12 Ekim 2021
Dün akşam ucube Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin partili Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, kabine Toplantısının ardından Suriye'den Türkiye'ye yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammül kalmadığını belirterek, "Buralardan kaynaklanan tehditleri, ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız." dedi.
Sn. Erdoğan bu sözlerini seçim kazanması gereken bir siyasi parti lideri olarak artık giderek kendini dayatan bir erken seçim öncesi siyasi ortamı şekillendirmek için mi söyledi yoksa Türkiye’nin ulusal güvenliğini düşünen bir devlet başkanı olarak mı söyledi bilemiyorum. Ancak tarihe not düşmek adına tam da Suriye kuzeybatısı gibi kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan manyak yerlerde görev yapmış emekli bir asker ve Mehmetçik’in canını önemseyen bir sade vatandaş olarak lafı evirip çevirmeden madde madde yazalım.
Yukarıdaki haritada geçen pazar iki özel harekatçımızı şehit verdiğimiz saldırının yapıldığı yer kırmızı olarak belirtildi. Tel Rıfat’ın merkezinde olduğu bu bölge Sn.Erdoğan’ın bahsettiği ve olası bir operasyonda Mehmetçik’e ele geçirilmesi görevi verilecek olan bölge. Halep’in kuzeyinde, Azez-Mare hattının batısında ve Afrin’in güneydoğusunda kalan bu bölge Türkiye kontrolündeki Afrin-İdlib-Fırat Kalkanı Cebi’ni birbirini bağlıyor. Yani görünen Ankara’nın oyun planı aslında Ocak-Mart 2018’de Afrin bölgesinde icra edilen Zeytin Dalı Operasyonu’nda Rusya’nın Mart 2018 sonunda Afrin hava sahasını kapatmasından sonra birliklerimizin ilerlemesinin durduğu ve ele geçirilemeyen bölge.
Şimdi mevcut durumu çok da uzatmadan madde madde olası riskleri sıralayalım:
Soçi’deki Putin-Erdoğan görüşmesinde ne konuşuldu, ne tür bir alışveriş oldu bilemiyoruz ama mevcut durumda Putin bir şey almadan Tel Rifat’ı bize vermez. Bölgede, yani Fırat batısında ABD’nin ne hava sahasında ne de karada etkisi var. Muhatabımız Rusya. Rusya isterse hava sahasını bize açar, isterse kapar. Bu ‘aç kapalar’ ile de Rusya operasyon temposunu kontrol edebiliyor ki bunu Afrin harekatında yaşadık. Zeytin Dalı Operasyonunun ilk günleri hava sahasını tam açtı, F16’ları ve taaruz helikopterlerini bile kullanıp çok hızlı ilerledik. Ne zaman ki Afrin kent merkezine ulaştık, hava sahasını kapadı birliklerimizin ilerleyişi durdu. Yani olası bir harekat Rusya’nın ihsanı ve insafı ile ilerler veya Rusya isterse hava sahasını tamamen kapatıp ilerlemeyi durdurur, hatta daha da isterse birliklerimizin bölgedeki kalış maliyetlerini çok yükseltebilir. Unutmayalım ki 27 Şubat 2020’deki 36 askerimizin şehit olduğu İdlib Saldırısı da dahil biz Fırat Batısındaki Rus saldırılarında (ki Moskova’ya göre bu saldırılar koordine hatası yüzünden oluyor) 50’nin üzerinde şehit verdik. Ama nedense bu şehitler ve Rusya’nın Suriye kuzeyinde doğrudan gerçekleştirdiği veya isteyerek/istemeden ihmali neticesinde sebebiyet verdiği saldırılara dair iktidar pek de konuşmak istemiyor.
Aklıma ilk gelen şey İdlib’in güney ve güneydoğusundaki 7-8 üs bölgesi. Mesela Rusya M4 yoluna yakın olan bu üs bölgelerini boşaltmamız ve M4 yolunun kontrolünü Esad rejimine bırakmamız karşılığında bence Tel Rıfat’a yönelik sınır bir operasyona yeşil ışık yakabilir. Ne de olsa hava sahasını açıp kapayarak operasyonumuzu kontrol altında tutabiliyor. O zaman şu sonucu çıkartmak mümkün: Şayet bu operasyon başlar ve eş zamanlı olarak İdlib güneyindeki üs bölgelerini de boşalttığımıza dair haberler duyarsak o zaman bu iş Rusya ile anlaşmalı. Veya İdlib güneyindeki üs bölgelerini boşalttığımız haberlerini duyarsak bu da Tel Rıfat’a yönelik operasyon ihtimalinin artması demek.
