10 Nisan 2025

Anayasa’ya aykırı iddianame

Türkiye’de yargı “bağımsız” deniliyor ama esasen şu andaki tablo yargının “Anayasa’dan bağımsız, iktidara bağımlı olduğunu” gösteriyor. İmamoğlu’na adliye eliyle kurulan siyasi kumpası protesto etmek için gösterilere katılanlardan 819 kişi hakkında dava açılması ve bu cezaların istenmesinin nedeni de budur

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ekrem İmamoğlu’na adliye eliyle kurulan siyasi kumpası protesto etmek için gösterilere katılanlardan 819 kişi hakkında dava açtı. Bunların 278’i tutuklu olarak cezaevinde.

“Yatarı olmayan suç için niye cezaevindeler” diye sormayın.

Bu dönemin hukuk vicdanı böyle de ondan.

Savcılığın iddianamesine göre bu davanın açılma nedeni “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçunu işledikleri iddiası.

Toplantı ve yürüyüşlerin kanuna aykırı olduğuna kim karar vermiş derseniz yanıtı şu: Yetkisiz bir organın kararı!

Yetkisiz çünkü Anayasal bir hakkın kullanımı, Valiliğin kararıyla engellenemez.

Anayasa’nın 34. maddesinde açıkça yazıyor:

“Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Yani iddianame daha başından itibaren “ben Anayasa’ya aykırıyım” diye bağırıyor. Duymak istiyorsanız tabii.

Valinin ve emrindeki güvenlik güçlerinin görevi, “silahsız ve saldırısız” olarak bu hakkı kullanmak isteyenlerin, haklarını huzur içinde kullanmalarını sağlamak.

Vali ve emrindeki emniyet güçleri bunun dışına çıkarlarsa Anayasa’yı çiğnemiş oluyorlar.

Nitekim savcının iddianamesinde bile yazılı ki gösteriye katılanlar “silahsız!”

“İhtara rağmen kendiliğinden dağılmamak” gibi bir suç yok.

Çünkü Vali’nin ve emrindeki polisin böyle bir “ihtarda bulunup, Anayasal hakkın kullanılmasını engelleme yetkisi” yok.

Kaldı ki söz konusu silahsız kitlenin bir bölümü, demokratik protesto hakkını kullandıktan sonra kendiliğinden dağılırken polisin şiddetine maruz kaldı.

Yasal olmayan şiddete karşı direnmek bir haktır.

Kimse yasa dışı emirlere uymak zorunda değil. Zaten orada görevli olan polisler de amirlerinin verdiği bu yasa dışı emre uymamalıydı.

Polis, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde görevinin sınırları içinde kalsaydı, o iğrenç şiddet görüntülerinin hiçbiri yaşanmazdı.

Burada dava açılması gerekenler başta İstanbul Valisi olmak üzere Emniyet Müdürü ve miting alanında görevli polislerin sıralı amirleri olmalıydı.

Türkiye’de yargı “bağımsız” deniliyor ama esasen şu andaki tablo yargının “Anayasa’dan bağımsız, iktidara bağımlı olduğunu” gösteriyor.

Bu davanın açılması ve bu cezaların istenmesinin nedeni de budur.

Bu davada verilecek bütün mahkûmiyet kararlarının istinaftan başlayarak bütün üst yargı mercilerinden döneceğini göreceğiz.

Yargıtay, AYM ve AİHM’nin bu konularda verdiği kararlar dev bir külliyat oluşturacak kadar çok.

Davaya bakacak olan heyet bu içtihatlara mı uyacak, muktediri memnun etme çabası içinde mi olacak, bugünden bilemem.

Bilemiyoruz çünkü Türkiye’de artık öngörülebilir bir hukuk düzeni kalmadı.

Hukuk devleti karnemiz oldum olası parlak değildi ama eskiden iyi kötü bir kanun devletinden söz edebiliyorduk artık o da yok.

Onun için bu davadan ne çıkar bir şey söylemek zor.

