulunuyorsunuzdur.

Reina’nın önünde geçirdiğim 2 saat sürede yabancı medya mensupları ile ayak üstü konuştum, onları gözlemledim. Sonra 3 Ocak ve 4 Ocak günü Reina saldırısı ile ilgili Türk medyasındaki gazete köşe yazılarını, haberleri okudum, siyasetçilerimizin açıklamalarını dinledim, sosyal medya platformlarında yaptığımız Türkçe, İngilizce tartışmaları, kullanılan argümanları ve gerekçelerini yakından takip etmeye çalıştım. Çünkü ilk kez Reina saldırısında 2016’daki IŞİD saldırıları ile kıyaslanmayacak kadar uluslararası medya ilgisi görmüştüm. Hani dedim ya ‘temsil görevi.’ Devleti, milleti ve onun temsil ettiği değerleri yüceltme refleksi. Çünkü Reina saldırısı sonrasındaki Türk gazetecilerin, uzmanların ve akademisyenlerin tartışmaları aslında IŞİD’i anlama konusundaki entelektüel beceri/kapasitesini de gösteriyordu.  Reina sonrası, Türkiye’nin IŞİD’i anlama konusundaki entelektüel kapasitesine dair bu eleştirisel yazım.

Yazımın temel tezi şu: Aslında kamu diplomasisi, uygulanan yöntemler ve üslup açısından çok eleştirilecek yanımız olsa da PKK ve FETÖ ile mücadelede konularında dışarıdan, yani uluslararası ortamdan bakınca hem devletçe, hem de milletçe (sivil toplum) bir dereceye kadar tutarlılığımız var. Ayrıca 15 Temmuz’da FETÖ’nün, 2015 Temmuz’u sonrasında PKK’nın neler yapabileceğini gördüğümüz için toplumumuzda bu iki tehdit konusunda genel bir uzlaşı var.
Ama mevzubahis olan şey daha adında bile anlaşamadığımız IŞİD (veya DAEŞ veya DAİŞ) olunca ciddi SAÇMALIYORUZ. Hem de o kadar saçmalıyoruz ki, ne tutarlılık ne de inandırıcılık kalıyor. Hatta televizyonlarda, gazetelerdeki IŞİD yorumlarını görünce ve bazı siyasetçilerimizin açıklamalarına bakınca giderek ‘saçmalamayı’ IŞİD terörü ile mücadele stratejisi haline getirdiğimizi görüyorum.

İntihar saldırısı manyaklığında başrolde olanlar kimler ve neden saçmalıyoruz?

Kimin ne niyetle yaptığını bilemiyorum ama "IŞİD’le Saçmalayarak Mücadele" stratejisi ileride bu ülkeye korkarım çok büyük bedel ödetecek.
Neden mi? İşte size bir kaç rakam.
Suriye ve Irak’taki çatışmaları yakından takip eden ve güvenilir bir kaynak olan Soufan Group rakamlarına göre Kasım 2015’ten bu yana, yani 13 ayda Suriye ve Irak’ta tam 1112 intihar saldırısı olmuş. Anlamayanlar için yazıyla da yazayım: Binyüzoniki.
Yine IŞİD son bir ayda Irak’ta günde ortalama 7, Suriye’de ise 3 intihar saldırısı yapıyor. Coğrafyada bir intihar saldırısı manyaklığı yaşanıyor. Ve bu saldırılarda başrolde olanlar kimler: IŞİD’in ‘Horasan’ dediği Orta Asya, Uygur ve Rusya coğrafyasından gelen Yabancı Terörist Savaşçılar (YTS). Bu Horasanlılar en kolay ölebilen, en az eğitimli, en fakir IŞİD’li kitlesi. Artık Suriye (özellikle İdlip) ve Irak’ta ‘İstenmeyen Adam’ ilan edilen ve ülkelerine de dönemeyen yaklaşık 4 bine yakın Horasanlı IŞİD savaşçısından bahsediyoruz. Aileleri de işin içine kattığımızda bu rakam yaklaşık 30 bin nüfuslu bir sosyal habitata dönüşüyor. Görebildiğimiz kadarı ile bu Horasanlı aşırıcı Selefi ağlar Suriye ve Irak’ta sıkıştıkça Türkiye’ye doğru kaçıyor, operasyonel yeteneklerini de Türkiye’ye taşıyor.

