22 Mart 2022

Sen sus, gözlerin konuşsun!

Yabancı sermaye yatırımcısına "bürokrasiyi alaşağı ederiz, rahat olun mevzuatı değiştiririz, Cumhurbaşkanı arkamızda" demek, "Bu ülkede önünüzü göremezsiniz, her kural her an, adamına göre değişebilir" demektir.

Maliye Bakanı Nurettin Nebati, bürokrasi konusundaki sözlerini çok beğenmiş olmalı ki her fırsatta tekrarlıyor.

Cannes'da yabancı yatırımcıları Türkiye'ye çekmek için yapılan toplantıda "Bir problem yaşadığınızda bize hemen ulaşırsınız. Uğraşmayı, kavga etmeyi en sevdiğim konu da şu yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var rahat olun, mevzuatı da değiştiririz" demişti.

Aynı şeyi önceki gün Şanlıurfa Viranşehir'de de tekrarladı.

Bu arkadaş belli ki çok konuşmayı seviyor ancak diliyle beyni arasındaki mesafe açılma istidadı gösteriyor, "bir dost" olarak uyarıyorum.

Yabancı sermaye ya da yerlisi fark etmez, yatırım yapmak için aradığı şey bazılarımızın zannettiği gibi demokrasi filan değildir.

Sermaye, yatırım yapabilmek için önünü görebilmek ister.

Bunun için de keyfi yönetim değil, herkese eşit olarak uygulanacak kuralları önceden belli yönetimleri tercih eder.

Öngörülebilir hukuk düzeni, siyasi yakınlıklarla sağlanacak avantajlardan daha önemlidir.

Mahkemelerde hak arama yollarının herkese açık olmasını, kanunların eşit olarak uygulanmasını ister ki hesabını ona göre yapsın, yatırımını geri kazanma süreci boyunca sürprizle karşılaşmasın.

Onun için yabancı sermaye yatırımcısına "bürokrasiyi alaşağı ederiz, rahat olun mevzuatı değiştiririz, Cumhurbaşkanı arkamızda" demek, "Bu ülkede önünüzü göremezsiniz, her kural her an, adamına göre değişebilir" demektir.

Adamına göre değişen, öngörülemeyen hukuk düzenleri sermayeyi çekmez, kaçırır.

Ama sanırım bunlar Nebati Bey'in ilgilendiği konular zaten değil.

O bir hayal aleminde yaşıyor, ömrünün bu bölümünde eline geçirdiği fırsatı bol bol konuşarak değerlendirmeye çalışıyor.

Oysa göreve başladığında meseleleri gözlerine bakarak anlayabileceğimizi söylüyordu.

Viranşehir'de yaptığı konuşmada "enflasyonun üstesinden geldiğimiz gibi karamsarlığın da üstesinden geleceğiz" diyor.

Dün İsmet Berkan yazdı.

Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanlığı görevinden "affedilmesinin" üzerinden tam bir yıl geçti.

Bir yıl önce 1 ABD Doları 7.20 TL idi, dün 14.83 TL olmuştu.

Enflasyon resmi rakamlarla yüzde 15,6 idi, yüzde 54 oldu.

Hazine 10 yıl vadeli borçlanmasını yüzde 14 faiz ile yapıyordu, şimdi yüzde 26,4 faizle yapabiliyor.

Türkiye'nin kredi risk primi 308 idi, geçtiğimiz pazar günü itibariyle 570.44 olmuştu.

Bakan, göreve yeni başladığında Habertürk'ten Sevilay Yılman'a "eve boynu bükük dönemem" demişti.

Böyle giderse eve dönecek yolu da bulamaz, ben uyarmış olayım.

Tesadüf değil tabii, Yılman da o günden beri (13 Aralık 2021) ortada yok.

Belli ki gazetecileri işten attırmak, diline sahip olup abuk sabuk konuşmamaktan daha kolay.

* * *

Aynı ülkede yaşamıyoruz sanırım

AKP Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, Adana'da polisinin Furkan Vakfı üyelerine yaptığı "halka açık işkence seansı" için sert konuşmuş.

