19 Kasım 2021

Ne mutlu "Türk olmayanlara"!

Casus değil, turist oldukları anlaşılan Natali ile Mordehay Oknin’in tutukluluk halleri gece yarısından sonra kaldırıldı. Her zaman derim, Türk olmak kolay değil diye! Natali ve Mordi, Türk olmadıklarına kim bilir ne kadar şükrediyorlardır. Türk olsalardı dertlerini anlatana kadar hapishanede kim bilir kaç sene geçirirlerdi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, heyecanla bekledikleri İstanbul gezileri tam bir alaca karanlık kuşağı hikâyesine dönen İsrailli turistler için ne demişti, hatırlayalım:

Birtakım çekimler yaparken Sayın Cumhurbaşkanımızın konutunu da çekmişler. Sadece bununla da yetinmemişler aynı zamanda buraya yoğunlaşmışlar. Bununla da yetinmemişler aynı zamanda işaretlemişler. Bunu orada gören güvenlik unsurları, meseleye müdahale etti.”

Ben de Süleyman Bey’i “bakan zannedip” bu sözleriyle dünkü yazımda hafiften dalga geçmiştim.

Meğerse o kadar bile ciddiye almamam gerekiyormuş.

Yazılarımı bilgisayarla yazıyorum, T24 de on-line yayınlıyor. Onun için “yazımın mürekkebi kurumadan” gibi bir klişeyi de ne yazık ki kullanamıyorum; ne yazarken, ne yayınlarken ortada mürekkep var.

Sabaha karşı kim bilir kaçıncı rüyamı görürken, İsrailli turistlerin casus değil, turist olduklarını anlayan Cumhurbaşkanı bir emir vermiş ve bir de uyandım ki memleketlerine sağ salim varmışlar bile.

Sevindiğimi söylemeliyim, böyle aptalca bir suçlama nedeniyle üç insanın hayatının kararması kabul edilebilir bir şey değildi benim için.

Tabii burada alkışı hak eden “bağımsız” Türk yargısı!

Bir savcı, bu deli saçması iddiayı ciddiye aldı ve cep telefonuyla çekilmiş bazı fotoğraflardan casusluk suçu icat etti.

Bir hâkim “hadi canım, benimle dalga mı geçiyorsunuz” demesi gerekirken, turistleri tutukladı, hapse yolladı.

Evet, bir hâkim bunu yaptı!

Anayasal haklarımızı kullanırken idarenin zulmüne maruz kalırsak haklarımızı korumasını bekleyeceğimiz bir hâkim!

Ve sabaha karşı bir mahkeme “itirazı kabul etti”, turistleri serbest bıraktı.

Hayır canım Erdoğan “bağımsız yargıya” emir vermiş olamaz.

Gece yarısından sonra hâkimlere ani bir zihni küşayiş geldi, tutukluluk halleri bunun için kaldırıldı.

Ve Natali ile Mordehay Oknin, bir uçağın ekonomi sınıfında geldikleri ülkemizden, İsrail hükûmetinin sağladığı bir özel uçakla ayrıldılar!

“Daha karpuz kesecektik” demeye bile fırsat olmadı, arkalarına bakmadan evlerine koştular.

Her zaman derim, Türk olmak kolay değil diye!

Natali ve Mordi, Türk olmadıklarına kim bilir ne kadar şükrediyorlardır.

Türk olsalardı dertlerini anlatana kadar hapishanede kim bilir kaç sene geçirirlerdi.

***

 

Mübarek Cuma Soruları – 12

 

12. Zafer Haftası şerefine yepyeni bir soruyla başlayalım.

Bu kez sorunun muhatabı Adalet Bakanı Abdülhamit Gül.

Hiç olmazsa bu soruya bir yanıt alırız diye ümit ediyorum çünkü anne ve babası, çocuklarına Abdülhamit ismini koyarken, Ulu Hakan’dan esinlenmiş olmalılar.

Bakalım kendisi ismiyle müsemma bir şahsiyet midir yoksa o da tam siper olup, soruyu duymazdan mı gelecek?

Kâğıt – kalem hazırsa sorumu soruyorum:

Bir TC vatandaşı olan Kürşat Yılmaz, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, nitelikli yağma, tehdit, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” gibi suçlardan 66 yıl 3 ay 15 gün hapisle cezalandırılmıştı.

