07 Temmuz 2023

Yargıç kılığında ama politikacı

Vicdanlarını siyasete kiraya vermişler, ellerindeki gücü Anayasa'yı hiçe sayma pahasına kullanıyorlar

Normal olarak hakimlere saygı duymamız gerekir.

Onların da bu saygıyı hak edecek şekilde bir hâkim vicdanına sahip olmaları şartıyla!

Ne yazık ki adalet sistemimizde saygı duyulmayı hak etmeyen yargıçların sayısı hızla artıyor.

Bu yargıçlar artık askeri darbe dönemlerinin sıkıyönetim mahkemelerine bile rahmet okutmaya kararlı görünüyorlar.

Kobani Davası'nın önceki gün yapılan duruşmasında, 14 Mayıs'ta milletvekili seçilen Sırrı Süreyya Önder'in yargılanmasının durdurulması ile ilgili talep, mahkeme heyeti tarafından reddedildi.

Oysa Anayasa Mahkemesi'nin 17 Eylül 2020 tarihli Enis Berberoğlu kararı, hukuk fakültesinin kantininde çay satan kantincinin bile anlayabileceği kadar açık.

Bakın Anayasa Mahkemesi ne diyor?

"Her bir dokunulmazlık statüsünün bir yasama döneminde kazanılıp yasama dönemi sona erdiğinde de kaybedileceğini ifade eden Anayasa'nın 83. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca tekrar seçilen milletvekilinin yeniden dokunulmazlık kazanacağı kuralı esastır ve geçerliliğini korumaktadır.

Geçici 20. madde açık bir şekilde ikinci fıkraya bir istisna getirdiğine göre tekrar seçilen milletvekilinin 83. maddenin dördüncü fıkrası uyarınca yasama dokunulmazlığını kazanmasını engelleyen bir istisna hükmü yoktur. Böyle bir istisna hükmü anayasa koyucu tarafından ayrıca ve açıkça konulmadığına göre yeni seçilen milletvekilleri 83. maddenin sağladığı dokunulmazlıktan tam olarak faydalanır; TBMM yeniden dokunulmazlığını kaldırmadığı sürece haklarında soruşturma yürütülemez ve kovuşturma yapılamaz."

Bu durumdaki kişiler için ki Sırrı Süreyya Önder ve Can Atalay tam olarak da bu duruma uyuyorlar, yargılamanın durdurulması gerekir.

Yargılama durdurulmadığı gibi Can Atalay'ın tutukluluk hali devam ediyor!

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, bir süredir bir proje kapsamında kent kent geziyor.

Projenin adı şu: Anayasa Mahkemesi'nin temel haklar alanındaki kararlarının etkili şekilde uygulanmasının desteklenmesi projesi!

Bölge toplantılarının beşincisi geçtiğimiz ayın ortasında Erzurum'da yapıldı ve Başkan Arslan, daha önceki dört toplantıda söylediği şeyi bir kez daha tekrarladı:

"Yüksek Mahkemenin kararlarının mutlaka uygulanması gerekir. Bir tercih meselesi değil, bir takdir meselesi hiç değildir. Anayasamızın emredici hükmünün bir gereğidir."

Ama görüyorsunuz, mahkeme kürsüsünde siyasetin emirlerini yerine getiren hakimler ne Anayasa dinliyor ne mahkeme kararı ne de kanun!

Vicdanlarını siyasete kiraya vermişler, ellerindeki gücü Anayasa'yı hiçe sayma pahasına kullanıyorlar.

Öyle görünüyor ki önümüzdeki beş seneyi böyle geçireceğiz.

Merdan Yanardağ kararında olduğu gibi keyfi tutuklamalar, bir hukukçunun okurken yüzünün kızarması gereken kararlar gırla gidecek.

Nitekim Kobani Davası'nın son yapılan duruşmasında tutuklu olarak yargılanan Selahattin Demirtaş'ın tahliye talebi de reddedildi.

Mahkemenin ret kararını verirken yazdığı gerekçeyi aktarıyorum:

"Sanığın tahliye olması halinde kaçma tehlikesi olması bir tarafa, serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut olduğu değerlendirilmiştir."

Bu kararda "adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olması tehlikesi" bölümünü okuyunca gülmekle ağlamak arasında kararsız kalabilirsiniz.

Demirtaş bunu hangi gücüyle başaracaktı acaba?

Mahkeme, Demirtaş'ın tahliyesinin ardından Erdoğan'a biat edeceği ve ardından da Adalet Bakanı yapılarak, adaletin idaresine zarar verecek kararlar alabileceği tehlikesinin farkına nasıl vardı acaba?

Çizim: Ercan Altuntaş

* * *

"O noktaya" takılıp kalmanın sorumlusu kim?

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, partisindeki "değişim" tartışmalarını Diken'e değerlendirirken şunu söyledi:

"Biz kişiler üstünden tartışmayı sürdürürsek hata yaparız. Bence politikalar üzerinden düşünülmeli, yani ortaya bir yol haritası konulmalı. Hepimizin ortak derdi CHP'yi bugün bulunduğu noktadan daha ileriye taşımak olmalı."

İnsanın böyle bir hassasiyet karşısında haliyle gözü yaşarıyor.

Erdoğan Toprak, 20, 21, 24, 25, 26, 27, 28. Dönem CHP Milletvekili seçilmiş.

Tam 7 dönem ediyor.

Arada iki dönemi neden atladı bilmiyorum.

Bugün CHP'de Toprak gibi "kadrolu milletvekilliği" yapan çok isim var.

Kemal Kılıçdaroğlu her ne kadar "CHP bir tek adam partisi değildir" dese de bunun nedeni CHP'nin bir tek adam partisi olmasıdır.

Genel Başkan'ın çevresine topladığı küçük bir grupla partiyi yönetmesinin bir sonucudur.

"Hepimizin ortak derdi CHP'yi bugün bulunduğu noktadan daha ileriye taşımak olmalıdır" diyor ama CHP'yi "bugün bulunduğu noktaya" getirip, yıllardır oradan bir santim ileriye götüremeyen ekibin bir üyesi olduğundan hiç söz etmiyor.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"