26 Kasım 2021

Tarzan zor durumda!

Zor durumlara düşmek istemiyorsan, bütçeni idareli kullanacaksın. Paranı, geçilmeyen köprüler, ulaşılamayan hastaneler, saraylar, özel uçaklarla çarçur edersen, Tarzan gibi kala kalıyorsun.

Yazının başlığını Pazar Dergisi’nin 20 Nisan 1969 tarihli sayısındaki bir haberden aldım.

Haberin hikâyesini, bu yazının sonuna kadar sabrederseniz, anlatacağım.

Ama önce havuz gazetesinin yaptığına bakalım; dün mutluluktan çıldırmış gibiydi.

“10 milyar dolarlık tarihi anlaşma” manşetinin altında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile tören kıtasını teftiş eden BAE Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bir Zayed Al Nahyan’ın fotoğrafı vardı.

Erdoğan hatırlarsınız bu adamla küsmüştü, çünkü Fetullahçı darbe girişiminin finansörü olduğunu söylüyorlardı.

İki gündür dikkatle takip ettim, o konuda bir açıklaması olmadı.

BAE’ye bu nedenle küserken Erdoğan’ı yine mi kandırmışlardı diye aklımdan geçirdim.

Erdoğan’ın 9 yıldır küs kalmasına neden olan Veliaht Prensin yediği herzeler bununla sınırlı değildi.

Erdoğan’ın canı ciğeri Mursi’yi deviren darbecileri desteklemiş, Libya’da Türkiye’nin çıkarlarına çomak sokmuş, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla Türkiye’ye karşı iş tutmuş, Körfez’de Türk ürünlerine karşı başlatılan boykotlarda en ön safta yer almıştı.

Yani başımıza çorap örmek isteyen “dış güçlerin” başında bu adam vardı.

Baktım, Erdoğan bunlardan hiç söz etmiyor.

Belli ki gözünü bu 10 milyar dolarlık yatırım vaadi bağlamış.

Bu kadarla kalsa yine iyi.

Hatırlarsınız, ABD şirketi Exxon Mobil, Kıbrıslı Rumlardan aldığı ruhsatla Doğu Akdeniz’de sondaja başlayınca harp gemilerimiz korumasında sondaj gemilerimiz onu engellemeye koşmuştu.

Navtex’ler havada uçuşmuş, neredeyse savaşın eşiğine gelinmişti.

Tarihte ilk kez Mısır, Yunanistan, Kıbrıslı Rumlar ve İsrail, Türkiye’ye karşı birleşmişti.

Bu yüzden AB ile sorunlarımızın arasına bir de “Doğu Akdeniz’de saldırganlık” meselesi girmiş, Türkiye’nin AB için “tehdit” unsuru olduğu iddiası neredeyse resmi AB belgelerine girecek hale gelmişti.

Geçen hafta Exxon Mobil, aynı bölgede, aynı sondajlara yine başladı.

Erdoğan “tıssssss”!

Tamam gidip adamların gemilerini batırmak gerekmez ama bir demeç olsun verilmez mi?

Üstelik her gün her konuda konuşuyor, ekonomik kurtuluş savaşından, dış güçlerden söz ediyor ama “dış güç” burnumuzun dibinde, ortak olduğumuzu iddia ettiğimiz bir alanda sondaj yapıyor, bir kelime yok!

Ya S 400 rüşveti vererek Suriye’de kendimize bağlayacağımızı zannettiğimiz Rusya’ya ne demeli?

Dışişleri Bakanı Lavrov, devletin PKK diye tanımladığı YPG’nin üst düzey yöneticilerini Moskova’da ağırladı.

İnsan bir demeç olsun vermez mi, “Rusya teröristlerle arasına mesafe koysun” diye?

Yazının başında sözünü ettiğim Pazar dergisi haberi, Korkusuz Tarzan isimli filmin üç yıl süren çekim öyküsü ile ilgili.

Çetin Başaran’ın “Tarzan”, Güler Sürer’in “Ceyn” rolünü oynayacağı film, parasızlık nedeniyle yarım kalınca, dergi bu başlığı uygun görmüş.

Haberi okuyalım:

“Tarzan, Tarzan olalı beri hiç böyle güç durumda kalmamıştı. Üstelik de üç senedir kurtulamadı gitti içinde bulunduğu zor durumdan. Eski gücü, kuvveti var ama neye yarar?