Avukatları, bu yargılamanın Fetullahçı hâkimlerce yapıldığını ileri sürerek “yeniden yargılama” talep ettiler, bu talep kabul edildi. Yeniden yargılama sonucunda 35 yıla tekabül eden suçları işlemediği anlaşıldı.

Kürşat Bey bunun üzerine yeteri kadar hapishanede kaldığı için tahliye edildi, geçmiş olsun.

* Sorum şu: Türkiye’de Fetullahçı hâkimler tarafından mahkûm edilenlerden kaçının “yeniden yargılanma isteği” kabul edildi?

Yeniden yargılanma isteği kabul edilenlerden kaçının suçsuz yere hapiste yattığı anlaşıldı?

“Yeniden yargılama” talebinin kabul edilmesi, Devlet Bahçeli’nin torpiline bağlı mıdır?

Bağımsız yargımız, bu işe kendisi karar verebiliyor mu?

* Bir de buna bağlı soru: Fetullahçı hâkimlerin yaptığı yargılama, yeniden yargılama için gerekçe olabiliyorsa, Osman Kavala ve Gezi protestolarına katılanlar, Fetullahçı savcının yazdığı iddianameyle nasıl yargılanabiliyorlar?

* Bir hâkim ve bir savcı olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstererek kara para aklayan bir kişinin 150 milyon dolarlık mal varlığını kaçırmasını sağladı.

O zamanın savcısı şimdi Adalet Bakanı Yardımcısı.

Savcı ve hâkim, bu kararı nasıl ve hangi teşvikin etkisiyle verdi?

Söylemeye utanıyorum ama rüşvet mi vardı, siyasi baskı mı?

HSK’nın ortaya çıkan bu rezilliğe rağmen kılını kıpırdatmıyor olmasını neyle açıklamalıyız? Yargı üzerinde siyasi baskı mı var?

* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir mafya şefinin, bir politikacıyı maaşa bağladığını açıkladı.

TBMM Başkanı ve Ankara Başsavcılığı ile de paylaştığı bu bilgi esasen savcılıkta bulunan bir dosyada da mevcuttu.

Savcı Bey de belli ki ismi soruşturmaktan korkuyor. Ne de olsa bağımsız yargı!

Bu adamı korumalarının nedeni, iktidar ortaklarından birinin üyesi olması mı? Mafyanın politikacısının adı ne?

* Kendisine gazeteci süsü veren bir tip Sezgin Baran Korkmaz’dan, Süleyman Soylu ile bir randevu ayarlamak için 10 milyon Euro istedi.

Bu 10 milyon Euro nasıl paylaşılacaktı? Bakan Soylu, bundan bir pay alacak mıydı?

Yoksa Ankara’da bu işleri yürüten ve devletteki tıkanan boruları rüşvetle açan bir çete mi faaliyette?

Bakan Soylu’nun, yurt dışına kaçmasından önceki gün Sezgin Baran Korkmaz ile görüşmesi ve bu görüşmede 2 de polis müdürünün bulunması bu tür ilişkilerin sonucunda mı gerçekleşti?

* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını neden saklıyor ve savcılığa göndermiyor?

İçişleri Bakanı, soruşturma dosyalarını ısrarla sakladığına göre birilerini koruma peşinde.

Cumaları alnı secdeden kalkmayan bu arkadaşlara tekrar soruyorum: Bu hırsızları korumak için bu kadar çaba niye?

Soylu bu çeteye ortak mı, yoksa ucu “üç harflilere” gider diye mi korkuyor?

Yoksa bu dosyalar, ileride şantaj amacıyla kullanılmak için mi saklanıyor?

* Erdoğan rejiminin en önemli müteahhitlerinden Rönesans’ın bir off shore hesabı üzerinden, 105 milyon 484 bin 952 dolar 46 Cent’i “bağış” olarak adını bilmediğimiz bir kişi ya da kuruluşa gönderdiği ortaya çıktı.

Bağış yapmak için off shore hesap kullanmak, daha önce hiç tanık olmadığımız bir durum.

Bu bağış kime gitti?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"