15 Haziran 2021

Sosyal aylaklığın sonucu

Peker'in söylediklerinden çok daha fazlası, daha somut kanıtlarla önümüze sunulurken "bu ülkede muhalefet de yok canım" diyenler, Sedat Peker'in videolarını seyredenlerin yüzde kaçı acaba, bunu çok merak ediyorum

Dün okuduğum bir Zaytung haberinin başlığı şöyleydi:

"Bilge Eycil (27) Sedat Peker'in iyi olduğunu bilmenin huzuruyla uykuya dalacağına kendisi de inanamıyor."

Haberden de öğreniyoruz ki "hayali kahraman" Bilge Eycil, çok değil iki ay önce Sedat Peker'in yakalanıp, hapse atılmasından mutlu olacak bir karakter ve şimdi iyi olduğunu öğrenmiş olmasına bu kadar sevinmiş olmasına kendisi de inanamıyor.

Bilge Eycil'e "hayali" dedim ama bugüne kadar okuduğumuz en gerçek Zaytung karakteri olma olasılığı çok yüksek.

Peker'in videolarının izlenme sayılarına bakacak olursak her birimizin tanıdığı en az bir "Bilge Eycil" olmalı.

Çok değil, iki ay önce Sedat Peker'in elini kolunu sallayarak gezmesini, Türkiye'de polisin ve yargının aczi olarak görenler şimdi Sedat Peker'in yakalanması olasılığından endişe ediyorlar.

Sedat Peker sanki bir beyaz atlı kahramana dönüşmüş, onları bu yolsuzluklarla çürümüş, kokuşmuş düzenden kurtaracakmış gibi bir tutum içindeler.

Bu çok tuhaf bir durum değil mi?

İki ay öncesine kadar Sedat Peker'in bizzat kendisi de bu düzenin dişlilerinden biri değil miydi?

İktidar iş yaptığı mafya reisi tercihini değiştirmeseydi, Peker bunları anlatır mıydı?

Sedat Peker'in bugün söylediklerinden daha fazlası, yıllardır bunca baskıya rağmen yazılıp, çizilmedi mi?

Bu yüzden mahkeme kapılarında süründürülenler, hapsi boylayanlar ya da işinden atılanlar için "Bilge Eyciller" bu kadar heyecan duymamışlardı.

Mesela Man Adası'ndan Türkiye'ye yönelik para trafiği ile ilgili olarak MASAK'ın yazdığı rapor, Peker'in anlattıklarından bin kat daha fazla elle tutulur bilgiler içeriyordu.

Ne oldu? Kimsenin Kemal Kılıçdaroğlu'nun ödemek zorunda kalacağı yüzbinlerce lira tazminat nedeniyle endişelendiğine ben şahsen tanık olmadım.

Elbette kimsenin gidip Adliye önünde miting yapması gerekmiyordu ama bu toplumun haklarını savunanların hepsinin önünde sonunda yalnız kalmaları bize bir şeyler anlatıyor olmalı.

Peker'in söylediklerinden çok daha fazlası, daha somut kanıtlarla önümüze sunulurken "bu ülkede muhalefet de yok canım" diyenler, Sedat Peker'in videolarını seyredenlerin yüzde kaçı acaba, bunu çok merak ediyorum.

Böyle durumlarda muhalefeti suçlamak en kolayı: "Muhalefet adam gibi muhalefet olsaydı, vatandaş Sedat Peker'e bel bağlamazdı."

Öyle mi acaba?

Bütünüyle muhalefet partilerinin, içinde bulunduğumuz duruma karşı en mükemmel siyasi stratejiyi izlediklerini elbette iddia edecek değilim.

Ama olup bitenleri öylece seyrettiklerini söylemek de büyük haksızlık olur.

AKP – MHP bloğunun oylarındaki hızlı erimenin temel nedeni ekonomideki kötü gidiş ve artan işsizlik.

Türkiye'nin dünyanın en yolsuz ülkeleri listelerinde zirveye oynamasının oy kayıplarındaki rolü ise ihmal edilebilecek kadar küçük.

Normal olarak insanın kendisi hakkında söylendiğinde yüzünün kızarması gereken "çalıyor ama çalışıyor" sözlerinin, siyasi başarıyı açıklayan bir mottoya dönüşmesi de Türkiye'de oldu.

Oysa o paralar çalınmamış olsaydı, bu kadar insan işini kaybetmezdi.

Muhalefeti suçlamak isterseniz suçlayın tabii, en kolay çözüm bu olur.

Bunu yaparken iğneyi de kendimize batıralım.

