18 Mart 2024

Partisinden ümidini kesmiş bir genel başkan

Bahçeli belli ki Türkiye’de yeni yüzyılın kurtarıcı liderinin kendisi olamayacağını idrak etmiş

Milliyetçi Hareket Partisi, 14. Olağan Büyük Kurultayını yaptı ve Devlet Bahçeli, tek aday olarak girdiği seçimde bir kez daha genel başkan seçildi.

Kutlarım; vatana, millete hayırlı olsun.

Bildiğim kadarıyla MHP bir siyasi parti.

Bildiğim kadarıyla diyorum çünkü Devlet Bahçeli, Kurultay’daki konuşmasında öyle bir şey söyledi ki tereddüde düştüm: Acaba MHP bir düşünce kuruluşu ya da bir vakıf filan mı diye.

Bir kez daha MHP Genel Başkanı seçilen Devlet Bahçeli

Bahçeli’nin kafamı karıştıran sözleri şöyle:

“Geçenlerde basından öğrendiğim kadarıyla sayın Cumhurbaşkanımızın bir konuşması özellikle sol cenahlarda büyük bir iştah olarak kabul edilmiştir. Buradan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a diyorum; ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Cumhur İttifakı olarak yanındayız. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz.”

Ben de dahil olmak üzere kimse Erdoğan’ın bırakacağına inanmamıştı, bunu yazdım da.

Bahçeli’nin “bırakma kararını iştahla karşılayan sol cenahlar” dedikleri kimlerdir; aradım, taradım, bu sözlere inanan bir tek solcu ya da sağcı bulamadım.

Ama kafamı karıştıran bu değil.

Bahçeli, “milliyetçi bir partinin genel başkanı olarak” şunu söylüyor:

“Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi (Recep Tayyip Erdoğan’ı) görmek istiyoruz.”

Bahçeli belli ki Türkiye’de yeni yüzyılın kurtarıcı liderinin kendisi olamayacağını idrak etmiş.

Bu da garip elbette; kendini böyle görmüyorsan "o partinin başında işin ne derler" adama ama ben demeyeceğim. Kurultay’da seçilmiş, partililerinin bileceği iş bu.

Ve Bahçeli belli ki Türkiye’nin yeni yüzyılının kurtarıcı liderinin MHP içinden de çıkamayacağı kanaatinde.

Demek ki Türk milliyetçilerinin “resmi partisi” öyle bir parti ki ne mevcut genel başkanı ne de gelecekte genel başkanı olmaya aday olabilecek üyeleri, yüzyılın kurtarıcı lideri olabilecek çapa ve donanıma sahip.

Ve bütün ümitlerini bazı hal ve hareketlerine bakarsak ideolojik olarak “Arap sevdalısı” bile diyebileceğimiz, “milliyetçiliği ayaklar altına aldık” diyen bir lidere bağlamışlar!

Çok ilginç bulduğumu söylemeliyim.

Kuşkusuz ki Bahçeli’nin bu çıkışının ardında pragmatik siyasi nedenler de vardır ama bana sanki bu daha derinde bir meseleymiş gibi geliyor.

12 Eylül’ün resmî ideolojisi haline gelen Türk – İslam Sentezi fikri, ABD’nin, Rusya’yı yeşil bir kuşak ile kuşatma planının bir parçası olarak, kaçınılmaz şekilde Türk milliyetçiliğinin bir anlamda törpülenmesini de gerektiriyordu.

İslam öncesi Türk tarihini neredeyse yok sayan ve hamasete indirgeyen, “Türk – İslam Sentezinin” vardığı yer bu galiba.

“Milliyetçi hareketin” hala aklı başında kalanları, bu konuları tartışabilseler, Bahçeli’nin çizgisini anlamlandırmamız belki daha kolay olabilirdi.

Ancak en son Sinan Ateş meselesinden de biliyoruz ki o kesimde tartışma “karakolda” da bitebiliyor.

Dikkatli tartışmalarında yarar var, ben aralarından çekileyim.

* * *

Yerel seçim hesabı işe yaradı!

Ayaydın ile konuştum, “seçimden sonra yeniden kamulaştırma yapılırsa ne olacak” diye sordum. “Böyle bir şey olmayacağına garanti veririm” dedi
AKP’nin Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Aydın Ayaydın ile Cumhurbaşkanı Erdoğan

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir karar aldı ve bunu Resmî Gazete’de de yayımladı.

Buna göre Milas’taki Akbelen Ormanları’nın çevresinde bulunan 190 parsel tarım arazisi “acil kamulaştırma” yoluyla vatandaştan alınarak Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne devredilecekti.

Bu kimse için sürpriz olmadı, Akbelen Ormanları’nda geçen yazdan beri süren katliamın devamı bekleniyordu.

Çünkü termik santrale kömür gerekiyor ve o kömür bitene kadar bütün bölge bu yolla kamulaştırılıp, kazılacak, ormanlar, tarlalar, köyler yok edilecek.

Aradan iki gün geçmemişti ki bu sefer “acil kamulaştırmayı” iptal eden yeni bir karar yayınlandı.

Cumhurbaşkanı’na zihni bir küşayiş bahşeden olay, AKP’nin Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Aydın Ayaydın’ın girişimiymiş.

Ayaydın, Cumhurbaşkanı’nı iki gün içinde birkaç kez arayarak bu karardan neden dönülmesi gerektiğini anlatmış. O da ikna olup, 190 parsellik tarım ve orman arazisinin kurtulmasını sağlamak üzere daha önce verdiği “acil kamulaştırma” kararını geri almış.

Türkiye’nin nasıl yönetildiğinin ilginç bir örneği bu.

Kuşkusuz ki bu karardan dönülmesinin nedeni, Prof. Dr. Aydın Ayaydın’ın adaylığını desteklemek.

Ayaydın ile konuştum, “seçimden sonra yeniden kamulaştırma yapılırsa ne olacak” diye sordum.

“Böyle bir şey olmayacağına garanti veririm” dedi. “Bölgede tabiatın korunmasının sağlayacağı değer, kalorisi düşük linyitten daha çok. Cumhurbaşkanı bu kararından geri dönmez” diye ekledi.

Onu dinlerken “keşke yerel seçim geçen yıl olsaydı, Akbelen Ormanları’nı da kurtarmak belki o zaman mümkün olurdu” diye aklımdan geçirdim.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan niye “kambura yatıyor?”

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor? Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor. Barolara dava açılıyor. Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor. Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum

Müstemleke valisi mi, büyükelçi mi?

Suriye gibi ilişkilerimizi son derece hassasiyetle yürütmemiz gereken bir ülkeye meslekten bir diplomat bulunup da tayin edilememiş olması tuhaf... Türkler, Arapların ağabeyi değil. Suriye gibi yeniden ayağa kalkabilmek için yolun başında olan bir ülkeye, daha ilk günden Osmanlı güzellemeleri yapmak, akıllı bir dış politika değildir

“Şeytan” bu cinayetin neresinde?

Sinan Ateş cinayeti “ben bir suç örgütünün eseriyim” diye bağırıyor ama mahkeme heyetinin kulakları ağır işitiyor. Bir örgüt var, o maktulün “ipini çekmeye” karar veriyor ve ip çekiliyor! Hepsi biliyorlar ki bu örgüt, hapishanede yattıkları sürece onlara iyi bakacak, Yargıtay kararı bozunca da hepsi sokaklara geri dönecekler. Bunu beceremezlerse, hapishaneden firar ettiklerini duyarız

"
"