Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel’in sözlerini aktarıyorum:
"Biz vatandaş olarak alınan tedbirlere riayet ettiğimiz zaman 2 – 3 hafta içerisinde bir kırılma noktası göreceğiz ve bu pik yatay bir plato çizmeye başlayacak, o zaman biz aldığımız tedbirlerin de yerinde olduğunu görmüş olacağız. Ama bu tedbirlere uymazsak da o zaman bu pik seviyeye ulaşmamız daha uzun sürecek ve daha çok vakamız olacak. O nedenle vatandaşlardan tekrar rica ediyoruz. Mutlaka alınan bu tedbirlere uymaları, evde kalabilecek olanların evde kalması gerekiyor."
Prof. Dr. Yamanel’in ne demek istediği çok açık: Eğer izolasyon ve karantina kuralları ile sosyal hareketliliğin kısıtlanmasına kesinlikle uyarsak Nisan ayının sonunda en yüksek noktaya ulaşacağız.
Bunu başarabilirsek de Mayıs ayının sonuna doğru eskisi kadar olmasa bile hayatlarımızda normalleşmeye dönük bir süreç başlayacak.
Bilim Kurulu üyesinin sözleri ve dünyada yaşanan pratik bize bu süreleri gösteriyor.
Kilit mesele bu: Çok test yaparak hastalık taşıyanları tespit edip, onları hastanede izole edeceğiz. Bu hastalarla temas halinde olanları evlerinde karantinaya alacağız. Bu süreç içinde bulaşma ve yayılmayı durdurmak için de sosyal mesafe kuralına mutlak surette uyacağız.
Yine bilim insanlarının açıklamalarından anlıyoruz ki hastalığı yayanlar arasında hiç belirti göstermeyen ve bu nedenle kendisine test yapılmasına gerek duyulmayanlar bile var. Ve yine biliyoruz ki sosyal mesafeye gönüllü uymak konusunda çok da hevesli bir toplum değiliz.
Öte yandan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, hastalığın en yaygın olduğu ilçeleri de açıkladı.
Görüyoruz ki bu semtler, çalışmak ve hayatlarını sürdürmek için her gün sokağa çıkması gereken dar gelirli insanlarımızın yaşadığı semtler.
Sosyal hareketlilik durdurulamadıkça, hastalık yayılmaya devam ediyor.
Çare tek: İstanbul başta olmak üzere, hastalığın merkez üssü durumunda olan illerde katı sokağa çıkma yasağı uygulamak.
Ama hükümetimiz bunu istemiyor. "Üretim durmasın" diyor.
Kritik sektörlerde, işçilerin sağlığını tehlikeye atmadan üretimi sürdürebilmenin yollarını bulmak zor değil.
Kritik olmayanları da tatil eder, işçinin ücretini, işverenin zararını karşılarsanız ki bu üç ayı bulmayacak bir harcama, bu işi çözebilirsiniz.
Bir an önce bu kararı almazsanız, bu işin pik noktasını bulacağı tarih ileriye kayacak. Hayatımızın normalleşmesi için bu kez Haziran sonunu bile beklememiz gerekebilecek.
Bin odalı Saray’da, memlekette ne olduğunu takip eden kimse yok mu?
Çizim: Selçuk Demirel
* * *
Uzağı görmek böyle olur
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 30 Mart günü yaptığı yazılı açıklamada şunu söylemişti:
"Tehlikeyi ağırdan almıyorum. Ama mesela cinayet, mesela doğal afetler ve trafik kazalarında hayatlarını kaybeden insanlarımızın sayısı ile Covid-19’dan vefat edenleri mukayese edersek bir kaşık suda estirilen fırtınayı da fazla zahmete girmeden teşhis edebiliriz. 2018’de her gün ortalama 3 bin 368 trafik kazası meydana gelmiş. Her gün ortalama 20 kişi trafik kazalarında can vermiş. O zaman Covid-19 salgınındaki karamsarlık neyin nesidir?"
Bahçeli, bundan bir hafta sonra, 7 Nisan’da attığı bir tweet mesajında da şunu söyledi:
"Covid-19 salgını dünyaya bulaşmakla kalmamış, insanlık değerlerinin yekpare hatırlanıp kuvveden fiile çıkışını da tetiklemiştir. Hakikaten dünya asla eski dünya olmayacaktır. Yeni tip Koronavirüs'ten önceki hayatla, sonraki hayat; geçmişteki alışkanlıklarla muhatap kalacağımız yeni dönem hem içerik, hem ilerleyiş, hem de irade bakımından benzerlik taşımayacaktır."
* * *
Esnafın ve çalışanın derdi kimin umurunda?
Devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı, 3 Nisan günü Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) bir açıklamasını haberleştirdi.
Buna göre karantinaya alınan ve idari kararlarla sayaç okumalarının durdurulduğu ve sosyal mesafe kuralı nedeniyle sayaç okumasının yapılamayacağı hallerde "son 2 yılın ilgili ayına ait tüketim ortalamaları üzerinden kıyasen faturalandırma yapılacak."
Bu duruma doğal olarak esnaf ve sanatkârlar tepki gösterdi.
Şimdi EPDK’nın buna verdiği yanıta bakın:
"Kapalı iş yerleri için kıyasen fatura söz konusu olmayacak. Kıyasen fatura uygulaması belli bölgeler ve belli bir süre için geçerli olacaktır. Hiç kimse mağdur edilmeyecektir."
İlk açıklamadan anladığıma göre "belli bölgeler" denilen yerler "karantinaya alınan ve sayaç okunması yasaklanan ya da sosyal mesafe nedeniyle sayaç okunamayan yerler" olmalı.
İyi de karantina altındaki yerlerde esnaf zaten dükkanını, iş yerini nasıl açacak? Nasıl iş yapacak?
Sayaç okumanın bile yasaklandığı yerlerde, esnaf ve sanatkar iş görebilecek mi?
Bu tür yerlerdeki sayaç okumalarını iki – üç ay ertelemek ve esnafı kıyasen kesilmiş faturayı ödemeye mecbur etmemek, daha doğru olmaz mı?
Bir de şu var tabii, Sağlık Bakanı yanıtlasın!
Sayaç okuma görevlilerinin korunması amacıyla, sosyal mesafenin korunamadığı yerlerde sayaç okunmaması normal.
Peki sağlık gerekçesiyle sayaçların bile okunamadığı işyerlerinde çalışanların canı yok mu, onlar insan değil mi, virüs onlara bulaşmayacak mı?