2015'in Ocak ayından beri yani yaklaşık iki senedir Türkiye’de aşırıcı Selefi radikalleşmesi, IŞİD’in askeri stratejisi ve terörü konusunda konuşan ve yazan, biraz da bu konularda dışarıdan bize, yani Türkiye’ye nasıl bakıldığını bilen biri olarak tekrar söylüyorum: İki senedir entelektüel anlamda ciddi saçmalıyoruz ve dışarıdan bakıldığında ‘IŞİD terörü ile SAÇMALAYARAK mücadele etmeye çalışan enteresan bir ülke’ izlenimi veriyoruz. Bu işin dışa bakan, yani ‘Türkiye’nin IŞİD’i anlama konusundaki entelektüel kapasitesi’ ile ilgili içimi acıtan boyutu.

Bir de Reina’dan sonra daha da belirginleşen içeriye yani toplumsal bütünlüğümüze yönelik SAÇMALAMAMIZ var. Bu boyutta IŞİD (veya daha genel tanımla Aşırıcı Selefi) terörü Reina’dan sonra topyekûn ve ‘tek ses, tek nefes’ mücadele edilecek bir ‘virüs,’ bu ülke topraklarına ve halkına yabancı bir ‘dış düşman’ görmek yerine onu daha da ‘politize’ ederek hayat tarzımız ile ilgili tartışmalarımızın merkezine oturtuyoruz. İçe yönelik bu saçmalamamız da aslında marjinal, kıyıda köşede kalması gereken ‘Aşırıcı Selefi Terörü’ tam da merkeze, siyasi ve sosyal tartışmalarımızın göbeğine taşıyor. Reina ve Aşırıcı Selefi terör üzerinden laik-muhafazakâr, yeminli AKP taraftarı-yeminli AKP düşmanı, yerli-yabancı yarılması ileride hepimizi yakabilecek sonuçları olabilecek bir toplumsal akıl tutulması, yani kitlesel saçmalama hali. Bu saçmalama da toplumumuzda (özellikle gençler arasında) aşırıcı Selefi akımlara olan ilgiyi arttırıyor.

Kendinizi Çinli bir gazeteci olarak hayal edin

Şimdi yazımın konusu olan dışarıdan bakınca saçmalama boyutunu Reina saldırısı üzerinden incelemek isterim.

Önce lütfen kendinizi Reina saldırısını önce anlamak sonra haberleştirip ülkesine anlatmak isteyen Çinli bir gazeteci olarak hayal edin. Saldırı ile ilgili cevabını aradığınız sorular için insanlarla görüşüp, Türk siyasetçilerin açıklamalarını takip ediyorsunuz, Türk medyasında çıkan haber ve köşe yazılarını tercümanınızdan size çevirmesini istiyorsunuz. Ve de objektif olma adına Türkiye’de çıkan bütün gazeteleri, haber kanallarını ve ajanslarını tarıyorsunuz. Amacınız Türkiye’nin ‘ortak entelektüel aklının’ Reina saldırısını nasıl yorumladığını anlamaya çalışmak.

Şimdi ilk soru: Reina saldırısını kim yaptı?

