TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, seçim sonuçlarının belli olmasının hemen ardından milletvekillerine bir iftar yemeği verdi ve "yeni Anayasa ve yeni TBMM İç Tüzüğü" çağrısı yaptı.
Anayasa değişikliğinin Türkiye'nin demokratik standardının yükseltilmesi için bir zorunluluk olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "aynen 1921 Anayasası'nda olduğu gibi Türkiye'nin katılımcı, güçlü bir anayasa yapma imkânı bu Meclis'te vardır" dedi.
Kurtulmuş, 1921 Anayasası'nın neresinin "demokratik ve katılımcı" olduğunu zannediyor, bunu bilmiyorum.
Bilebilmeme de olanak yok.
1921 Anayasası da tıpkı bugünkü Anayasa gibi kuvvetler ayrılığı yerine "kuvvetler birliğini" gözeten bir Anayasa idi. Aralarındaki fark birincisinde gücün sahibi Büyük Millet Meclisi idi, ikincisinde Cumhurbaşkanı.
Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir Anayasa'dan nasıl bir demokrasi çıkmasını beklediklerini anlamak zor.
Sanırım dillerinin altındaki bakla esasen 1921 Anayasası ile Meclis'e verilen "Ahkâm – ı şer'iyenin tenfizi" görevini yeniden Anayasa'ya sokmak.
Anayasa'nın "değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" hükümleri dururken bunu başarabilirler mi, bilemiyorum.
Çizgi: Tan Oral
Kurtulmuş'un ardından benzeri bir açıklama AKP Sözcüsü Ömer Çelik'ten geldi.
Çelik, seçim sonuçlarını değerlendirdikleri toplantının ardından yaptığı açıklamada Anayasa değişikliğinden söz ederek "Sistemde aksayan yerlerin düzeltilmesi bakımından reformlar yapılacak. Yeni Anayasa, gelecek nesillere borcumuzdur, bununla ilgili çalışmalar yapılacak" dedi.
Öyle görünüyor ki AKP, sandıkta kaybettiğini "reform" görüntüsü altında geri kazanmanın telaşına düşmüş.
Güçler ayrılığını sağlayacak, demokratik bir Anayasa'nın yapılmasına elbette kimsenin itirazı olmaz.
Ama bunun için önce demokrat olmak gerekiyor.
İşe Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ile ilgili AİHM ve AYM kararlarını uygulamakla başlayabilirler mesela.
* * *
Suçlu bulundu: Kibirli AKP'liler
Partide üst yönetim kademesinden birilerinin kellesi de gidecektir ki seçimin kaybedilmesinin sorumluluğu Erdoğan'ın üzerine kalmasın |
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genel merkezinde Merkez Yürütme Kurulu toplantısının ardından konuştu.
Bizim toplumsal kültürümüzde "özeleştiri" diye bir şey yok. Zaten "kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz" diye bir atasözümüz bile var.
Nitekim Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinde seçim sonuçlarını değerlendirildiği toplantıda, kendisinden başka herkesi suçladı.
"Ya hatalarımızı görüp kendimizi düzeltiriz ya da ağır bedeller öderiz" dedi ama hatanın kendisinde olmadığını da şöyle vurguladı:
"Kim olursa olsun hiç kimsenin 22 yıllık birikimi, 22 senelik zorlu bir mücadeleyi heba ve heder etmesine izin veremeyiz, buna müsaade etmeyeceğiz."
Parti toplantısından sonra yapılan açıklamada Erdoğan'ın "kibir hastalığına" dikkat çektiği vurgulanıyor ve bir siyasi partinin en büyük düşmanının vatandaşla arasına duvar örmek olduğu belirtiliyordu.
Nedense daha sonra açıklamadaki bu bölüm çıkarıldı.
Birileri "kibir hastalığından" söz edilmesine alınmış olmalı.
Ya da 100 küsur araçlı konvoylarla, trafiğe kapatılmış yollardan gelip geçen Cumhurbaşkanı'nın "vatandaşla arasına duvar örmekten" söz etmesi mi uygun bulunmadı acaba, bilemiyorum.
Seçimin hemen ardından yaptığım değerlendirmede şunu yazmıştım:
"Bugün ve yarın için erken ama hafta ortasından itibaren AKP medyasını takip edenler görecekler ki seçimin kaybedilmesinin birçok sorumlusu bulunacak ve bunlar arasında hiçbiri Recep Tayyip Erdoğan olmayacak."
Nitekim böyle de oldu.
Şimdi partide üst yönetim kademesinden birilerinin kellesi de gidecektir ki seçimin kaybedilmesinin sorumluluğu Erdoğan'ın üzerine kalmasın.
Çünkü Erdoğan bu partinin seçimi kaybetmesinin nasıl tek sorumlusuysa, aldığı oyun da tek gerçek sahibi.
Şimdilik getirdiği, götürdüğünden fazla gibi görünüyor ama partinin bir şahıs partisine dönüşmesinin yol açtığı yıkım bu nedenle görünmeyecek ve her seçimde bu erimenin daha da büyük olacağını göreceğiz.
Not: Bir seyahat nedeniyle yazılarıma iki hafta ara vereceğim. Dönüşte tekrar buluşmak dileğiyle, mutlu bir bayram diliyorum.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|