Dün İngiliz The Guardian gazetesinde yayımlanan bir haber, Türkiye, İtalya, İspanya, Yunanistan’da başlayan ve durdurulamayan orman yangınlarını konu etmişti.
Avrupa Birliği’nin verilerine göre bu yılki yangınların, geçmişte karşılaşılanlara oranla daha yıkıcı olmasının nedeni Akdeniz havzasını etkisi altına alan sıcak hava dalgası.
Sıcaklıklar onlarca yıldır ölçülmediği kadar yüksek, nem son derece düşük ve orman yangınları sürpriz değil.
Görülmemiş derecede bir sıcak hava dalgasının geldiğini meteoroloji günler öncesinden bildirmişti.
* Böyle bir durumda, kolayca yanabilen kızılçam ormanlarının bulunduğu bölgelerde ek tedbirleri almak kimin işiydi?
* Başta Orman Bakanı olmak üzere yetkili kamu görevlileri böyle bir yangını öngörememişler miydi?
* Üç kiralık uçak ve eldeki helikopterlerle yangınların kontrol edilebileceğine kim karar vermişti?
Yönetim, bu soruların yanıtlarını halka vermek zorunda.
Mesela AB’nin bu işlerle ilgili görevlileri, böyle bir sıcak hava dalgasının büyük yıkıma yol açacak yangınlara neden olabileceğini 2017 yılında çıkan yangınlardan sonra öngörmüşler.
Bu amaçla kurulan rescEU isimli kuruluşa, 2020 yılına kadar her yıl 136 milyon Euro bütçe ayrıldı ve en son model yangın söndürme uçaklarından oluşan bir filo oluşturuldu.
Peki, Türkiye’nin yöneticileri bunu niye öngöremediler?
Paramız mı yoktu, aklımız mı?
Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, THK’nın elindeki CL – 215 uçaklarının “antika” olduğunu ve bakanlığının mensuplarının bu uçakları istemediğini tekrarlayıp duruyor.
Oysa “antika” dediği o uçakların aynıları şu anda İspanya, Yunanistan, Kanada ve ABD’de yangın ile mücadelede etkili olarak kullanılıyor.
Bu uçakların artık üretilmemesinin nedeni bir üst modelinin üretimine geçilmiş olması ki AB’nin Türkiye’ye gönderdiği üç uçak da bu yeni nesil uçaklardan.
CL – 415, 6 bin litre su taşıyor, 10 dakikada yeniden doldurulup, havalanabiliyor.
Bir adet CL – 415 yangın söndürme uçağının fiyatı, donanımına göre 30 ile 40 milyon ABD Doları arasında değişiyor.
Erdoğan rejiminin sadece gösterişe harcadığı parayla 50 – 60 uçaklık dev bir filo kurulabilirdi.
Hiç kullanamayacağımızı en başından beri bildiğimiz S – 400’ler için yarısı peşin 2,5 milyar dolar ödeyebilen bir devlet bunu kolaylıkla yapabilirdi.
Gerçi o kadarına da gerek yoktu, doğru konuşlanmış 10 uçak, doğru bir kriz yönetimiyle bütün yangınları büyümeden söndürebilirdi.
THK’nın uçakları niye hangarlarda bekledi?
Niye sadece üç uçak kiralandı?
Niye orman yangınlarıyla mücadele gücü tek bir merkezden kontrol ve koordine edilemiyor?
Her şey apaçık ortada.
Türkiye’nin etkin orman yangınlarıyla mücadele planının ve donanımının olmamasının nedenleri, yöneticilerimizin beceriksizliği, öngörüsüzlüğü, bilgiye değer vermemesi, akılsızlıkları!
Bütçe yokluğu filan hiç değil
* * *
“Kasıtsız cinayet” soruşturması
Devletimizin yöneticilerinin açıklamalarına bakılırsa, orman yangınları ile ilgili soruşturma “sonu nereye varırsa varsın çok yönlü” olarak sürüyor ve ormanları yakanları yakalayabilirlerse çok fena yapacaklar.
Bizde soruşturmalar hakkında açıklama yapan yetkililer, soruşturmaların “çok yönlü” sürdürüleceğini özellikle vurgularlar ama bugüne kadar soruşturmaların “çok yönlü” yapıldığı da görülmemiştir.
Soruşturmayı yapanlar, kararlarını baştan verirler ve soruşturma o kararı haklı çıkarmak için aslında “tek yönlü” olarak yürütülür.