Yaşadığımız ülkeyle ilgili kişisel sorumluluklarımız olduğunu hatırlamanın zamanı geçiyor artık.

Her şeyi başkasından beklemeye dönüşen bu sosyal aylaklaşmayı alt etmek zorundayız.

Bunu son 20 senede bir kez yapabildik, yerel seçimlerde Türkiye'nin her yerindeki seçim sandıklarına sonuna kadar sahip çıkabildik, sonucunu da gördük.

* * *

İçişleri Bakanlığı, Anayasa'yı askıya mı aldı?

Anayasa'ya göre siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.

68. maddeye göre TC vatandaşları siyasi parti kurma ve partiye üye olma, üye olduğu partiden ayrılma haklarına sahiplerdir.

Ve aynı Anayasa şunu da söylüyor: "Siyasi partiler, önceden izin almadan kurulurlar."

Teorik olarak çok basit yani.

Parti, kurucuların listesini İçişleri Bakanlığı'na teslim edersiniz, iş biter.

Bugüne kadar öyleydi.

Ancak Anayasa'nın birçok hükmünü fiilen askıya alan AKP rejiminde artık bu hakkınızı da kullanamazsınız.

Son örnek Yeşiller Partisi.

Altı ay önce kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı'na teslim edildi ancak bakanlık "alındı" belgesini vermediği için partinin kuruluşu tamamlanamıyor.

İçişleri Bakanlığı, bir faşist rejimin bakanlığı gibi davranıyor, vatandaşların Anayasal haklarını kendi kararıyla askıya alıyor.

Yeşiller Partisi kurucuları şimdi haklarını yargıda arayacaklar ama aradıkları hakka bu rejimde nasıl kavuşacaklar, bu da yeni bir bilmece.

* * *

Hekimlik onuruna ne oldu?

İstanköylü Hipokrat 2 bin 500 yıl önce mesleğinin onurunu korumak için bazı etik kuralları kabul ettiğini ilan eden bir yemin metnini bütün hekimlere miras bırakmıştı.

Aradan bunca yıl geçtikten sonra, İstanbul'un göbeğinde bir hekim, hastasını aşağıladığını zannederken kendi onurunu ayaklar altına aldı.

Trans kadın Pelin, 32 yaşında İstanbul'da yaşıyor.

Küçük bir cerrahi operasyon için Taksim Eğitim Ve Araştırma Hastanesi'ne gittiğinde genel cerrah Erol K. tarafından muayene edildi.

Hekim Erol Bey, Pelin'in trans kadın olduğunu öğrenince "travesti olduğunu bilseydim muayene etmezdim, ellerim kirlendi" diyerek hastasını muayene odasından attı.

Bunu yaparken de Sağlık Bakanlığı'nın kendisine "hasta seçme hakkı" verdiğini ileri sürüyordu.

Pelin, kendisini aşağılayarak muayene odasından atan hekimi hem Bakanlığa, hem de İstanbul Tabip Odası'na şikayet etti.

Bakalım bu iki kuruluş, nasıl bir karar verecek.

Verecekleri kararı beklerken biz de bugünkü Hipokrat Yemini'nden bir bölümü tekrar hatırlayalım:

"Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime..."

* * *

Öte yandan fark ettiğiniz gibi hekimin ve hastanın soy isimleri yazımda yer almıyor.

Bu haber de zaten kaosgl ve gzone sitelerinin dışında sadece bianet'te kendisine yer bulabildi.

Türkiye medyası, başka konularda olduğu gibi temel insan hakları konusunda da gazetecilik refleksini kaybediyor.

Türkiye, hekimlerinin bile insanlıklarını unuttukları, hasta seçtikleri bir ülke haline geliyor.

Bu tür olaylara bugün sesinizi çıkarmazsanız, yarın benzer bir muameleyi siz de görebilirsiniz.

"Hasta seçme hakkı", hastalar arasındaki cinsiyet ya da inanç, etnik köken, politik düşünce, ırk ayrımı yaparak hasta seçilebilmesine olanak veren bir hak değildir.

Bu tür uygulamalar yaygınlaştıkça dönemin ruhuna uygun olarak mini etek giydiğiniz için, başınız açık olduğu için, başınız örtülü olduğu için, Kürt olduğunuz için, Türk olduğunuz için, Ermeni olduğunuz için, solcu olduğunuz için, sağcı olduğunuz için ayrımcılığa maruz kalabilirsiniz.

"Bana bir şey olmaz" demeyin, bugüne kadar insanlığın başına ne geldiyse "bana bir şey olmaz" diyenlerin çokluğu yüzünden geldi, unutmayın.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"