İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, partisinin Bilecik'teki toplantısında yaptığı konuşmada "Türkiye'de terörist sayısı bugün 120'nin altına düştü. Daha aşağıya düştü de onu sonra söyleyeceğim. Rahatsız oluyor birileri. Niye böyle söylüyorsunuz? Niye öyle söylüyorsunuz? Adım atamıyorlar, adım" dedi.
Bu sözleri 12 Kasım günü söyledi.
13 Kasım günü ise Suriye'den Türkiye'ye girdiği açıklanan terörist, İstiklal Caddesi'nde bombasını patlattı.
İçişleri Bakanı açısından talihsiz bir tesadüf sayılabilir elbette ancak terör saldırısı bir tesadüf değil, sürpriz hiç sayılmamalı.
Bir kere daha gördük ki sınırlarınıza hâkim olamıyorsanız, içeride kaç terörist olduğunu bilmenizin bir anlamı yok.
İçerideki eksikliği dışarıdan tamamlayabilmenin bu örgütler için kolay olduğu çok açık.
Bu tür haberleri takip ediyorsanız güvenlik güçleri, bir süredir IŞİD kaynaklı terör saldırısına karşı alarmdalar ve neredeyse her gün bu örgüt ile ilişkili kişilere operasyonlar yapılıyor, insanlar gözaltına alınıyor.
Önce sınırlarına sahip çıkacaksın ki, ülkenin içinde terörizme karşı aldığın önlemler bir anlam ifade edebilsin.
Hatırlarsınız, Mersin'de Polisevine saldırı girişiminde bulunan PKK'lı iki terörist de yine Suriye'den gelmişti.
Burada durup soralım: Sınırlarımıza hâkim olmak, bu sınırdan teröristlerin girişine engel olmak kimin görevi?
O yetkili, bu görevi neden layıkıyla yerine getiremediğini açıklar mı?
Cumhurbaşkanı, o göreve getirdiği kişinin liyakatinden emin mi?
İçişleri Bakanı'nın, bu soruların yanıtlarından hiç hoşlanmayacağını tahmin edebilirim.
İçişleri Bakanı, saldırının ardından ABD'yi sorumlu tutan açıklamalar yaptı.
ABD Büyükelçiliği'nin baş sağlığı mesajını reddetti.
"Kobani'yi, terör bölgelerini besleyen ve oradan Türkiye'nin huzurunu bozmaya çalışan bu anlayışa, kendi senatolarından para gönderen bir devletle müttefikliğimiz elbette tartışılmalıdır" dedi.
ABD'nin bu saldırıya doğrudan ne kadar müdahil olduğu ile ilgili bir bilgimiz yok.
Saldırgan ilk başta iddia edildiği gibi Türkiye'ye Afrin üzerinden geldiyse bir soru da sormak gerek: O bölgeyi, silahlandırıp, maaşlarını da ödediğimiz ÖSO kontrol etmiyor muydu?
Suriye'nin Kuzeyinde, yaratılmasında bizim de büyük katkılarımız olan bölgede, ABD'nin de müttefiklik ilişkisine sığmayan ilişkiler geliştirdiğini, PKK'nın ta kendisi sayılması lazım gelen YPG ile iş tutup, silahlandırdığını biliyoruz.
Peki ABD'yi müttefiklik ilişkisi içinde açıklanamayacak bu iş birliğinden vazgeçirmek kimin göreviydi?
Bir kez daha dönüp dolaşıp "siyasi sorumluluk" meselesine geliyoruz.
"Fırat kenarında kaybolan kuzu" ile İstiklal Caddesi'nde patlayan bomba aynı kişinin sorumluluğu altındadır.
Güvenlik bürokrasisini yönetecek doğru adamı seçemedi.
Sınırlarımıza hâkim olamadı.
ABD'yi müttefiklik ilişkimizi bozacak hareketlerden uzak durmaya yöneltecek politik – diplomatik girişimleri yapamadı.
Başkalarını suçlamak, sorumluluğu üzerinden atma çabasından başka bir anlam taşımaz.
Siyasi sorumluluk bizzat Recep Tayyip Erdoğan'ın üstündedir.
İstiklal Caddesi'nde gerçekleştirilen bombalı saldırıda 6 kişi hayatını kaybetti, 81 kişi yaralandı.
* * *
Bir hedef de HDP miydi?
İstiklal Caddesi'ndeki terör saldırısının PKK tarafından planlandığı ve gerçekleştirildiği açıklandı.
PKK ise Fransız haber ajansı AFP'ye saldırı ile bir ilgilerinin olmadığını açıkladı.
Peki saldırıyı kim yaptı?
İçişleri Bakanı saldırının hemen ardından bu açıklamayı yaparken bunları kafasından uydurmamış olmalı.
Öte yandan bu eylemin Türkiye'nin Suriye ve Irak'ın kuzeyinde PKK'ya yönelik operasyonlarını etkilemeyeceği hatta daha da şiddetlendireceği çok açık.
Dolayısıyla PKK'nın bu terör eylemiyle askeri olarak elde edebileceği herhangi bir kazanımı yok.
Tam tersine kayıplarını arttırabilecek bir sonuç doğuracağını görmemek de mümkün değil.
Doğrudan sivilleri hedef alan kör bir bombalı saldırının dünyanın her yerinde terör eylemi olarak kabul edileceği ve kınanacağı da açık.
Yani bu eylemin PKK'ya uluslararası planda bir çıkar sağlayabilmesi de mümkün görünmüyor.
Tam tersine bugüne kadar PKK eylemlerinin ardında romantik gerilla hikâyeleri okuyanlar için de bu eylem, açık bir terör saldırısı.
Bu yönüyle ABD'nin, Kuzey Suriye'de, IŞİD ile mücadele görüntüsünün arkasına saklamaya çalıştığı iş birliğinin de bu saldırı nedeniyle zarar göreceğini söyleyebilmek mümkün.
Peki o zaman PKK, masum insanların, küçücük çocukların hayatlarını kaybettiği bu saldırıyı niye yaptı?
Bundan nasıl bir çıkar bekliyor olabilir?
Akla gelen tek şey Türkiye'nin sokaklarını güvensiz hale getirmek ve bu yolla kendince "intikam almak" gibi görünüyor ve ikincil hedefi de HDP olmalı.
Daha da açık söyleyecek olursak fail PKK ise bu saldırının hedeflerinden biri, HDP içinde Türkiye'de demokratik siyaset yollarını açık tutmaya çalışanlardır.
Kandil'deki savaş ağalarının, sorunları çözmek için demokratik siyasete alan açmak isteyenlerin bu partiye hâkim olmasına tahammül edemediklerini biliyoruz.
Mersin'deki saldırıyı kınadı diye Selahattin Demirtaş'a da "hain" sıfatını yakıştırdıklarını hatırlayalım.
Saldırı, HDP'yi siyaset dışına itmek isteyenlerin eline bir koz veriyor.
Kürt siyasi hareketini meşruiyet çizgisinin dışına itmek isteyenler ile PKK'nın amaçları örtüşüyor.
Belli oluyor ki PKK, bu parti üzerindeki hakimiyetini, demokratik siyasetten yana olanlara kaptırmamak için her şeyi yapacak.
HDP'de, tercihini demokratik siyasi kanalları açık tutmaktan yana olanların bu tuzaktan kurtulabilmeleri, Türkiye'nin demokratik güçlerinin tümünün yararına olur.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|