Bir avuç aşağılık tipin Esra ve Berat Albayrak'a yönelik hakaretleri sosyal medyada paylaşmaları, Türkiye'de alışık olduğumuz bir sonucu yarattı.
Cumhurbaşkanı kızdı.
Sosyal medyaya "tamamen kaldırma ve kontrol" geliyor!
Barolara kızmıştı, kızgınlığının sonucu nereye vardı, izliyorsunuz.
Şimdi de bu mesajları yazanlara kızacağına, hedefine sosyal medyayı koydu.
Şöyle diyor:
"Son yıllarda bu tür ahlaksızlıkların artmasında hem mecraların kontrolsüzlüğünün, hem de organize saldırıların kolaylaşmasının rolü vardır. Niçin YouTube, niçin Twitter, niçin Netflix şu bu gibi sosyal medyalara karşı olduğumuzun, ne demek olduğunu anlıyor musunuz. İşte bu ahlaksızlıkları ortadan kaldırabilmek için. Yalanın, iftiranın kişilik haklarına saldırının itibar suikastlarının alıp başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şarttır. Bir an önce biz bunları parlamentomuza getirip, bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını kontrol edilmesini istiyoruz."
Geçen gün AKP İletişim Başkanlığı'nın yazdığı bir raporda "yasakçılık hevesi" sezdiğimi söylemiştim.
AKP Genel Başkanı, bunun bir hevesten ibaret olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Gerçi sosyal medya diye saydığı Netflix, bir sosyal paylaşım mecrası değil.
Belli ki bu yasak rüzgarından nasibini alacak olanlar arasında streaming kanalları da olacak.
Bu sözleri duyunca, RTÜK'teki sansürcülerin de ağızlarının suyu akmaya başlamıştır, eminim!
Halk TV ve Tele 1'e tamamen kapatmanın bir adım öncesi olan 5 gün "ekran karartma" cezası geldi bile.
Bu "cezalandırıcı" tavır, demokratik bir ülkede görülemeyecek tavırdır.
Suç işleyen varsa, yasal makamlar onları takip ederler.
Nasıl ki trafik canavarları yüzünden, bütün otoyolları kapatmıyorsanız, üç – beş aşağılık karakter yüzünden sosyal medyayı kapatmak da aklınızdan geçmemelidir.
Ancak biliyoruz ki bu konu uzun süredir zihinlerini meşgul ediyor.
Şimdi Esra – Berat Albayrak'a hakaretler bahane edilerek, harekete geçileceği anlaşılıyor.
Şu andaki iktidar koalisyonunun TBMM'deki çoğunluğu ve bu çoğunluğa hakim olan zihniyet elbette bu işi kısa sürede kotarabilir.
Amaçları hakaretleri önlemek gibi görünse de esasen muhalefetin sosyal medyayı, iletişim platformu olarak kullanmasının önüne geçmektir.
Kamu kaynaklarından birkaç milyar dolar harcadılar ve akılları sıra tüm medyayı kontrol edebileceklerini zannettiler.
Elde ettikleri sonuç, muhalefetin sosyal medyada güçlü bir ses olarak yeniden ortaya çıkması oldu.
Şimdi bunu, yasaklayarak çözebileceklerini zannediyorlar.
Bu topraklarda yüz yıllardır deneye deneye eskitemediğimiz bir yöntem bu: Yasak hemşerim!
Ellerinde bir çekiç, kafası dışarıda kalmış her çiviyi çakarak sorunlarını çözebileceklerini zannediyorlar.
Boşuna bir çaba bu.
Türkiye'nin bugünkü sorunlarını çözemediğiniz sürece seçimden sonra yolculuk kaçınılmaz, kesin bilgi!
İstediğiniz kadar sosyal medyayı kapatın.
"Türkiye'ye yakışmıyor" diyorsunuz, evet sizin yönettiğiniz Türkiye'ye özgür bir medya ortamı yakışmıyor, uymuyor!
Ama unutmayın:
İşsizler yine işsiz kaldıkça, uydurma enflasyon rakamlarını ikiye katlayan hayat pahalılığı gerçeği ortada durdukça kaçınılmaz sondan kurtulamazsınız.
Baskıyla bunalttığınız kitlelerin içine girecekleri isyan ruhu da cabası!
