03 Mart 2021

Yakında Amerika'yı da keşfederler!

Aradan geçmiş üç çeyrek yüzyıl, beyimiz hâlâ "insanların doğuştan sahip olduğu haklardan" söz ediyor. Magna Carta'nın üzerinden 8 yüzyıl geçmiş, bizimkilerin aklına masumiyet karinesi yeni geliyor. Cumhurbaşkanı'na bunları "yeni" diye kim yutturduysa, helal olsun!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İnsan Hakları Eylem Planı'nı açıkladı.

Bu Erdoğan'ın açıkladığı kaçıncı eylem planı, doğrusunu isterseniz saymadım, bundan sonra açıklayacaklarını da saymayacağım.

İşte buradan iddiaya da giriyorum ki Erdoğan iktidarının sona ereceği 2023 Haziran seçimlerine kadar bu planlardan en az bir tane daha açıklanır!

Erdoğan'ın açıkladığı eylem planı "11 Temel İlke ve 9 Amaç" içeriyor.

Tabii merak içinde hepsini okudum.

Şunu söyleyeyim: Saray'da intihalci var!

Recep Tayyip Erdoğan'ın 2021 yılını yaşamakta olan bir ülkede açıkladığı "11 Temel ilke ve 9 Amaç" Türkiye'de ilk kez, 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 Sayılı Remi Gazete'de yayınlanmıştı.

Adı o tarihte "insan hakları eylem planı" değildi tabii.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi adını taşıyordu.

Erdoğan'ın yeni keşfetmiş gibi göründüğü temel insan hakları, Roma'da, 4 Kasım 1950 tarihinde imzalanmış olan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile de garanti altına alınmıştı. Türkiye de 18 Mayıs 1954'ten beri bu sözleşmenin tarafıdır.

Ve şimdi kalkmışlar, 2 Mart 2021 tarihinde, bu metinler ile güvence altına alınmış haklarımızı "insan hakları eylem planı" diye bir kez daha önümüze sürüyorlar.

Aradan geçmiş üç çeyrek yüzyıl, beyimiz hâlâ "insanların doğuştan sahip olduğu haklardan" söz ediyor.

Magna Carta'nın üzerinden 8 yüzyıl geçmiş, bizimkilerin aklına masumiyet karinesi yeni geliyor.

Cumhurbaşkanı'na bunları "yeni" diye kim yutturduysa, helal olsun!

Erdoğan kuşkusuz ki beni dinlemeyecek ama ben yine de söyleyeyim: Böyle eylem planlarıyla filan vakit kaybetmeyin, bugünkü Türkiye'de geçerli olan insan hakları mevzuatını eksiksiz uygulayın, bu söylediğiniz reformdan daha büyük iş yapmış olursunuz.

Yönetim, savcılarına ve yargıçlarına verdiği eski talimatları geri aldığını artık AİHS'ye mutlaka uyulacağını, AİHM, AYM kararlarından sapanın meslek hayatının biteceğini bildiren bir tek cümlelik bir açıklama yapsın, yeter.

* * *

"İş dünyası" hep çok mutlu

Türkiye, geçtiğimiz yıl yüzde 1,8'lik bir büyüme oranını yakalamış.

Cumhurbaşkanı, bunun "başarının göstergesi" olduğunu söylüyor.

Bunun nasıl bir başarı olduğunu anlayamadım doğrusu.

2019 yılında kişi başı milli gelirimiz 9 bin 213 ABD Doları imiş, 2020'de bu 614 dolar azalarak, 8 bin 599 dolar olmuş.

Böylece Türkiye, 2007 yılındaki kişi başı milli gelirine gerilemiş oluyor.

14 yıl öncesine!

Hükümet medyası da bu durumu "iş dünyasına" sormuş, aldıkları yanıtı da başlıklarına taşımışlar: İş Dünyası Memnun.

Baktım kimler bunlar diye; her zamanki yedili!

TOBB Başkanı, TİM Başkanı, MÜSİAD Başkanı, DEİK Başkanı, İTO Başkanı, ASO Başkanı, ATO Başkanı.

Milli Gelir azalırken bu beylerin memnun olmalarına şaşırmadım tabii.

Çünkü aynı isimler hem Berat Albayrak'ın ekonomi vizyonuna bayılıyorlardı hem de Lütfü Elvan'ın ekonomi politikasının en doğrusu olduğuna inanıyorlar.

"İki politika birbirinin tam zıttı, nasıl oluyor da ikisine de bayılıyorlar" diye sormayın.

Böyle bir yetenek geliştirmişler.

İşadamının mutasyon geçireni de böyle oluyor işte.

Nitekim Milli Gelir artarken de memnundular, azalırken de memnunlar.

Durumları aynı patlıcan sevmeyen padişahın dalkavuğunun durumu gibi.

Milli Gelir'in değil, iktidarın dalkavuğu olunca her durumdan memnuniyet çıkarmayı başarabiliyorlar.

* * *

"Korkutan artış" ve normalleşme!

Her akşam üstü Sağlık Bakanı, Koronavirüs tablosunu açıklayınca, bizimki dahil internet haber sitelerine bakıyorum.

Editörler işi otomatiğe bağlamışlar, bu belli oluyor.

Hemen hepsinde Koronavirüs tablosu, uzunca bir süredir şu başlıkla veriliyor: Vakalarda korkutan artış!

Ve bu "vakalarda korkutan artış" başlığı ile, Erdoğan yönetiminin "normalleşme" kararları birbiri ardı sıra yayımlandı.

İnsan haliyle tenakuza düşüyor: Korkutan artış tablosunu yayımlayan bakanlık, bu yönetimin bir parçası değil mi?

Bir de harita var, dört değişik renge boyanmış.

Sakın bunu kağıda basıp, saklamaya kalkmayın, bir aramada üzerinizden çıkar, "Türkiye'yi bölmek isteyen Gezici" diye hapiste alırsınız soluğu.

İnanmayan, Türkiye arı bölgelerini gösteren haritanın Gezi iddianamesinde nasıl olup da "delil" olduğuna baksın!

Bu renkli haritaya bakıyorum, düşük riskli bölgeler var ama buralara giriş çıkış serbest. Aynı şekilde yüksek risklilere de elinizi kolunuzu sallayarak gidebilirsiniz.

Demek ki Erdoğan yönetimi, virüsün bizlerden daha akıllı olduğuna inanıyor ve bir bölgeden diğerine seyahat etmeyeceğini düşünüyor.

Ve bir diğer varsayım da önemli: Bu öyle bir virüs ki akşam 19.00'a kadar bir köşede saklanıyor, 19.00'u görünce insanlara saldırmaya başlıyor. Özellikle de yemek yiyen, içki içen insanlara!

20 yaş altındaysanız ve sokağa çıkarsanız virüs sizi ham yapıyor, ama karşılaştığınızda "okula gidiyorum" derseniz size dokunmuyor.

Bütün bunların özeti aslında şu:

Erdoğan yönetimi, Hazine'yi tamtakır hale getirdiği için vatandaşlarına yardım edemiyor.

Onun yerine normalleşme görüntüsü altında, her koyunun kendi bacağından asılacağı bir seçenek sunuyor.

Bu haritadan da, normalleşme planından da anladığım budur.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"