Muhalefet partilerinin yetkilileri geçenlerde "güçlendirilmiş parlamenter sistem" için toplandılar.
Bu "güçlendirilmiş" sözünü duyunca içimin bir tuhaf olduğunu söylemeliyim.
Bizimki gibi ülkelerde "güç" genellikle yazan – çizen insanların aleyhine sonuçlar yaratır.
Gücü eline geçirene kadar dünyanın en özgürlükçü insanı sandığınız kişi, gücü eline geçirdikten sonra değişir; kaçıp saklanmak isteyeceğiniz hale gelir.
Bir örneğini halen yaşıyoruz.
Recep Tayyip Erdoğan'ın son 20 yıl içinde izlediği yol bunun tipik bir örneği.
Öte yandan bu "güçlendirilmiş parlamenter sistem" tamlaması da bir tuhaf.
Parlamenter sistem diye bir şey biliyorum, ama bunun "güçlendirilmişi" nasıl olur, neye benzer, duymadım da, okumadım da!
Sanırım, geçmişte Türkiye'de uygulanmaya çalışılan ya da tam anlamıyla uygulanamadığı için bugünkü gibi "Türk Tipi" diye nitelenebilecek parlamenter sisteme bir tepkinin sonucu bu isimlendirme.
Parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi, fark etmiyor; ikisinin de uygulamada "demokratik" sonuçlar verebilmesi, en geniş siyasi temsilin, güçler ayrılığının sağlanabilmesiyle mümkün.
Yani yargı bağımsız olacak, öteki iki güç yargıyı yönlendirme gücüne sahip olmayacak.
Parlamento yasama yetkisini kullanırken bağımsız hareket edecek ve yürütmenin emrine girmeyecek ki yürütmeyi denetleyebilsin.
Yürütme, Anayasa'da çizilen sınırının dışına çıkmayacak, hesap verecek, şeffaf olacak.
Bu üçü varsa sistemin adının bir önemi yok. Parlamenter sistemde de bu iyi sonuç veriyor, başkanlık sisteminde de iyi sonuç verir.
Elbette ülkelerin demokrasi geçmişlerinden kaynaklanan gelenekler hangi sistemin o ülkede daha iyi yürüyeceğini de etkiler ama şimdilik uzayda kurulmuş, siyasi geleneği oluşmamış bir hayali ülke gibi bakalım meseleye.
Yargı konusunu daha sonra tartışırız.
Sistemin kilit meselesine gelelim ve bizim muhalefet partilerinin bu konuda nasıl davranacaklarını hayal edelim diyorum.
Kilit sorun, parlamento ile yürütme arasındaki ilişkinin eşitler arası bir ilişki olması, dengeli olması.
Yürütmenin eylem ve işlemlerinin denetlenebilmesinin, yargının yanı sıra parlamentoda da yapılabiliyor olması.
Bunun için de partilerin önce kendilerinin demokratik olması gerekiyor.
Parlamenter sistemde parti disiplini dediğimiz ve sistemin temel anahtarı olan mesele önemli.
Disiplin, parti içi demokrasiden mi kaynaklanacak, yoksa bizde öteden beri olageldiği gibi partiyi ele geçiren bir kliğin, hizbin vs. dayatmasından mı kaynaklanacak?
Parti içinde kararlar nasıl alınacak?
Yukarıdan aşağıya dikte mi edilecek, aşağıdan yukarıya doğru tartışarak, konuşarak, olgunlaşarak mı oluşacak?
Parti içinde yönetime gelmek, tüm üyelere açık ve serbest süreçlerle yapılacak seçimlerle mi mümkün olacak, Genel Merkezi ele geçirmiş olanın tayin ettiği memurlar mı yönetici olacak?
Milletvekili adayı olmak bütün üyelere açık olacak mı? Ağır maddi ödemelerle kısıtlanacak mı?
Milletvekili adayları nasıl belirlenecek?
Partinin genel başkanı ya da onunla birlikte hareket eden küçük bir grup yönetici mi adayları belirleyecek?
Yoksa bütün parti üyelerinin katılacağı, hakim denetiminde yapılacak serbest seçimlerle mi milletvekili adayları belirlenecek?
Parlamentonun "güçlü" olabilmesi için olmaz ise olmaz şart, milletvekillerinin, parti liderlerinin iki dudağının arasına sıkışmamış olması.
Evet, bu sistemde, parti bir karar verdiği zaman o karar herkesi bağlar ancak parti de bu kararı zaten daha önce o karara uyması beklenenlerle tartışmış, çoğunluk eğilimini kararına yansıtmış olur.
Muhalefet partilerimizin bugünkü haline bakınca, kusura bakmasınlar ama iktidar partisinden bir farklarını göremiyorum.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi önemli bir mesele bile partilerin içinde konuşulmuyor.
"Parti Meclisi lidere yetki verdi" ile bu işler olmaz.
Parti Meclisi nasıl oluştu? Liderin o meclisin oluşmasındaki etkisi ve ağırlığı neydi? Kongreler gerçekten demokratik bir yarışa mı sahne oldu, yoksa tepeden gösterilenin oylandığı bir müsamere miydi?
Parlamenter sistemimiz, geçmişte bu sorulara verilen yanlış yanıtlar nedeniyle yürümedi.
Şimdi onu "güçlendirerek" geri getirmek isteyen partiler, önce kendilerine bir çeki düzen verecekler mi?
Yanıt almayı elbette beklemiyorum.
Ancak şunu yine de soracağım:
Kendi içinde demokrasiyi kuramamış partiler, demokratik bir rejimi nasıl kuracaklar?
* * *
Böyle olduğu için o soru sorulabiliyor
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'de iken CBS televizyonuna konuk oldu.
Sunucu Margaret Brennan'ın, ABD Başkanı Joe Biden'ın daha önce kendisini "otokrat" olarak nitelendirdiğini hatırlatması" üzerine Erdoğan şu yanıtı verdi:
"Sayın Biden, otokrat tanımıyla neyi ifade etti bilemem. 40 yıllık siyasi geçmişimde demokrasiyi hazmederek yaşadım. Son 20 yılda girdiğim her seçimi kazanmış bir liderim. 1994'te İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını kazandım. Ardından başbakanlığı kazandım. Sonra da cumhurbaşkanlığını kazandım. Halkıma hizmet etmeye devam ediyorum."
Şimdi uzun uzun "şahsının" tek adam olmak için Anayasa'yı bile değiştirttiğini anlatmaya gerek yok sanıyorum.
ABD'deki bu söyleşinin tam metni Anadolu Ajansı tarafından yayınlandı.
Bir tek parçası dışında!
AA'nın geçtiği "tam metni" okuyanlar bu soruyu görmediler bile çünkü sansür edilmişti.
AA'nın geçtiği haber bütün yandaş televizyon ve gazetelerde de yayınlandı.
Elbette onlar da "otokratlık" ile ilgili bölümde bir "haber değeri" görmemişlerdi.
Nedeni belli:
"Aman Reis'i kızdırmayalım, yayınlarsak başımıza iş alırız" endişesi! Kusura bakmayın ama böyle işler ancak otokratlar tarafından yönetilen ülkelerde oluyor.
Normal demokrasilerde gazete ve televizyonlar haberin nasıl verileceğini Başkan'ın propaganda müdürünün talimatlarından öğrenmiyorlar.
Böyle olunca, öyle oluyor, o soru da soruluyor haliyle!