14 Mart 2019

Rabbin böylesinin varlığını ilk kez duydum

Günümüzde milletin anasını bellemek isteyenleri havuz müteahhiti yapmazlarsa belediye başkanı adayı yapıyorlar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Zillet ittifakı ülkemizi bölmeye çalışıyor” dedi.
Bunun için 31 Mart günü sandıkların patlatılmasını istedi.
“Ezan, bayrak ve vatan düşmanlarına sandıkta bir Osmanlı tokadı bekliyorum” diye de ekledi.
Reis’in memleketin yarısını “zilletçi” yapıp, “ezan, bayrak, vatan düşmanı” ilan ettiğinden bir gün önce Reis ve hempasının Kozan’daki Belediye Başkanı adayı şöyle diyordu:
“Rabbimin izniyle, bu Cumhur İttifakı’yla pazara kadar değil mezara kadar gideceğiz inşallah. Bu düşmanları da bu memlekette yok edene kadar, kanımızın son damlasına kadar mücadele verip Rabbimin izniyle bunların içte ve dışta anasını belleyeceğiz arkadaşlar.”
“Rabbin” böylesinin varlığının daha önce farkında değildim.
Öyle görünüyor ki milletin anasını bellemek onun iznine tabi ve o da bu sapıklara o izni 31 Mart’ta seçimi kazanmaları koşuluyla kolayca verebiliyor.
Tersi olursa, aynı izni ülkenin öbür yarısını oluşturan “zilletçilere” verir mi acaba?
Rabbin işine karışılmaz, ben kenara çekileyim.
Ancak kenarda durup şunu sormak zorundayım:
Bu memleketi bölmeye çalışan birileri varsa onlar da her halde milletin yarısının ırzına göz dikenler olmalı.
Ve bildiğim kadarıyla bu memlekette bir de kanun var, halk arasında düşmanlık yaratmak, düşmanlıkları tahrik etmek ile ilgili eylem ve sözleri suç olarak tanımlayan!
Bilmiyorum siz de hatırlıyor musunuz, eskiden bu memlekette bir de adına “savcı” denilen görevliler vardı.
Çatık kaşlı, takım elbiseli, Sümerbank ayakkabılı ve kendilerini sadece kanunları uygulamakla vazifeli gören ciddi insanlar!
Mesela onlar hâlâ var olsaydı, böyle bir konuşma yapan bir kişiyi çağırıp “arkadaş gel bakalım, sen kimin anasını bellemek istiyorsun” diye sormazlar mıydı?
Ama şimdi ne eski Direklerarası kaldı, ne de eski savcılar.
Günümüzde milletin anasını bellemek isteyenleri havuz müteahhiti yapmazlarsa belediye başkanı adayı yapıyorlar.
Ve son bir not da Zilletçilere: Sakın siz bu adam gibi konuşmayın, uyuyan savcıyı uyandırmayın!

***

Reis’e bu kadar yüklenmek haksızlık

Allah ömür versin, enteresan bir Cumhurbaşkanımız var.
Aslında ona Cumhurbaşkanı diye hitap etmemizi de galiba pek istemiyor.
“Cumhur”u temsil etmek üzere seçildi ama bazılarımızdan hiç hazzetmiyor.
Yaratılanı yaratandan ötürü seviyor tabii ama sanırım bizi “yaratık gibi” gördüğü için sevmiyor.
Bu nedenle yandaş medyadaki gibi “Başkan” demek daha doğru olabilir. “Kasımpaşalıyız” hesabından gidersek “Reis” de diyebiliriz, sanırım ona da itirazı yok.
Zaten doğrusu da bu olmalı.
Çünkü cumhurun bir yarısı da ondan pek hazzetmiyor. Ne diyelim, duygular karşılıklı!
Dün hep yaptığı bir işi yaptı ve yine konuştu.
Sanırım dünya yüzünde en çok konuşan devlet başkanı da o olmalı.
Yapabildiğim kadar uluslararası medyayı takip ediyorum.
Trump’un, Macron’un, Merkel’in her gün bir yerlerde konuştuğunu görmedim.
Trump biraz daha geveze, tweet filan sallıyor ama o açılış senin, bu meydan benim, sabah grup toplantısı, akşam parti toplantısı konuştuğuna tanık olmadım.
Ya onların işi çok, nutuk atmaya vakit bulamıyorlar. Ya da bizimkinin işi yok, ne yapsın, evde oturacak değil ya, meydan geziyor.
Gerçi bizimkinin hakkını da yemeyelim. Bu saydığım yabancı tipler, Türkiye gibi sürekli uçuş halinde bir ülkeyi yönetmiyorlar.
Zamanında ataları çalışmış, ülkelerini kalkındırmış, bunlara iş kalmamış.
Bizimki ne yapsın? Atalar tembel, hele o cehape zihniyeti yok mu, memleketi duman etmişler.
Gerçi cehape zihniyeti 1950’den beri iktidara uğramamış ama kötü giden her şeyden sorumlu tutulabilmek gibi bir özelliği de var.
Hadi “Cehape her şeyi bozdu, kör mü, sizinkiler ondan çok çok daha uzun süre iktidarda kaldılar, onlar düzelteydi” demek de işe yaramıyor!
Ve haliyle bunca yıldır bir adım ileri gitmeyen bu ülkeyi ileri taşımak Reis’e düşüyor.
O da “Evde çoluk çocuk yemeğe oturmak için bekliyor” demeden meydan meydan koşturuyor.
Çevresine bir sürü beceriksiz yağcı toplanmış, ondan habersiz televizyona bile çıkamıyorlar.
Acaba Reis’e biraz kenara çekilip, dinlenmesi için bir fırsat versek nasıl olur?