Ancak bildiğim şu: Bu hakkın kullanımı idari kararlarla kısıtlanamaz. Bundan önceki kısıtlama kararlarına karşı gelenler hakkında açılan davalar en son aşamada nasıl sonuçlandıysa, bu davalar da öyle sonuçlanacak.

O son aşamaya kadar çocukların geleceğini karartma planları varsa bu durum, iktidardaki zihniyetten bekleyebileceğimiz bir ruh durumuna işaret eder.

* * *

“Hukuki karar” alan komisyona bakın

Üniversite, önemli bir hukuki kararı için verilecek raporu bu fakültenin yetkin kadrolarından isteme gereğini duymuyor. Bunun bir tek nedeni var: Gerçek hukukçuların böyle bir karar veremeyeceğini onlar da biliyorlar
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanı adayı olmasın diye Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını geri alan İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, bu kararı bir komisyonun görüşü doğrultusunda almış.

İmamoğlu’nun avukatının açıklamasına göre komisyonda görevli olan üç kişinin uzmanlık alanları şöyle: İş hukuku uzmanı iktisatçı, onkoloji uzmanı, konservatuar hocası.

Sadece İmamoğlu’nun değil, onunla birlikte onlarca kişinin diplomaları, böyle bir komisyonun verdiği “hukuki mütalaa üzerine” iptal edilmiş.

İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir hukuk fakültesi var, biliyorsunuz.

Tarihi 1878 yılına kadar dayanıyor.

İnternet sitesinden baktım, özel hukuk fakülteleri tarafından kadroları ne kadar yağmalanırsa yağmalansın hâlâ çok güçlü bir kadrosu olduğu görülüyor.

Bu konuyla doğrudan ilgili sayılması lazım gelen İdare Hukuku Ana Bilim Dalı’nda 4 profesör, 2 doçent, 3 doktor öğretim üyesi ve doktoraları süren 14 araştırma görevlisi var.

Ve üniversite, böyle önemli bir hukuki kararı almak üzere toplanacak yönetim kuruluna verilecek raporu bu fakültenin yetkin kadrolarından isteme gereğini duymuyor.

Bunun bir tek nedeni var: Gerçek hukukçuların böyle bir karar veremeyeceğini onlar da biliyorlar.

Ama Saray’dan gelen emir belli ki rektör bey ve şürekasının eteklerini tutuşturmuş.

Bu kararı alabilmek için uyduruk bir komisyon kurmuşlar, akıllarınca suçu komisyona yükleyecekler.

Üniversite Yönetim Kurulu’nun bu kararı nasıl bir oy çokluğuyla onayladı, bilmiyorum.

Günün birinde elbette öğreneceğiz.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

İnsanoğlu gariptir, her lafı kaldırmaz

Siyaset yapmak bir “had” meselesiyse o hadde siyaseten sahip olan esasen Özgür Özel, memur Hakan Fidan değil. Öte yandan Türk siyasetinde etkisini koruyan ama geçmişinde “cuntacılık” da olan bir tek kişi var, Devlet Bahçeli MHP Genel Merkezi’ndeki fotoğrafına bakabilir

Toplam kaç kişiyi içeri tıkabilirsiniz?

Belli ki herkesi gözaltına alacak yeterli polis ve nezarethaneleri olmadığı için seçimleri bir-iki oyuncu, bir tutam fenomen, azıcık emekli, çokça öğrenci olsun gibisinden bir bileşimle yapmışlar. Mesela İmamoğlu'nun adaylığı için imza veren 15 milyon kişiyi içeri tıkmak isterler ama ne yapsınlar, imkân bu kadar. Rejimin de temel sorunu esasen bu

Adalet kaç numarada çalışıyor?

“Boykot” çağrısını destekleyen oyuncu Aybüke Pusat’ın Teşkilat dizisi kadrosundan çıkarıldığı olayda sıfatı TRT Genel Müdürü olan şahıs “siyasi görüşleri nedeniyle bir kişinin işe alınmasını engelleyen kişi” konumunda. Ceza Kanunumuz bu suçu “nefret ve ayrımcılık suçu” olarak tanımlıyor

"
"