Ankara’daki Kara Harp Okulu'nun mezuniyet töreninde yeni kuşandıkları kılıçlarla yemin eden teğmenler
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üstünden bir hafta geçtikten sonra Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yeni mezun teğmenlerin kılıç çatarak ettikleri subay yemininin farkına vardı.
Neden bir hafta bekledi sorusunun yanıtı belli ki önümüzdeki birkaç gün üzerinde havan dövmek için bir vesile olacak.
Bizim memleketin en sevilen sporu budur; yellen yellen ipe diz!
Bu bir fıkra olsaydı; boyunun uzunluğundan bahisle kulağından giren yemin seslerinin çekiç, örs, üzengi kemiklerinden ancak intikal ederek duyma işleminin gerçekleşebildiğinden söz ederdik ama bu çok saçma olur.
Cumhurbaşkanı da hepimiz gibi o gün bu yemini duydu, görüntülerini izledi.
Bir hafta boyunca da sesini çıkarmadı.
Ki kendisi heyecanlı bir zat biliyorsunuz, dilinin ucuna geleni en yüksek sesle söyleyebilmek gibi bir özelliği var.
Ve hatırlarsınız bu yemin ile ilgili olarak bazı çevrelerden gelen eleştirileri AKP Sözcüsü Ömer Çelik şöyle yanıtlamıştı:
“Türk Silahlı Kuvvetlerimiz yeni mezunlarını vermiştir. Bu gençler, Türkiye’nin geleceği için yetiştirilmiştir. ‘Hükümete kılıç çekti’ diyenler vesayeti diriltmek istiyor. TSK’nın geleceği için yetiştirilmiş teğmenlere hakaret kabul edilemez.”
Ömer Bey, buradan nasıl geri manevra yapacak tabii orası onun sorunu.
AKP yetkililerine ve kendilerine gazeteci süsü veren tiplere önerim şudur ki, böyle konularda bizzat Erdoğan’dan bir şey duymadan, konuşmayın, yazmayın.
O günlerde Çelik’in böyle konuşmasının nedeni Cumhurbaşkanı’ndan aksi yönde bir işaret almamış olmasıydı.
Ne oldu da Cumhurbaşkanı, aradan geçen bir haftadan sonra parlayıverdi?
Teğmenlere “bu kılıçları kime çekiyorsun” diye sorduğu konuşmasında bu sorunun olası yanıtını oluşturan bir cümle daha var:
“İmam hatipler, cihat meydanı boş kalmasın diye var.”
Bir taraftan “cihatçılık” oynarken, diğer taraftan teğmenler üzerinden “demokratlık” gösterisi!
Böyle yaparak Sisi’ye ender görülür bir devlet protokolü uygulamış olmasını örtbas edeceği kanısında.
Pul olmuş parayı unutturabileceğini, geçim sıkıntısı çeken insanları oyalayabileceğini zannediyor.
Eski bir “maymuna bak” oyunu.
Bu oyuna kendisini kaptıran olur mu derseniz mutlaka olur: Her iki tarafta da bu oyunu oynamaya hevesli çok insan var.
İşe yarar mı, bir seçim daha kazandırır mı derseniz, falcı değilim ama şunu biliyorum: Erdoğan’ın dağarcığında başka politika yok.
Tek bildiği bu.
* * *
İkisinin adı yok!
Yaptığı şey, insanları kılık kıyafetlerine, isimlerine, verdiği oya, yaşadıkları mahallelere göre kategorize edenlerin yaptığından hiç farklı değil. Ve çok ayıp!
|
Solda Hava Harp Okulu devre birincisi İkra Kuyumcu, sol üstte Kara Harp Okulu devre birincisi Ebru Eroğlu ve sol altta Deniz Harp Okulu devre birincisi Şeyda Yıldırım
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İmam Hatipliler Kurultayı’nda konuşurken, Harp Okulları’nın bu yılki birincilerinin kadın öğrenciler olduğuna da dikkat çekti ve şunu söyledi:
“Üç tane birinci olan kızımız var. Bu kızlarımızdan birinin ismi İkra. Üç kardeş, adı İkra. Manisalı ve birinci oldu. Diğer ikisi, onlar da birer Anadolu yavrusu.”
Üç birinciden niye birisinin adını, kaç kardeş olduklarını, nereli olduğunu söyledi de diğer ikisini “birer Anadolu yavrusu” diye geçiştirdi?
Sorunun yanıtı çok açık: Adı İkra olduğu için.
İkra, Arapça “oku” demek. Alak Suresi’nin ilk beş ayeti Hazreti Muhammet’e gelen vahyin başlangıcını oluşturuyor ve “İkra” kelimesi ile başlıyor.
Cumhurbaşkanı’nın, İkra Teğmen’in adını söyleyip, diğerlerini pas geçmesinin nedeni bu isme atfettiği anlamda yatıyor.
Bu isme bakıyor ve muhafazakâr bir ailenin izlerini buluyor.
Kim bilir, belki öyleler belki de değil ve konuyla bunun ne alakası var?
Yaptığı şey, insanları kılık kıyafetlerine, isimlerine, verdiği oya, yaşadıkları mahallelere göre kategorize edenlerin yaptığından hiç farklı değil.
Ve çok ayıp!
* * *
Yaşadığımız “darbe” ortamı
Bugünün Türkiye’sinde Anayasal düzene karşı bir örgütlü kalkışmadan söz edeceksek bakmamız gereken yer kışla değil, yargı. Anayasa’yı yok sayan, tanımayan, kendisini Meclis’ten de üstün gören bir yargı var
|
Asker ve polis, mutlak disiplinin tartışmasız sürdürülmesi gereken kurumlardır.
Söz konusu yemin, KHO Komutanlığının bilgisi ve izni dışında yapıldıysa, bir disiplin suçu oluşmuş demektir.
TSK’nın liyakate dayalı terfi düzeni bozulduğundan beni “disiplin” konusunda eskisi gibi olmadığını, gevşediğini düşünmemizi gerektiren çok örnek var.
Ancak her disiplinsizlik “darbecilik” değildir.
Mesela Erdoğan’ın ana muhalefet liderini ağır eleştirdiği konuşmayı alkışlayan generaller, askerin siyaset dışı kalması konusunda disiplinsizlik yapmışlardır ama yaptıkları darbecilik değildir.
Daha sınıf okuluna bile gitmemiş, kıtaya çıkmamış, yeni mezun teğmenlerin bir yemin ederek ileride darbeci olabileceklerini düşünüyorsanız, hayal gücünüz çok geniş demektir.
Öte yandan bugünün Türkiye’sinde Anayasal düzene karşı bir örgütlü kalkışmadan söz edeceksek bakmamız gereken yer kışla değil, yargı.
Anayasa’yı yok sayan, tanımayan, kendisini Meclis’ten de üstün gören bir yargı var.
Siyasette suç ortakları da olan bir örgüt gibi faaliyet gösteriyorlar.
Tıpkı Fetullahçılar’ın geçmişte yaptıkları gibi, yargı yetkisini siyasetteki suç ortaklarının koruması altında Anayasa’yı yürürlükten kaldırmak için kullanıyorlar.
Unuttukları şey bu suçta zaman aşımının ve dokunulmazlığın olmadığı.
Korkuyla hatırlamaları gereken de bu iktidarın eninde sonunda bir seçim ile devrileceği ve siyaseten korumasız kalacakları.
O günü hepimiz göreceğiz, kimse merak etmesin.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|