Hep diyorum artık seçim sürecinin kendini giderek dayattığı Türkiye’de dış ilişkiler veya dış politika artık yok, ‘Tek Kişinin Siyasi Bekası İçin Yürütülen Dış İlişkiler’ var. Bu siyasi beka seçimden de geçtiğine göre o zaman yaklaşan seçimden önce iktidara olumlu yansıyacak her konu siyasi bir rant malzemesi olarak iç siyasi tüketime yönelik harcanabilir. Afrin’de, özellikle Trump’tan ‘Aptal Olma’ mektubunu yesek de, uluslararası ambargolara maruz kalsak da en son Fırat Doğusundaki Ekim-Kasım 2019’daki ‘Barış Pınarı Operasyonunda gördük ki söz konusu olan şey Suriye kuzeyinde PKK bağlantılı YPG’ye yönelik bir operasyonsa en az %70 destek cepte. Hem artık yurtiçindeki ve Irak kuzeyindeki operasyonların da haber değeri giderek azaldı. Yukarıda özetlemeye çalıştığım her türlü riskine rağmen Suriye kuzeyine yönelik olası bir operasyon ekonomik krizin, işsizliğin, artan gıda fiyatlarının, TL’nin değer kaybının, el hasılı genel yönetememe halinin üzerini bir örtü misali örtebilir. Ekranları haftalarca harita başında ‘o stratejik tepeyi, bu stratejik köyü’ anlatan stratejistler, terör ve güvenlik uzmanları doldurabilir. El hasılı bu kış da siyaseten rahat geçer.
Bu olası operasyonun toplumun gündeminin artık ekonomi, hayat pahalılığı ve işsizlik gibi reel konular olduğu için daha öncekiler gibi yüksek bir toplumsal destek göremeyeceğine dair yorumlar da var. Ama bakalım göreceğiz.
Sonuç?
El hasılı Suriye meselemizi ve politikasızlığımızı gündelik siyasete, yaklaşan seçimlere, popülist söylemlere hapsolmadan reelpolitik bir tutumla;
Bu gerçekliğe gözlerimizi kapattıkça da Suriye bizi üzmeye devam edecek…
Metin Gürcan, 1976 yılında Bilecik Bozüyük’te doğdu, 1998-2014 yılları arası Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) değişik birimlerinde çalıştı. Akademik çalışmalarına devam edebilmek amacıyla zorunlu hizmetini bitirmesini müteakip 2015 yılı Ocak ayında kendi isteği ile TSK’dan emekli oldu. Meslek hayatının yaklaşık sekiz yıllık bölümü Güneydoğu Anadolu bölgesi, Irak, Afganistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da çeşitli operasyonel faaliyetler, irtibat ve eğitim görevlerinde geçti.
TSK’da Özel Kuvvetler bünyesinde yetişen Gürcan, 2008-2010 yılları arasında ABD Deniz Kuvvetleri Enstitüsü’nde ‘Bölgesel Kürt Yönetimi ile Bağdat merkezi yönetimi arasındaki çevre-merkez ilişkisi’ adlı teziyle Güvenlik Çalışmaları alanında master derecesi aldı.
Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde TSK’nın kurumsal dönüşüm kapasite ve isteği konusunda yazdığı doktora tezini Nisan 2016’da savunarak doktorasını tamamladı. Bu çalışmasını 2018 yılında ‘Opening the Blackbox: Turkish Military Before and After July 15’ adıyla kitap olarak yayımladı.
İngilizce (çok iyi) ve Rusça (orta) bilen Gürcan, 2009 yılında Solomon Asch Conflict Center/ Bryn Mawr College’de ve 2014 ile 2015 yıllarında Oxford Üniversitesi Savaşın Değişen Karakteri (Changing Character of War-CCW) programında misafir araştırmacı olarak çalıştı. Oxford Üniversitesi’nden Prof. Robert Johnson ile beraber editörlüğünü üstlendiği The Gallipoli Campaign: The Turkish Perspective (Çanakkale Savaşı: Türk Perspektifi) adlı İngilizce kitabı Nisan 2016’da basıldı. Yine ‘What went wrong in Afghanistan?: Understanding Counterinsurgency in Tribalized, Rural, Muslim Environments’ (Afganistan’da Ne yanlış Gitti? Aşiret Yapılı Kırsal Müslüman Bölgelerde Ayaklanmaya Karşı Koymayı Anlamak) adlı İngilizce kitabı da Mayıs 2016’da yayımlandı. Mart 2020'de kurucuları arasına katıldığı DEVA Partisi'nde görev aldı.
Peki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcut askeri yığınaklanması ve operasyonel gücü sayesinde Rusya hava sahasını da açarsa Tel Rıfat’ı almasına alır da bu bölgenin alınması Türkiye’nin Suriye politikasının siyasi hedefine hizmet eder mi?
İki jeopolitik gerçeklik ve iki operasyonel gerçeklik ışığında İdlib’de sahadaki durum değişti. Peki ne yapmalı?
Analizlere göre önümüzdeki 2 yılda Afganistan'ı terk edecek Afgan sayısı 4-5 MİLYON. Tek açık güzergah batıdan İran. Sonra da...
© Tüm hakları saklıdır.