Tek bir kişi ama kuvvetle muhtemel beraber hareket ettiği birileri ve bir azmettiricisi var. Olayın üzerinden 4 gün geçmesine rağmen hâlâ saldırganın kimliği belirlenememiş, kimliğe dair 3 farklı (Kırgız, Uygur veya başka biri) farklı isim/fotolar yayımlanmış. Saldırı anına bakarsanız saldırgan çok profesyonel ama saldırıdan önce Taksim’de selfie görüntüsü çekecek kadar da salak. Konya’da ailesi olduğu söyleniyor. Ama hâlâ resmi açıklama yok. Kafalar karışık.
Türkiye’yi çok da tanımayan bir Çinli gazeteci olarak tam da soruşturmanın çok AMATÖRCE yapıldığını düşünmeye başlamışken saldırıdan yaklaşık 90 saat sonra Türk Dışişleri Bakanı saldırganın kimliğinin tespit edildiğini açıklıyor, ancak isim vermiyor. Ayrıca acaba uluslararası gündemin ilk sırasındaki Reina saldırısı hakkında bu açıklama hem çok geç hem de çok yetersiz değil mi? Neyse demek ki soruşturmanın selameti açısından böyle uygun görüldü, diyorsunuz ve devam ediyorsunuz. Böylesine önemli bir konuda Türkiye’de resmi açıklamayı hangi otorite yapar? Kimin sözüne güvenilir? Reina için Türkiye’ye gelmiş bir yabancı gazeteci olarak gelişmeler hakkında bilgi almak için hangi devlet kurumuna ulaşmalısınız? Size mülakat verebilecek ‘resmi bir yetkili’ var mıdır? Bu sorular da kafanızda muallak. Belki soruşturma konusunda bir şey söyleyemezsiniz ama Türk yetkililerin Reina sonrası hem iç, hem de dış kamuoyuna karşı stratejik iletişim sürecini yönetmede çok başarılı olamadığını görebiliyorsunuz.

Tekrar sorumuza dönelim: Reina saldırısını kim yaptı?

Türk medyasında saldırının:

  1. IŞİD tarafından yapıldığı,
     
  2. IŞİD’in kendi beyni, ideolojisi olmayan bir enstrüman olduğu tezinden hareketle her ne kadar fail IŞİD ‘aparatı’ olsa da aslında saldırının IŞİD arkasındaki bir ‘irade’ tarafından yapıldığı,
  3. Saldırının IŞİD ile birlikte hareket eden FETÖ (burada FETÖ’yü de Çinlilere açıklamak zorundasınız) ve PKK birimlerinin ortak işi DAEŞ-FETÖ-PKK/PYD ‘kokteyli’ olduğu (bu tez sizi saldırıya Türki devlet birimleri içinden destek olabileceği gibi tehlikeli bir teze de götürebilir).
     
  4. Aslında saldırının IŞİD işi olmadığı şeklinde sınıflandırılabilecek 4 temel yaklaşımın var olduğunu görürsünüz.
     

Şayet bu yaklaşımların Türk medyasında teker teker hangi tezlerle dile getirildiğini açtığınızda:

            1. Saldırı IŞİD tarafından yapıldı

            Bu yaklaşım altında;

  • Aslında saldırıya ülkeyi yöneten AK Parti'nin  yanlış politikalarının neden olduğu,
  •  Saldırıyı IŞİD yapsa da ülkedeki laik muhalefetin saldırıyı AKP’ye ‘siyaseten vurmak’ için kullandığı,
     
  •  IŞİD’in bu saldırı ile artık hayat tarzı hakkındaki tartışmalar üzerinden toplumdaki hassaslaşan etnik, siyasi ve mezhepsel sinir uçlarını kaşımak istediği,
     
  • Saldırıyı IŞİD ilhamlı bir yerel Türk ağı yerine doğrudan IŞİD komutasındaki uluslararası bir ağ tarafından yapıldığı, saldırganın kaçmayı başarabilmesinin olayı çözmeyi zorlaştırdığı gibi tezlerin vurgulandığını görürsünüz.

