30 Mayıs 2022

Terör, suikast ve sabotaj anonim şirketi

SADAT’a “şirket” derken tırnak içine alma zorunluğunu hissediyorum. Çünkü bu öyle bir “şirket” ki verdiği eğitimler arasında “terörist yetiştirmek” de var. “Gayrı nizami harp kursu” veriyorlar ve toplam 16 ay süren bu kursta “sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma, tedhiş imkân ve kabiliyeti” öğretiyorlar

SADAT isimli paramiliter “şirketin” Yönetim Kurulu üyesi Ersan Ergür geçen gün sonradan aceleyle sildiği bir tweet attı.

Zaten okumuşsunuzdur ama hatırlatmak için buraya aktarıyorum:

“Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Bu vatanı Türkiye düşmanları ile iş birliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz… Etmeyeceğiz! Vatan sağ olsun…”

Ardından da bunu silip, şu tweeti attı:

“Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Yüce Türk milleti Türkiye düşmanları ile iş birliği yapanlara sandıkta oy vermeyerek cennet vatanımızı teslim etmeyecektir… Vatan sağ olsun.”

Bunu niye yaptığını da şöyle açıkladı:

“Açıklama yapma isteği hissettim. Bazen anlatılmak istenen anlaşılmayınca izah gerekiyor.”

“Yersen” kabilinden bir açıklama ve öyle görünüyor ki memleketimizin savcıları da bu yemi yutmaya hazırlarmış.

Aslında adamın derdi çok açık.

Sandıktan beğenmediği bir sonuç çıkarsa, gerekirse kan da dökerek vatanı teslim etmeyecek!

Ve o günden beri bakıyorum, savcılıktan tık yok.

Silmiş olması, o mesajı hiç yazmadığı anlamına mı geliyor?

Aynı savcılar, bir bildiri yayınladılar diye emekli amiralleri “Devletin güvenliğine veya Anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma” suçlamasıyla yargılatıyorlar.

Üstelik emekli amirallerin silahları filan da yok ama bu adam ciddi olarak silahlanmış bir “şirketi” yönetiyor.

Fark ettiğiniz gibi “şirket” derken tırnak içine alma zorunluğunu hissediyorum.

Çünkü bu öyle bir “şirket” ki verdiği eğitimler arasında “terörist yetiştirmek” de var.

“Gayrı nizami harp kursu” veriyorlar ve toplam 16 ay süren bu kursta “sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma, tedhiş imkân ve kabiliyeti” öğretiyorlar.

Bunu uydurmuyorum, şirketin internet sitesinde “Eğitimlerimiz” başlığı altında yazılı.

Gençler “tedhiş” kelimesini pek duymamışlardır.

Arapçadan “dehş” kelimesinden dilimize geçmiş bu sözcük “dehşete düşürme, korku verme, yıldırma, terör” karşılığında kullanılıyor.

Böyle bir şirket Türkiye’de serbestçe faaliyet gösteriyor, yöneticisi tehditkâr mesajlar yazabiliyor.

Gerçekten tuhaf bir ülke oldu Türkiye.

Silahlı bir “örgüt / şirket”, terör, suikast, sabotaj eğitimi veriyor, bir İslam Konfederasyonu Anayasa’sı da yazmış ve o Anayasa’nın yürürlüğe girmesi demek mevcut Anayasa’nın değişmez hükümlerinin değişmesi demek.

“Anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma” suçundan geçtim, adamlar bunun şirketini kurmuşlar.

Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu şirketten 545 milyon liralık güvenlik hizmeti de satın almış!

Bütün bunlar normal midir?

 

***

Siyasette uzlaşma arayışı yararlıdır

 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, muhalefet partilerinin bir araya gelmesinden rahatsız olmuş, partililerine nutuk atarken şunu da söylemiş:

“Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun. AK Parti gitsin de ne olursa olsun. Onun için herkesle bir araya geliyorlar. Yolda görseler birbirlerine selam vermeyecek adamlar, kahve içmeyecek adamlar. Ailece görüşmeyecek insanlar. Bunca muhaliflikten medeniyet doğar mı, asla doğmaz.”

