10 Temmuz 2023

Türk Taliban’ı iş başında!

Bu STK görünümlü kuruluşların böyle taleplerle ortaya atılıp, kültür savaşının ateşini harlamak istemeleri tesadüf değil

Kendilerine “Balıkesir Sivil Toplum Platformu” adını yakıştırmış bazı dernekler, festivallerin yasaklanmasını istedi.

Aralarında TÜGVA gibi kamu kaynaklarından beslenen vakıflar, MÜSİAD gibi “iş adamları”, İlim Yayma Cemiyeti filan bulunan 25 dernek.

Ortak özellikleri Erdoğan rejiminin destekçisi olmaları.

Kendilerine “sivil toplum kuruluşu” yakıştırması da yapıyorlar ancak devletle ve doğrudan iktidarla iş tuttukları, fonlarından yararlandıkları da bir gerçek.

Yani aslında sivil toplumu filan temsil etmiyorlar, rejimin toplum içindeki sivil görünümlü uzantıları olmaktan daha farklı bir görevleri de yok.

Festivallerin yasaklanmasını istemelerinin nedeni olarak ileri sürdükleri gerekçe “gençliğin ahlakını bozarak isyan ve başkaldırıya yönlendirmesi.”

Kendileri gibi giyinmeyen, kendileri gibi olmayan herkesi “ahlaksız” diye yaftalayan bir güruh bunlar.

Taliban ve IŞİD benzeri bir zihniyetin Türkiye temsilcileri.

Taliban radyolarda müzik çalınmasını neden yasakladıysa, bunlar da aynı gerekçeyle festivallerin yasaklanmasını istiyorlar.

Ellerinden gelse IŞİD gibi kafa bile kesmek isterler ama şu anda Türkiye’nin iklimi buna müsait değil.

Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık bu talep, bir avuç fanatiğin kendini bilmezliği olarak değerlendirilebilirdi belki.

Sonuç olarak demokratik bir toplumda her görüş savunulabilir, şiddete yönelmediği, başkalarının alanına tecavüz etmediği sürece.

Ancak normal bir ülkede yaşamıyoruz.

Çünkü bu güruhun başka yerlerdeki benzerleri, yakın geçmişte böyle taleplerle ortaya çıktılar ve devletin gücünü de kullanarak isteklerini yerine getirebildiler.

Gençlik festivallerini yasaklattılar, konserlere, tiyatrolara engel oldular.

Bunu yaparken de devletin valilerini, kaymakamlarını arkalarına alabildiler.

O bürokratların bazıları ödüllendirilerek seçimden sonra terfi de etti.

Yani önlerinde amaçlarına ulaşmak için izleyebilecekleri örnekler var.

Onun için genel bir yasak beklemeyin ama illerde, ilçelerde tarikatların ve bu sözde STK’ların talepleriyle festivallerin, konserlerin, açık hava eğlencelerinin yasaklanacağını görmeye de hazır olun.

Erdoğan’ın kendisini iktisatçı zannetmesinin ağır ekonomik sonuçlarını yaşıyoruz.

Bu sıkıntılı dönemden geçerken rejimin sarılabileceği tek şey kültür savaşını kızıştırmak.

Bu yolla tabanını kontrol edebileceğini, pahalılığı unutturabileceğini son seçimlerde bir kez daha gördü.

Bu STK görünümlü kuruluşların böyle taleplerle ortaya atılıp, kültür savaşının ateşini harlamak istemeleri tesadüf değil.

***

Parayı kaptırmışlar şikayetçi değiller

Kamu görevlilerinin de mağdurları arasında olduğu ancak şikayetçi olmadıkları bir kuyumcu dolandırıcılığı olayı var.

Mağdurların sayısı 79. Kaptırdıkları altının bugünkü değeri ise 2 milyar liraya yaklaşıyor.

“Yaklaşıyor” diye yuvarlak bir rakam verdim çünkü altın bu, durduğu yerde durmak bilmiyor!

Dünyada altın fiyatları düşse, Türkiye’de dolar yükseldiği için gram altının fiyatı her gün artıyor.

Bu davayı diğer dolandırıcılıklardan ayıran en önemli faktör, dolandırılanların arasında yargıç, savcı, vali, kaymakam, polis amiri gibi sıfatları haiz insanların da olması.

Ve tuhaf olan şu ki bu kişilerin hiçbiri davacı değil!

Niye?

Çünkü davacı olsalar kaptırdıkları parayı nereden elde ettiklerinin sorulması gibi bir sorun ile karşılaşacaklarını düşünüyor olmalılar.

Turgut Özal’ın dediği gibi memurumuz “işini biliyor” ama anlaşıldığı kadarıyla “bildiği işten” elde ettiği parayı nerede değerlendireceğini bilmiyor.

Büyüklerimiz, keşke memurlara bu konuda daha yol gösterici olabilselerdi!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Toplumun vicdanı” gerçekten rahat mı?

Erdoğan hükümetinin bakanları, toplum vicdanına sığınarak, idarenin beceriksizliğinden kaynaklanan kötü soruşturmayı ört bas etmek isteyebilir. Narin’in güzel yüzü ve gülümseyen o fotoğrafı hafızalarımızda durdukça “toplum vicdanı” kendisini ne kadar rahat hissedebilir, o da ayrı mevzu

Asgari ücreti unutun, Kudüs’ün fethi yakın!

Önümüzdeki aylar boyunca Esad’ın devrilmesinden siyasi kazanımlar elde edebileceği ile ilgili hamasete gaz verilecek, dini ve milli duygular köpürtülecek. Bu politika, Erdoğan yönetimine, ekonomideki beceriksizliklerini örtmek için ihtiyaç duyduğu illüzyonu sağlayabilir mi?

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

"
"