***

Kafamda tuhaf sorular

Hem Hazine, hem de Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak, “ekonomide pozitif performans göstermeye” devam ediyor.
Bu tırnak içinde yazdığım  sözler bana ait değil, Berat Bey’e ait.
Bu pozitif performans sonucunda açıkladı ki 318 firma konkordatodan çıkmış.
Berat Bey şöyle diyor:
“Bu firmaların konkordatodan çıkmasıyla birlikte 5,4 milyar liralık bir kredi konkordatodan çıkmış oldu. Heyet, görüşmelerine yoğun olarak devam ediyor. Bu firmalara her geçen gün yenileri ekleniyor. Önümüzdeki süreçte bu sayı daha da artacak.”
Bu başarıyı ayakta alkışlıyorum elbette ama aklıma tuhaf şeyler de takılmıyor değil. Berat Bey’in sözlerinden anlıyoruz ki çok sayıdaki firma bu durumda.
Bu kadar firma ne oldu da konkordato sürecine girmek zorunda kaldı?
İsmet İnönü’nün ruhu, organize sanayi bölgelerinde mi dolaşıyor ki firmalar konkordato sırasına girdi?
Peki bu firmaların kredilerini geri ödeyemeyecek duruma düşmelerinin sorumlusu kim?
Merdi Kıpti, şecaat arz ederken, sirkatin mi söylüyor?

 

Yazarın Diğer Yazıları

PKK, en güçlü döneminde kendisini fesheder mi?

PKK’nın Suriye’de ABD’nin koruması altında olduğu bir gerçek ve Türkiye’nin, bu koruma kalkanı resmen kaldırılmadan, o bölgede ABD askeri ile sıcak temasa girmeden bir askeri operasyon yapabilmesi de mümkün görünmüyor. PKK’nın o bölgede bir tür küçük devletçik kurduğu, etnik temizlik yaparak kontrol ettiği bölgeyi Kürtleştirdiği de bir başka gerçek. Böyle bir durumda Abdullah Öcalan da istese, PKK kendisini lağvettiğini açıklar mı?

Sağlık sistemini özelleştirmenin sonucu

Kuşkusuz ki “yeni doğan çetesi” gibi oluşumların Bakanlık tarafından desteklenip, beslendiğini söyleyemeyiz. Ancak bu “cani ruhlu, kötü niyetli kişiler her yerde var” diye geçiştirilebilecek bir konu da değil. Bakanlık bundan sonra bu tür olayların yaşanmayacağının güvencesini nasıl verecek?

“AKP’li kafası” nasıl çalışıyor?

Değeri 2 milyar doları bulan ve yaklaşık 12 bin kişinin çalıştığı bir Türk markası üzerinde tartışmalı bir durumun oluşmasından Bakan Yumaklı sorumlu tutuluyormuş. Belli ki Bakan’ın görevinin halk sağlığını korumak değil, markanın değerini korumak olduğu konusunda aralarında bir mutabakat var

"
"