      2. Saldırıyı IŞİD  aparatı üzerinden başka bir ‘irade’ yaptı

      IŞİD’in aslında kendi beyni, ideolojisi olmayan bir ‘aparat’ olduğu varsayımını kabul eden bu yaklaşımda saldırıyı organize eden asıl ‘irade’ olarak:

  • ABD’nin (Suriye’de kendisini dışlayan ve Rusya ile iş tutan Türkiye’yi cezalandırmak için  ki zaten dünyada sadece ABD ordusunun kullandığı (!) flash bang’ler bu tezi ispatlıyor. (Ama nedense bu tezdekiler saldırganın Rus yapımı Keleşinden hareketle saldırganın Rusya tarafından azmettirildiği sonucunu çıkarmamış.)
     
  • NATO’nun gizli şebekelerinin (Bu gizli şebekeleri CIA ve FETÖ ile irtibatlandıran görüşler mevcut)
     
  • Genel olarak ‘Batı’ daha genel ifade ile ‘üst akıl.’ (Bu durumda ‘üst akıl’ kavramının Çincesini bulup Çinlilerin anlayacağı şekilde bu muğlak, belirsiz ama Türklerin varlığından emin olduğu kavramı tanımlamanız gerekecek. Acaba ‘üst akıl’ Çince nasıl tanımlanır?
     
  • Saldırının aynen Rus elçisi Karlov suikastinde olduğu gibi İran’ın işi olduğu,

Şimdi tecrübeli bir Çinli gazeteci iseniz bu tezlerin açıklama gücünü test etmek için bir ‘gerçek kontrolü (fact checking) yapmanız lazım. Şayet IŞİD’e aparat rolü biçiliyorsa Türkiye’de IŞİD’in ilk terör saldırısı olan 20 Mart 2014’deki (2,5 sene önce) Niğde saldırısından bu yana Türkiye’de meydana gelen irili ufaklı 30’a yakın IŞİD terör saldırısına karıştıkları iddiası ile suçlanan, aranan, gözaltına alınan, tutuklanan, hüküm giyen bir ABD’li, bir Batılı, bir İranlı, bir ‘üst akıl (her neyse)’ mensubu olup olmadığını kontrol etmeniz gerekir. Veya Türk resmi makamları Türkiye dışındaki bir ABD’li, batılı veya üst akıl mensubunu suçlamış da olabilir. Var mı böyle biri? Açık kaynaklara yansıdığı kadarı ile yok. Veya Türkiye’de gerçekleşen bir IŞİD saldırısında saldırgandan bir Amerikalı devlet görevlisine, Batılıya, bir İranlıya veya ‘üst akıl’ mensubuna giden bir kişi-ilişki haritasını gösteren akademik bir rapor, çalışma var mı diye internetteki açık kaynakları aradığınızda gene bir şey bulamayacaksınız. Türkiye’deki IŞİD saldırılarının tamamında Türk makamlarının tespit edip açık kaynaklara düşen IŞİD’in ABD, NATO, CIA, İran veya ‘üst akıl’ ile bağlantısı olmadığına göre bu yaklaşım objektifliği ve tarafsızlığı önemseyen bir Çinli gazeteci olarak eminim size pek de ‘rasyonel’ gelmiyor.

3. Saldırı bir DAEŞ-FETÖ-PKK/PYD ‘kokteyli’

Gene bir Çinli gazeteci olarak Reina ile ilgili açık kaynakları incelediğinizde kişi-ilişki haritaları gibi bizi saldırgandan alıp FETÖ’ye veya PKK/PYD’ye götürebilecek somut olay-aktörler-süreç-ilişkilere yer veren bir çalışmaya rastlamıyorsunuz. Sadece medyada inandırıcı gerekçeler sunamayan iddialar kalıyor elinizde.

4. Saldırı aslında IŞİD tarafından yapılmadı

‘Saçmalama’ konusunda bu yaklaşımda Türk medyasında zengin bir literatür olduğunu hatırlatarak bu literatürden medyada rastlayacağınız ilginç tezleri sıralarsak:

  • Saldırının yapıldığı yer olan ‘eğlence dünyasının manastırı’ ‘Reina’nın aslında İspanyolca ‘Kraliçe’ anlamına geldiği, bu nedenle saldırının aslında ‘karanlık güçler’ tarafından İngiltere’ye/Kraliçe’ye yönelik bir mesaj olduğu...
     
