25 Ekim 2023

Tapuyu delme hazırlığı!

AKP'nin kanun teklifine göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kent içinde bulunan ve riskli olmayan binalara el koyabilecek. Bu gayrimenkuller "rezerv yapı alanı" ilan edilecek

Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul'un depreme hazırlanması için kanun çıkaracaklarını açıkladığında bu köşede şöyle bir not düşmüştüm:

"Özhaseki'nin hazırlayacağı kanunlar, temel sorunlara çözüm getirmek amacını mı taşıyor yoksa yeni inşaat alanları yaratarak müteahhitlere iş yaratmak mı hedefleniyor?"

Yazının başlığı da şöyleydi: Deprem kanunları kimin için çıkacak? (3 Ağustos 2023)

Erdoğan yönetiminin TBMM Başkanlığı'na sunduğu Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Teklifi, bu sorunun yanıtını net bir şekilde veriyor: Kanun, müteahhitler ve eski semtlere gözünü dikmiş yeni zenginler için çıkıyor!

Bunun böyle olacağını tahmin etmek zor değildi aslında ancak bu kadar cüretkâr olabileceklerini de düşünmüyordum.

AKP'nin kanun teklifine göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kent içinde bulunan ve riskli olmayan binalara el koyabilecek. Bu gayrimenkuller "rezerv yapı alanı" ilan edilecek.

Rezerv yapı alanı ilan edilen yerlerdeki binalar yıkılıp, yerine yeni binalar yapılacak.

Bu alanda evi, iş yeri bulunanlar, şehrin başka bölgelerine taşınacak.

Değişiklik, her bir arsa, bina ya da parselinin bile tek tek rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesine ve bakanlıkça el konulmasına olanak sağlıyor.

Diyelim ki Levent'te bahçe içinde güzel bir eviniz var. İşini bilen bir müteahhit buraya gözünü diktiyse, Bakanlık burayı rezerv bina alanı ilan edip, elinizden alabilir.

Ya da iktidarın içinde yaşayanlardan hoşlanmadığı bir semtte yaşıyorsunuz, mesela Beşiktaş'ta, Kadıköy'de, Bakırköy'de.

Bakanlık, bütün bir mahalleyi rezerv alan ilan edip, boşaltabilir ve el koyabilir. Binaları yıktıktan sonra da yeni bina yapılsın diye müteahhitlere ihale edebilir.

Bütün bunlar olurken ne dümenlerin dönebileceğini, hangi "kupon" arsaların üzerindeki binaların sakinleri yerlerinden edilerek, yandaşlara rant aktarılabileceğini Türkiye'de yaşayan herkes tahmin edebilir.

Anayasa'nın mülkiyet hakkı ile ilgili hükümlerini açıkça ihlal edeceği çok açık bir düzenleme bu.

Anayasa Mahkemesi'ne bu konuda ne kadar güvenilebilir bilmiyorum, son MTV kararı bile bu işten midemizin bulanmasına yeter.

* * *

İsveç'te ne değişti?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç'in NATO'ya katılım protokolünü imzaladı ve TBMM'ye gönderdi.

Oysa daha 16 Eylül'de yaptığı açıklamada "Stockholm sokaklarında terör eylemleri devam ediyor. Bize verilen sözler tutulmadı. Meclisimin nasıl bir tavır alacağını göreceğiz" demişti.

Aradan geçen bu süre içinde aslında değişen hiçbir şey de olmadı.

ABD, NATO müttefiki Türkiye'nin sınırında PKK ile iş birliği yapıyor, daha geçenlerde uyarı bile yapmadan bir Türk SİHA'sını düşürmekte tereddüt etmemişti.

Yine aynı ABD, NATO'nun güçlenmesi için İsveç'in üyeliğini destekliyor ancak aynı NATO'nun "düşmana daha yakın" sınırlara sahip ülkesine uçak satışını engelliyor.

İsveç'in de 16 Eylül'den bugüne kadar geçen süre içinde Erdoğan'ın istediği türden bir değişim geçirmediği açık.