* * *
Kanunu eşit uygulamayı ihmal etmeyin
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni torununun doğumu üzerine hakaret mesajları paylaşan aşağılık tiplere haklı olarak kızdı.
Bu kişileri takip edeceklerini, hukuk önünde hesabını soracaklarını söyledi.
Bu tiplerin ciddi ruhsal sorunları olduğu açık.
Ve sağcısı – solcusu fark etmiyor, aşağılık karakterlerini sergilemekten utanç da duymuyorlar.
Dün Selahattin Demirtaş'ın eşine, Canan Kaftancıoğlu'na hakaret ediyorlardı, bugün Esra – Berat Albayrak'a hakaret ediyorlar.
Bunlarla mücadele, elbette yasal bir zeminde yürütülmelidir.
Kanunlarımız, hakaret suçunun nasıl cezalandırılacağını tarif ediyor.
Bu kanunu uygularken, vatandaşların kanun önünde eşit oldukları gerçeğini unutmamak, savcıların ve yargıçların birinci önceliği olmalıdır.
Aşağılık tiplerden bir grubu, diğerlerinden üstün tutar gibi görünecek her tutum, zaten yerlerde sürünmekte olan adalete inancı daha da azaltır.
Kimsenin onuru ve haysiyeti, başkasınınkinden az da değildir, çok da değildir.
İnsanların onuru söz konusuysa, vatandaşlar arasında ayrımcılık intibaı yaratacak her uygulama, kanunu uygulayanlar ile "korunduğu izlenimi yaratılan" bu aşağılık tipleri aynı kefeye koyar.
Bunu hatırlatmış olayım.
* * *
Denizlerimizin cumhuriyet bayramı unutuldu
Dün, Kabotaj Bayramı'ydı. Kaç kişi bunun farkına vardı, bilemiyorum.
Bu bayramda, denizlerimizdeki egemenlik hakkına kavuşmamızı kutluyoruz.
Biz çocukken Antalya'da, 1 Temmuzlar, halkın ve çocukların katıldığı eğlenceli törenlerle kutlanırdı.
Eski limanda yağlı direğe tırmanma, yüzme yarışı, optimist yarışları, bando – mızıka, balıkçı teknelerinin geçit töreni gibi etkinlikler düzenlenir, galiba sırf o gün için limana gelmiş askeri gemiler fışkırttıkları sularla taklar kurarlardı.
Dün koca Hisarönü Körfezi'nde, 1 Temmuz'un küçük bir işaretini aradım, yoktu.
Vergi sorunları nedeniyle yabancı limanlara kaydolmuş yatlara çekilmiş Türk bayrakları da olmasa, kabotaj hakkına sahip olduğumuz bile tartışılabilirdi.
Bugün iktidar çevrelerinin hasretle andıkları Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kendi denizlerimizde egemen bir devlet değildik.
Bu hak, Lozan ile kazanıldı.
Kabotaj hakkı, en geniş tanımıyla, karasularında ve kendi limanlarında deniz taşımacılığını ve denizleri kontrol edebilme hakkıdır.
Aslına bakarsanız, denizlerimiz için milli egemenlik bayramıdır.
Dün baktım, her konuda fikrini açıklayan Cumhurbaşkanı, Kabotaj Bayramı'nı lütfedip, kutlamadı.
Kim bilir, belki İsmet İnönü'yü ve Lozan'ı tekrar anmak zorunda kalmamak içindir!
Ulaştırma Bakanı mecburen kutladı tabii, ne yapsın adamcağız.
Rejimin, Cumhuriyetin tarihi ile ilgili olarak yaşadığı psikolojik sorunlar, bu tür günleri unutmalarına neden olabilir. Bunu anlıyorum.
Düşünün ki "keşke Yunan kazansaydı" diyen Fesli Kadir'in cenazesinde bile sebilhane sürahisi gibi dizilmeyi marifet saymışlardı.
Onun için Kabotaj hakkını kazandıranları hatırlamak istememeleri normal.
Peki kıyı kent ve kasabalarımızın çoğunda iş başındaki CHP belediyelerine ne demeli acaba?
Oralarda 1 Temmuz'un anlamını bilen birileri var mıydı?