  • Reina’nın sahibinin ‘karanlık iş ilişkileri ve geçmişi olduğu' iddiasıyla saldırının IŞİD saldırısı gibi görünmesine rağmen kişisel/ticari/mezhepsel nedenleri olabileceği...
     
  •  Popüler bazı Türk güvenlik uzmanları ise saldırının kesinlikle bir ‘DAEŞ saldırısı’ olmadığından eminler (bu konuda kaynak/delil veya gerekçe sunmak yerine sadece uzmanlıklarına inanmamızı salık veriyorlar). Ama aynı uzmanlar saldırının kimin/neyin saldırısı olduğu konusunda ikna edici gerekçelerle desteklenen bir tez sunmak yerine saldırıyı yapan ‘irade’ konusunda kapıyı açık bırakarak yüreğimizin götürdüğü yere gitmemiz için bizi özgürleştiriyorlar. Bizim de özgürleşen yüreğimiz bir hamaset balonu içinde önce beynimiz ve rasyonelitemizin üstünden geçiyor ve sonra kanatlanıp konmak istediği fail-i meçhul yere doğru uçuyor.

Saldırı konusunda herkesin her şeyi bildiği sosyal medyada yer alan ‘beyin yakan’ tez ve teorileri ise hiç girmiyorum.

Şimdi düşünün. Artık yayın saati ile geldi ve Çinli muhabir olarak canlı yayında ne söyleyeceklerinizi, analizinizi merakla bekleyen milyonlarca Çinli seyirciye Reina saldırısını kimin yaptığını anlatacaksınız. Ama kafanız çok karışık. Neden? Çünkü objektif ve etik bir tutumla gerçeği bulma adına daldığınız ‘Alice Harikalar Diyarı’  tadındaki Türk medyasından kafanız oldukça karışmış olarak çıktınız. Aslında Türk olsanız, Türkiye’de yaşasanız kalbiniz/duygularınız medyadaki hamaset/duygu/coşku balonu sayesinde sizi ‘götürülmesi gereken yere’ götürür ama bu balon sizin Çinli kalbinize işlemiyor. Türkiye’deki Çinli muhabir olarak Belki ‘Koca koca adamlar böyle ciddi bir saldırı sonrasında nasıl bu kadar saçmalayabilir’ diye de düşünüyor olabilirsiniz. Yo, düşünün düşünün! Çünkü doğru Biz ‘saçmalayarak’ IŞİD’i önce tanımlamaya, sonra anlamaya ve en sonunda yok etmeye çalışan bir toplumuz. Yapabilirsek ne yazık ki IŞİD konusundaki ‘entelektüel kapasitemizin seviyesini’ gösteren bu mücadele tarzı ile IŞİD terörünü bitiren ilk ülke olacağız...

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye politikasızlığımızın artan maliyeti: Peki çözüm ne?

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcut askeri yığınaklanması ve operasyonel gücü sayesinde Rusya hava sahasını da açarsa Tel Rıfat’ı almasına alır da bu bölgenin alınması Türkiye’nin Suriye politikasının siyasi hedefine hizmet eder mi?

Fırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var?

Soçi’deki zirvede ne tür bir alışveriş oldu bilemiyoruz ama mevcut durumda Putin bir şey almadan Tel Rifat’ı bize vermez. Bölgede, yani Fırat batısında ABD’nin ne hava sahasında ne de karada etkisi var; muhatabımız Moskova

Suriye, İdlib, TSK'dan istifalar ve tarihe bir not

İki jeopolitik gerçeklik ve iki operasyonel gerçeklik ışığında İdlib’de sahadaki durum değişti. Peki ne yapmalı?

"
"