Peki nasıl oldu da Erdoğan, daha bu sözleri hepimizin kulaklarında iken bu protokolü imzaladı?

Sorunun yanıtını en iyi bilen insan Mehmet Şimşek olmalı.

Erdoğan, içi boş hamasetle ve uzun vadeli düşünmeden yürüttüğü dış politikada bir sözünü daha yalayıp yutuyor çünkü ekonominin ayakta duracak hâli yok.

* * *

Yasa dışı bahis?

Dilan – Engin Polat çiftinin ve yakınlarının mal varlıklarına el konulmasının nedeninin, yasa dışı bahisten elde edilen kara paranın aklanması olduğunu öğrendik.

MASAK'ın 2017 yılında yaptığı bir açıklamayı buldum, buna göre yasa dışı bahis pazarı 50 milyar liranın üzerinde.

Aradan geçen beş yılda bu sayının iki – üç kere katlanmış olması mümkün görünüyor çünkü daha geçen gün çökertilen bir yasa dışı bahis çetesinin tek başına yılda 10 milyar liraya varan bir büyüklüğe ulaştığı da haberler arasında.

MASAK'ın AA'ya yaptığı açıklamaya göre kurum, yasa dışı bahis ile her alanda mücadelesine devam ediyormuş.

Bu amaçla kurulan bir özel ekip, "big data analizi" yöntemiyle 7 gün 24 saat yasa dışı bahis oynatanları takip ediyormuş.

Böyle diyorlarsa mutlaka böyledir diyelim ama bir tuhaf duruma dikkat çekmek istiyorum.

Telefonuma daha önce de yasa dışı bahis sitelerinden mesajlar geliyordu ama ilgilenmeyip, siliyordum.

Dilan – Engin Polat olayı ortaya çıktığından bugüne geçen 10 gün içinde yasa dışı bahis sitelerinden telefonuma yağan mesajların sayısı 35'i buldu. Arada yanlışlıkla sildiklerim de oldu, onların sayısını bilemiyorum.

Kimisi başlangıç için 100 lira hediye ediyor, kimisi 1500 lira!

Paraları böyle saçtıklarına göre ne kadar kazanıyorlar, hayal etmek mümkün.

Bu mesajların hepsi yerli GSM operatörlerinden geliyor. Kim bilir daha kaç kişiye de gönderiliyor ki müşteri sayısı artsın, bedavadan verilen oynama haklarıyla insanlar bahis oynamaya alıştırılsın.

Operatörler bunları nasıl engelleyemiyor?

Hadi diyelim ki operatörlerin gözünü kar hırsı kararttı, bu tür mesajları engellemiyorlar.

Suç olan yasa dışı bahsi engellemekle görevli kurumlar ne iş yapıyor?

Kimliği belirsiz bir sosyal medya mesajının sahibini kolayca bulabilen sistem, nasıl oluyor da konu yasa dışı bahis olunca bu numaraları engelleyemiyor?

Dilan – Engin Polat

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhurbaşkanı Erdoğan gözünü dört açmalı

Otoriter liderler için en büyük tehlike her zaman "Saray'ın içindedir"! Bakalım, bu iktidar mücadelesinden kim galip çıkacak. Hislerim Süleyman Soylu ve ekibinin bu stratejik hamleyle bir adım öne çıktığını söylüyor

Çürümenin vardığı yer

Devletin kurumlarının ne hale geldiğini görüyor musunuz? Suç örgütleri, polisin içinde neredeyse cirit atıyor. Polisler tarikatlarına bağlılık derecesine göre terfi ediyor, akıl almayacak paralar havada uçuşuyor. Öte yandan savcılar katilleri koruyor, siyasal bir cinayetin derinlemesine araştırılmasının önüne geçiliyor

“Sivil siyaset” daha ne yapsın?

Takılmış plak gibi hep aynı şeyi çalıyor: Sivil Anayasa, sivil Anayasa! Mevcut olanın neresini “askeri” buluyor, onu söylemiyor. Aslına bakarsanız tek bir derdi var: Bugünkü tek adam rejimini kalıcı hale getirebilmek!