13 Temmuz 2023

Siyaset de artık izne tabi

Rejimin sansürcü, baskıcı karakteri giderek daha da güçleniyor ama muhalefetten de ses seda çıkmıyor

Feshane'deki serginin kaldırılmasını isteyenlerin "bir grup aşırılıkçıdan ibaret" olmadığını artık biliyoruz.

AKP'nin, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz'ın serginin kaldırılmasını isteyen açıklaması bunu açıklıkla ortaya koyuyor.

Yaşam biçimlerine müdahale ve kendi yaşam biçimini dayatmaya yönelik bu girişimin resmi bir devlet politikasına dönüşmekte olduğunu görmek gerek.

AKP Grup Sözcüsü çok açık konuşuyor: "(Feshane) Siyasal mesajlar içeren bir araç ve ahlaki açıdan ortalama bir Türk insanını ve ailesini rahatsız edecek eserlerin sergilendiği bir organizasyona ev sahipliği yapmıştır."

Gördüğünüz gibi "siyasal mesajlar" vermek beylerin iznine bağlıymış.

"Siyasetin" izin konusu olduğu rejimlere ne isim veriyorduk?

"Ortalama bir Türk insanın ve ailesini" neyin rahatsız edeceğine de artık iktidar partisi karar veriyor.

Neyi izleyip, neyi izlemeyeceklerine vatandaşlar mı karar verecek, "ortalama" adına konuştuğunu iddia eden iktidar politikacıları mı?

Günün birinde "ortalamanın" ne olacağına karar verecek olan değişirse ne olacak?

Her iktidara gelenin kendi "ortalamasını" dayatacağı bir rejim, demokrasi midir, adi bir diktatörlük müdür?

Belli ki "demokrasi tramvayının" son durağındayız.

AKP, artık herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak kadar sansürü savunuyor, siyasetin yapılabileceği alanı tanımlıyor ve izne bağlıyor.

Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde demokrasi yaşar mı, yaşamaz mı sorusu için bir yanıt daha almış oluyoruz.

Artık şunu kesin olarak söyleyebiliriz: Siyasal İslamcıların iktidar gücünü ellerine geçirdikleri ülkelerde demokrasi sadece seçimden ibaret bir rejim.

Demokrasinin kurumları ve kuralları bu tür siyasetin umursadığı bir şey değil.

Rejimin sansürcü, baskıcı karakteri giderek daha da güçleniyor ama muhalefetten de ses seda çıkmıyor.

Sessiz kaldıklarına bakacak olursak muhalefetin Kemal Kılıçdaroğlu'nun kanatları altında TBMM'ye taşınan "sağ" kesiminin yaşam tarzlarına bu tür müdahalelerle ilgili bir sorunu yok.

Peki CHP'nin söyleyeceği bir tek kelime yok mu? Onlar niye sessiz?

Giderek azgınlaşan bu zihniyet karşısında sessiz çoğunluğun haklarını kim savunacak?

* * *

Srebrenitsa, soykırım değilse nedir?

11 Temmuz 1995'te Bosna Hersek'te yaşanan Srebrenitsa Katliamı'nın Türkiye tarafından soykırım olarak tanınması ve 11 Temmuz'un Soykırım Anma Günü olarak ilan edilmesi AKP ve MHP'lilerin oylarıyla reddedildi.

Oysa aynı kadro, bu önergeyi reddetmeden hemen önce "Serebrenitsa Katliamını unutmayacağız" yazılı TBMM bildirisine oy vermişti.

Gerçekten tuhaf bir parti bu AKP.

Yeşil Sol Parti Kocaeli Milletvekili Gergerlioğlu, TBMM'de önergeye ret oyu veren AKP'lilere bu çelişkiyi hatırlatınca kendisine verilen yanıt da bu: Sana ne!

"Müslüman hassasiyetine sahip yerli ve milli koalisyonumuzun", Bosna'da işlenen bu ağır insanlık suçunun adını koymaktan alıkoyan neydi acaba?

Rumeli göçmenlerinden hazzetmediklerini biliyoruz.