Özhaseki’yi rahatsız eden konu, birbirlerinden farklı fikirlere sahip insanların, aralarındaki ortak noktaları bulabilmek için oturup konuşuyor olmaları.

Erdoğan karşıtlığı muhalefeti bir araya getirdi ancak unutmasın ki Erdoğan’ın tek adamlık hırsı da Devlet Bahçeli ile Recep Tayyip Erdoğan’ın ellerinin birleşmesini sağladı.

Üstelik bu ikisinin birbirlerine söylediklerini burada yazıyla tekrarlayamam; birbirlerine ettikleri hakaretlerin düzeysizliğine inmeme yol açar ki aile terbiyem buna izin vermez.

Bu durumu (seviyesizlik konusunu saklı tutarak) eleştirmiyorum tabii.

Politika sorunlara çözüm bulmak için yapılmalıdır ve herkes herkesle oturup konuşabilmeli, ittifak kurabilmeli, rakip olduklarında da asgari bir terbiye düzeyini tutturabilmelidir.

Onun için bizim gibi siyasi uzlaşma kültürü gelişmemiş, zayıf kalmış bir ülkeye Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı en önemli katkı da bu olsa gerek.

Verdiği birçok zararı unutturmaz ama bunun önemli bir katkı olduğunu teslim etmeliyim.

Kim bilir belki sadece bu nedenle Başkanlık sisteminin bir süre daha devamı bile yararlı olabilir; güçler ayrılığı konusu çözüme kavuşturulabilirse elbette.

Çünkü bu sistem, siyasi aktörleri isteseler de istemeseler de bir masanın etrafında toplanıp, ortak noktalarını aramaya zorluyor.

Bu iktidardaki koalisyon için de geçerli, muhalefet koalisyonu için de.

Farklı siyasi çizgileri savunurken, konuşup, ortak noktalar bulunabileceğini görmek belki siyasi uzlaşma konusundaki eksikliklerimizin geçmişte bize nelere mal olduğunu düşünmemizi de sağlar.

Siyasi partileri birbirine düşman gibi bakan ülkenin insanları da isteseler de istemeseler de bu düşmanlığın parçası oluyorlar.

Ala Turka başkanlık sisteminin getirdiği şerlerin yanında hiç olmazsa bu hayrının değerini bilelim derim.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Müstemleke valisi mi, büyükelçi mi?

Suriye gibi ilişkilerimizi son derece hassasiyetle yürütmemiz gereken bir ülkeye meslekten bir diplomat bulunup da tayin edilememiş olması tuhaf... Türkler, Arapların ağabeyi değil. Suriye gibi yeniden ayağa kalkabilmek için yolun başında olan bir ülkeye, daha ilk günden Osmanlı güzellemeleri yapmak, akıllı bir dış politika değildir

“Şeytan” bu cinayetin neresinde?

Sinan Ateş cinayeti “ben bir suç örgütünün eseriyim” diye bağırıyor ama mahkeme heyetinin kulakları ağır işitiyor. Bir örgüt var, o maktulün “ipini çekmeye” karar veriyor ve ip çekiliyor! Hepsi biliyorlar ki bu örgüt, hapishanede yattıkları sürece onlara iyi bakacak, Yargıtay kararı bozunca da hepsi sokaklara geri dönecekler. Bunu beceremezlerse, hapishaneden firar ettiklerini duyarız

Yılbaşı kutlamaları ve “dinciler”

Rüşvet yemek, ihalelerden avanta almak, avanta kapma işine çocuklarını da karıştırmak ve nepotizm toplumumuzda kültürel ve geleneksel bir temele mi sahip ki Diyanet’in aklı sadece yılbaşında başına geliyor?

"
"