Çünkü gerçek bir “çok yönlü soruşturma”, kamu yöneticilerinin ihmal, cehalet ve yeteneksizliklerini de ortaya koyacağı için Türk kamu yönetimi sisteminde yeri olmayan bir şeydir.
Hatırlarsınız Temmuz ayının son haftasına girilirken Batı Avrupa’yı yerle bir eden bir sel felaketi yaşandı. Sadece Belçika’da 38 kişi sel sularına kapılarak öldü.
Belçika’nın Liege kenti savcılık ofisinden yapılan açıklamaya göre “yetkililerin ihmallerinin araştırılması amacıyla kasıtsız cinayet soruşturması” başlatıldı.
Savcılık, “öngörüsüzlük ve yetersiz önlem kaynaklı kasıtsız cinayetlerden kimin sorumlu olduğunu” soruşturuyor.
Öte yandan sellerin araştırılması için bir parlamento komisyonu da kuruluyor.
Bizde ikisinin de olmayacağını biliyoruz; ne savcılık işin bu boyutuyla ilgilenecek ne de başkanlık sistemiyle birlikte varlık nedenini tümüyle kaybetmiş görünen TBMM’de iktidar koalisyonu böyle bir komisyonun kurulup, çalışmasının yolunu açacak.
Onun için böyle felaketleri sıkça yaşamaya devam edeceğiz.
Medeniyet, başa gelen felaketlerden dersler çıkarmakla da ilgilidir.
Felakete neden olan ihmaller, öngörüsüzlükler, cehalet ve beceriksizlik etkin bir soruşturmayla ortaya çıkarılmazsa, yenilerinin gerçekleşmesinin önüne nasıl geçilebilir?
* * *
Yangından sonra ilk yapılacak iş
Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Nagehan Alçı’nın sorularını yanıtlarken şunu söyledi:
“Bir yandan orman yangınlarını söndürmeye diğer yandan yerleşim yerlerine yetişmeye çalışıyoruz. Tablo hiç kolay değil. Yerleşim yerlerinde belediyeler ellerinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorlar ancak itfaiye teşkilatları böyle bir felakete göre yapılandırılmamış maalesef. Bu konuyu derhal ele alıp itfaiyelerin kapasiteleri ve konumlarını elden geçirmemiz şart.”
Okurken “derhal ele alınması gereken ilk şey bizzat sizsiniz bayım” diye aklımdan geçirdim.
Bu iş bittiğinde ilk hesap vermesi gereken kişi olarak “görevden affını” isteyecek mi, merak ediyorum.
Son yangınlar da gösterdi ki Türkiye’nin, orman yangınlarıyla mücadele konusundaki zaafları sadece başındaki yöneticinin yetersiz olması değil.
Yangın yerlerinden gelen görüntüler gösteriyor ki vatandaşlar, ellerinden gelen her yolla yangını söndürmeye çalışan ekiplere yardım etmeye çalışıyorlar.
İnsan zincirleri oluşturulmuş, hortum, kovalarla su elden ele geçiriliyor.
Kimisi bulduğu kazma kürekle bir şeyler yapmaya çalışıyor.
İnsanlarımız fedakarlar ama her şey rastgele ve spontane.
Oysa bu boyutta bir felaketle mücadelede daha organize ve bir emir – komuta zinciri içinde hareket edecek insan gücü gerekliydi.
O imkân ve kabiliyet de Türkiye’de sadece Silahlı Kuvvetlerde var.
Eskiden bu tür büyük yangınlarda şunu görürdük: Eğirdir’den komando taburu gelir, yangınla mücadele eden ekiplere insan gücü desteği verirdi.
Emir komuta zinciri içinde, daha disiplinle çalışacak insan gücü, kuşkusuz ki oraya buraya çaresizce koşturan sivil vatandaşlardan daha etkiyi olabilirdi.
Bu yangında orduyu, “iki çıkarma gemisiyle vatandaşı tahliye etmek” ve dozerle ormanda yol açmaya çalışmak dışında gören oldu mu?
Benim takip ettiğim haberlerde bu konuyla ilgili bilgi hiç yoktu.
İnternetten araştırdım, Yunanistan Hava Kuvvetleri’nin envanterinde CL – 415 yangın söndürme uçakları görülüyor.
Türk Hava Kuvvetleri’nin elinde, askeri gereklilikler için yangın söndürme uçağı yok muydu, merak ettim.