Arkadaşımız Candan Yıldız'ın sorularını yanıtlarken şunu söylüyor:

"Bu kötü görüntüler 30 yıldır unutulmuştu. Hiç kimse bu görüntülere göz yummamızı bekleyemez. AK Parti'nin Türkiye'yi nereden nereye getirdiği belli. Kime yapılırsa yapılsın bu kabul edilemez. Mağdurun kimliği sorulmaz. AK Partili bir vekil olarak kabul edilemez buluyorum. Bu manzarayı kabul etmiyorum. Münferit de olsa bu görüntüleri küçümseyemeyiz. Bu fotoğrafın hafızalardan silinmesi için kim emir vermişse kim organize etmişse toplumun gözü önünde cezalandırılmalı. Bu ülke işkencelerden faili meçhul cinayetlerden çok çekti. Bu olay çok büyük bir olay. AK Partilileri rahatsız etti. Çünkü sorumluluk bizde. Failler sadece cop sallayan polisler değildir. Ben bugün önemli bir gelişme bekliyorum. Bu emniyet müdürü mü olur vali mi olur onu bilemem."

Bu sözleri okuyunca kafam karıştı.

Ben acaba Türkiye'de değil de başka bir ülkede yaşıyordum da kendimi Türkiye'de yaşıyor mu zannediyorum?

Kim bilir belki de kafası karışık olan Atalay Bey.

Aslında İsveç'de yaşıyor ancak kendisini Türkiye'de zannediyor.

Öyle olmasaydı, Adana'da yaşananlara bu kadar şaşırmıyor olması lazımdı.

Türkiye'de Anayasal haklarını kullanarak protesto gösterisi yapmak isteyenlere karşı polisin aşırı şiddet kullanımı ilk kez gerçekleşmiyor.

Bu da polisin içine sızmış birkaç sadist ve kötü ruhlunun işi değil sistematik bir uygulama.

Adana'dan iki hafta önce İstanbul'da yürüyüş yapmak isteyen kadınlara uygulanmıştı, dün de Diyarbakır'da Nevruz için meydana çıkmak isteyenlere uygulandı.

Otokratik rejimler, vatandaşlarının bu tür gösterilerle itirazlarını seslendirmelerinden hoşlanmazlar.

Nitekim Erdoğan rejimi de hoşlanmıyor.

En masum sokak gösterisini, basın açıklamasını bile polisin aşırı şiddet kullanarak bastırıp, dağıtmak istemesi en tepeden verilmiş yazılı ya da sözlü talimatların sonucudur.

Evet, belki hedef göstererek "bugün Furkancıları dövün, yarın Boğaziçili öğrencilerin dayak sırası gelecek" demiyorlardır ancak bu tür şiddet kullanımını onayladıkları da bir gerçek.

Onaylamak, bu tür durumlar karşısında tepki gösterip, sorumluları uyarmamak olarak ortaya çıkıyor zaten.

Ve bu uygulama, Anayasa'ya, AİHM ve AYM kararlarına rağmen sistematik hale gelmiş durumda.

Milletvekili Atalay'ın Türkiye gerçeklerine dönmesinde yarar var.

Bu görüntüleri 30 yıl önce unutmamıştık zaten unutmamıza da rejim izin vermiyor.

Kafamıza inen her copta tekrar tekrar hatırlıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Kontrolsüz göç politikasının sonucu

Esad’ı devireceğiz hesabıyla sayısını bilemediğimiz kadar çok cihatçı teröristi misafir ettik. Gündüz Suriye’ye gidip savaşan, akşam olduğunda Türkiye’deki evine dönüp, çorbasını içenleri bile gördük. Suriye sınırları içinde kalan cihatçı teröristleri de Ruslara ve Esad rejimine karşı biz koruyoruz

Hata mı, "bahis çetesi baskısı" mı?

Türkiye'de hakem hatalarından çok konuşuyoruz da bu hataların kimin işine yaradığı kimsenin dikkatini çekmiyor

Zana, Erdoğan'ı heyecanlandırmış görünüyor

Nasıl ki CHP adaylarına oy veren Kürtler CHP uşağı olmadılarsa, aynı şekilde Kürt partileri barajı geçsin, TBMM'de temsil imkanını kaybetmesin diye Hadep'e, HDP'ye oy verenler de bu partilerin uşağı değillerdi