Artık hiç şüphem kalmadı ki memlekette olup, bitenleri takip ederek Cumhurbaşkanı'nı bilgilendirmesi gereken danışmanlar ordusu, bir tür "beşinci kol faaliyeti" içindeler.
Cumhurbaşkanı'nın Kağıthane Meydanı'nın açılış töreninde attığı nutku okurken böyle düşündüm.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şunu söyledi:
"Ne diyorlar? 'İktidara gelirsek AK Parti'yi kapatacağız' diyorlar. 'AK Parti'yi destekleyen işadamlarının şirketlerine el koyacağız' diyorlar. 'AK Parti'ye karşı muhalefet etmeyen medya kuruluşlarının kapısına kilit vuracağız' diyorlar. 'AK Parti ile çalışan memurları işten atacağız' diyorlar. 'AK Parti'de görev yapanların mallarına, mülklerine el koyacağız' diyorlar. Daha bunun gibi pek çok zırvayı dillerine doluyorlar. Nerede kaldı sizin demokratlığınız, hukuk devletine bağlılığınız, insana saygınız?"
Bu kadarcık bir paragrafta, bu kadar yanlış bilginin bir araya getirilip, Cumhurbaşkanı'nın önüne "meydanı açarken bunları okuyacaksınız" diye koymak, beşinci kol faaliyeti değilse, nedir?
Sırayla gidelim, tane tane anlatalım, belki Cumhurbaşkanı'nın gözüne çarpar da Saray'da kendisine oynanmaya çalışılan oyunu fark edebilir.
1 – Kapatılması talep edilen ve tartışılan parti; AKP değil, HDP. Bunu ortaya atan CHP değil, AKP'nin koalisyon ortağı MHP.
2 – AKP'yi destekleyen şirketlere el koyacağız diyen yok. Aşırı garanti ödemeleriyle Hazine'ye yük getiren Kamu Özel İşbirliği projelerini, kamunun devralmasından söz ediliyor. Bu nedenle fahiş karlarını kaybedecek müteahhitlerin, garanti ödemelerini yüksek tutmak amacıyla "çarkları yağladıkları" tutarları, muhataplarına rücu ederek telafi etmeleri mümkün olduğu için kimse zarar etmeyecek. Yani Cumhurbaşkanı'nın çok sevdiği "win – win" durumu. Kaybeden sadece "bilerek yanlış hesap yapanlar" olacak ki bunu matematikten sene kaybetmeye de benzetebiliriz.
3 – AKP'de görev yapanların mallarına mülklerine el koyacağız diyen de yok. Mülkiyet hakkının ve "tapunun delinmesine", Türkiye ilk kez bu iktidar döneminde tanık oldu, onu da geçerken belirtmiş olayım. Şu anda TMSF ya da "kayyım" idaresine devredilmiş, kaç şirket var dersiniz?
4 – AKP ile çalışan memurları işten atacağız diyen yok. Tam tersine, muhalif memurları, KHK'larla işten atan ve bırakın başka yerde iş bulabilmelerine izin vermeyi, bankadan para havalesi bile yapamamalarını sağlayan, işten attığı memurları aileleri ile birlikte açlığa mahkûm eden AKP. O kararnamelerin hepsinin altında Recep Tayyip Erdoğan imzası var.
5 – AKP'ye muhalefet etmeyen medya kuruluşlarının kapısına kilit vuracağız diyen de hiç olmadı.
Tam tersine, AKP'ye muhalefet eden yayın organlarının kapısına kilit vurulma çabası var. RTÜK marifetiyle kesilen astronomik cezalar, kamu kredileri kullandırılarak sahiplik yapısı değiştirilen medya, ben de dahil gazetecileri, sırf AKP'li değiliz diye işten attıran da AKP'den başkası değil. Hatta benim örneğimde olduğu gibi bizzat Cumhurbaşkanı'nın telefonu da var.
6 – Demokratlıktan, seçilmiş kişilerin haklarının ellerinden alınmasından en son söz etmesi gereken de AKP olmalı. Seçilmiş belediye başkanlarını, görevden alıp, yerlerine devlet memurlarını tayin eden de CHP zihniyeti değildi.
Gördüğünüz gibi Erdoğan'a öyle bir konuşma yazmışlar ki, hangi cümleyi tutsan elinde kalıyor.
Bunun basit bir hata olmadığı da aşikar.
Beşinci kol faaliyeti demem bundan kaynaklanıyor: Erdoğan muhalefeti eleştirdiğini zannediyor ama eleştirdiği gerçekte kendisinden başkası da değil.
Reis'i uyarıyorum, çevren sarılmış!
* * *
Katil Beşir'i unuttun Fahrettin Bey
AKP Genel Başkanı'nın muhalefeti "beşinci kol" diye nitelemesinin, siyasette yankıları da oldu.
Türkiye demokrasiden hızla uzaklaşmakta olan bir ülke olduğunun bir örneğiydi bu.
Demokrasilerde, muhalefet, iktidarın yaptıklarını eleştirmek için vardır ve eleştiri, demokratik ülkelerde beşinci kol faaliyeti sayılmaz.
Sadece otoriter yönetimlerde muhalefet istenmez, nitekim Türkiye'de de böyle oldu, muhalefete faşist Franko'nun icadı "beşinci kol" denildi.
Muhalefet elbette bunu yanıtsız bırakmadı, Franko'yu, Hitler'i hatırlattı.
Bunun üzerine Saray'ın memurları ayaklandılar.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "Diktatör Franko'nun Türkiye'deki temsilcileri, Cumhurbaşkanımıza laf atmaya, çamur atmaya çalıştılar, buna cüret ettiler. Franko'nun ruhu bugün CHP'de yaşıyor, bizde değil" dedi.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun durur mu, o da salladı bir tweet: "Doğum gününe resmi heyet gönderecek kadar Hitler – Nazi hayranı olanları, Goebbels'i özel misafir olarak ağırlayıp icazet alanları, imrendikleri faşist Mussolini'ye her fırsatta selam gönderenleri milletimiz çok iyi tanıyor. Kötü geçmişlerini Cumhurbaşkanımıza saldırarak örtemezler. Satılmış bir zihniyetin siyasi bezirgânları, kirli ajandalarını uygulayan siyasi lejyonerler, hem millet, hem hukuk önünde hesap verecektir."
Bu beylerin ikisi de bildiğiniz devlet memuru.
Siyaset yapmaları yasak aslında.
Siyaset yapmak isteyen memurun ne yapacağı da belli: İstifa eder, politikaya atılır.
Ancak bunlar hem milletin verdiği vergilerden oluşan maaşları cukkalıyorlar hem de milletin bir bölümünü temsil eden bir siyasi parti ve liderine verip – veriştiriyorlar.
Memurların siyasetin bu kadar içinde olmasına, tek parti yönetimlerindeki ülkelerde rastlanır.
Bildiğiniz otoriter – totaliter rejimlerde yani!
Öte yandan Fahrettin Altun'un bir kez daha baltayı taşa vurduğunu söyleyeyim: Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin "soykırım ve insanlığa karşı suçlar işlemekle" yargıladığı, memleketinde hırsızlıktan hüküm giyen El Beşir'in, bu dünyadaki tek dostu da Recep Tayyip Erdoğan idi.
85 yıl önceyi hatırlatmaya çalışırken, daha üç yıl önce Sudan'da Erdoğan ile Beşir'in kol kola mutluluk pozları verdiğini atlıyor.
Hep bunu bilir, bunu söylerim: Allah, Erdoğan'a da memurun ağzından çıkanı, kulağı duyanını nasip etsin!