Filmin çekimi­ne başlandığı o sıralarda İstanbul’a gelen bir sirkin maymun ve fillerinden yararlanılmıştı ama bu onlara biraz pahalıya mal olmuştu. Sekiz bin lira filler, dört bin de maymunlar için verilmiş ve elde­ki para suyunu çekivermişti.”

Hikâye hep aynı yani!

Zor durumlara düşmek istemiyorsan, bütçeni idareli kullanacaksın.

Paranı, geçilmeyen köprüler, ulaşılamayan hastaneler, saraylar, özel uçaklarla çarçur edersen, Tarzan gibi kala kalıyorsun.

 

***

Kaderin Erdoğan’a bir oyunu mu bu?

 

Son günlerdeki gelişmelere bakıyorum da AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, geçmişin intikamını almak isteyen “üç harfliler” çarptı diye aklımdan geçirmeden edemiyorum.

Biliyorsunuz kendisi, siyasi varlığını “cehape zihniyetiyle mücadeleye” adamıştı.

Gerçi bu “zihniyet” en son tek başına iktidarda olduğunda takvimler 1950 yılının mayıs ayını gösteriyordu.

O günden beri de tek başına ülkeyi yönetemedi.

Araştırmaların gösterdiği bugünkü siyasi tabloya bakılırsa daha uzun süre CHP’nin tek başına iktidarı göremeyeceği de anlaşılıyor. (Bunun nedenlerinin sadece geçmişte olup bitenlerde yattığını zanneden CHP’ye önümüzdeki hafta döneceğim.)

Erdoğan’a göre aziz milletimizin başına gelen her şeyden o eski zihniyet sorumluydu.

Benim yaşım tabii o yılları görmeye yetmedi ama sağ olsun Erdoğan bildiklerini bizlerle paylaşmakta bir an olsun tereddüt etmedi.

Meğerse o yıllarda “tek parti devleti” varmış. Valiler, kaymakamlar, jandarma filan partinin militanı gibi davranırlarmış.

Düşünün, devlet bir kente vali tayin ediyor, Vali, partinin il başkanı ile el ele verip kenti yönetiyor.

İnsanın dinlerken bile sırtını ürpertecek tuhaf bir durum.

Bununla bitti sanmayın. O yıllarda hâkimler, savcılar da devrin Cumhurbaşkanı’nın adamlarıymış.

Onun istediğini hapse tıkarlar, onun istediğini hapisten çıkarırlarmış.

Akıl alır gibi değil!

Daha neleri var, bir bilseniz.

Bunlar iki koyun versen güdemiyorlarmış, onun için zaruri malların, şekerin, yağın filan kıtlığı çekilirmiş.

Gerçi bütün şeker fabrikalarını bu zihniyet kurdurdu, Erdoğan sattı ama olsun. O yıllarda şeker fabrikalarında üretilen şeker, çayı bile tatlandıramayacak kadar berbatmış.

Hatta ikinci dünya savaşını bahane yapıp, yiyecekleri karneye de bağlamışlar. Mesela bakkala gidip “ver oradan beş kilo ayçiçek yağı” demek hayalmiş. En fazla litrelik bir şişe alabiliyormuşsunuz.

Erdoğan bunları anlattı, anlattı ve halkımızın çoğunluğu o kara günleri bir daha yaşamamak için 20 yıldır kendisini iktidarda tutuyor.

Gelin görün ki o günlerle ilgili eleştirdiği ne varsa onun da başına geldi!

Hatta “başının altından çıktı” desek daha doğru!

Türkiye Cumhuriyeti, tek parti devleti oldu. Valiler, kaymakamlar, Jandarma komutanları, polis müdürleri parti militanı gibiler.

Valiler, iktidar partisinin il başkanlarıyla el ele kentleri yönetiyorlar.

Hâkimler ve savcılar, kanunlara değil, Erdoğan’ın ne dediğine bakarak karar veriyorlar.

Marketlerde raflar boş. Şeker, ay çiçeği karneye bağlı. Dolu raflardakileri alacak para da milletin cebinde yok.

Bu Erdoğan’a kaderin bir oyunu mu? Yoksa “tek adam rejimlerinin” kaçınılmaz kaderi mi?

 ***

 

Mübarek Cuma Soruları – 13

 

Bugün lafı biraz uzattım.

Soruları uzun uzun tekrarlamayacağım ama unutmadığımı göstermek için “kısa bir yol” deneyeceğim.

Cumhurbaşkanı’nın önderliğinde İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı soruları tekrar hatırlamak isterlerse, şu linki tıklamalarını rica edeceğim:

https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/ne-mutlu-turk-olmayanlara,33192

-------------------------------------

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!