Fesli Kadir gibi açıkça "keşke Yunan kazansaydı" diyemiyorlar ama belli ki Kurtuluş Savaşı'nda ve saltanatın kaldırılıp Cumhuriyet'in kuruluşunda Rumelilerin oynadığı rol ile hâlâ barışabilmiş değiller.

Srebrenitsa'da Potoçari Anıt Mezarlığı

* * *

Gümüşlük ölüyor, diğer koylar da sırada!

Bodrum Gümüşlük'teki plajlar "mavi bayrak" hakkını kaybetti.

Haber Global'den Mert İnan'ın haberine göre koli basili değeri 25 Nisan'da sınır değerinin dört katına ulaşmış. Atık kaynaklı kirlilik ise normal değerlerin iki katı.

Bunda arıtma suyunun verildiği dereye, vidanjörlerle getirilen kanalizasyon atıklarının boşaltılmasının da rolü olduğu ileri sürülüyor.

Bu şaşırtıcı bir haber değil.

Gümüşlük Koyu, her geçen gün ölüme biraz daha yaklaşıyor.

Kapalı koy bedava bir marinaya dönüşmüş durumda. Koyun kaldırabileceğinden çok daha fazla sayıda tekne demir atıyor.

Bunların bir bölümünün duş ve bulaşıktan kaynaklanan atık sularını denize attığı da biliniyor.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi koyun içinde "korsan marina" hizmeti de var!

Bodrum Liman Müdürlüğü bu korsan marinaya neden müdahale edemiyor, merak ediyorum.

Sorun Gümüşlük ile sınırlı değil.

Bodrum civarındaki Cennet Koyu da dahil olmak üzere kapalı koyların hemen hepsi bedava marinaya dönüşmüş durumda.

Bir kere demir atıp, kıçtan kara bağlanan tekneler yerlerinden kımıldamıyorlar bile.

Aynı sorun Hisarönü ve Göçek koyları için de geçerli.

Bu koylara demir atıp, haftalar boyu kımıldamayan tekneler var.

Bu kapalı koylara girişin sınırlanması gerekiyor.

Belli sayıda tonoz olmalı, demir atmak ve kıçtan kara bağlanmak yasaklanmalı.

Tonozlara bağlanma süresi de üç – dört gün ile sınırlanmalı ve paralı olmalı ki elde edilecek gelir, koyların çevresindeki kirletici unsurların ıslahı için kullanılabilsin.

Bu hızla gidilirse üç – beş sene içinde bu koyları tamamen kaybederiz.

Çevre Bakanlığı'ndan ümidim yok zaten ama kaybolacak geliri hesaplayacak Turizm Bakanlığı, ilgili kurumları harekete geçirecek adımları atabilir.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kimyasal savaşa kurban gidiyoruz!

Pestisitler ürün miktarını ve dayanıklılığını arttırıyor ama bunlar bildiğiniz zehir. Doğru kullanılması ve Tarım Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı tarafından denetlenmesi gerekiyor. Türkiye'den ihraç edildikleri ülkelerin sınır kapılarından geri çevrilen ürünlere bakarsanız, devletin kurumları bu işle yeteri kadar ilgilenmiyorlar

Aklımda deli bir soru!

İktidardaki koalisyon partilerinin sözlerine bakacak olursak Erdoğan’ın yeniden aday olup seçilmesi Türkiye için hayati bir mesele. Günün birinde tıpkı Güney Kore Devlet Başkanı Yoon’un yaptığı gibi ülkedeki demokrasiyi dış tehlikelere ve devlet karşıtı unsurlara karşı korumak için “bazı anayasal yetkilerini” kullanmaya kalkışırsa ne olacak?

AKP’den kalacak en kötü miras

Eğitim sistemi, fakirliği yeniden üretmeye odaklanmış durumda. Bunu aşmayı başaran çocukların bir kariyer mesleğine adım atabilmeleri ise ceplerine koyabilecekleri bir kartvizit olup olmamasına bağlı. Yazılı sınavda en yüksek notları alanların, “mülakatta” elenip işsizliğe terk edilmeleri işten bile değil

"
"