Önce bir hekim arkadaşımın anlattığı bir öyküyü aktaracağım.
İran – Irak savaşı sırasında Saddam Hüseyin, Kuzey Irak Kürtlerine karşı kitlesel katliama giriştiğinde çok sayıda Iraklı Kürt sığınmacı, sınırın Türkiye tarafına kaçmıştı.
Bu yoğun ve düzensiz göçün yarattığı sağlık sorunlarını incelemek üzere bölgeye gelen hekimlerden oluşan bir uluslararası gönüllü heyet, sınıra yakın köylerden birinde bir sağlık ocağına gitmiş.
Sağlık ocağında görevli hekim, halk sağlığı alanında ne tür çalışmalar yaptıklarını anlatmış. Çocuklara yönelik aşı programlarının kayıtlarını göstermiş.
Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde bile eşine ender rastlanabilecek mükemmellikteymiş kayıtların gösterdiği sonuçlar.
Heyete başkanlık eden bir Alman doktor bu başarının nasıl sağlanabildiğini sormuş.
Görevli Türk doktor “kalem aşısıyla” diye yanıtlamış.
“Her sene sonunda Vali Bey, Sağlık Müdürüne emir verir, biz de elimizdeki kayıtları istenen düzeye getirecek şekilde düzeltiriz. Kalem aşısı dediğim şey budur, kalemle yapılan bir düzeltme yani!
Bu eski olayı hatırlamama neden olan şey bu kez TÜİK’in yaptığı bir “kalem aşısı” oldu.
TÜİK, 2022 yılı gelir dağılımı verilerinde değişiklik yaparak hepimizin refahını bir kalemde arttırmayı başardı.
Bu hesaplama enflasyon rakamları gibi memur, işçi ve emekli maaşlarını etkilemiyor.
Belli ki TÜİK için “algı yaratmak” da en az maaş zamlarını düşük tutabilmek kadar önemliymiş.
Ancak gelir dağılımı verilerine yapılan bu “kalem aşısı” çıplak gerçeği değiştirmeye yetmiyor: Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde gelir dağılımı en bozuk ülke.
Ülkenin en zengin yüzde 5’i, gelirin dörtte birini alıyor. İlk yüzde 10’a baktığımızda adaletsizlik uçurumu daha da çarpıcı görünüyor: İlk yüzde 10’un gelirden aldığı pay üçte birin de üzerinde, yüzde 33,4!
Nüfusun en zengin dörtte biri, gelirin yarısından fazlasını alıyor; yüzde 54,4. Geride kalan gelir ise nüfusun dörtte üçü tarafından paylaşılıyor ama o bile kendi içinde son derece adaletsiz olarak.
Halkımızın yarısı, toplam gelirin sadece yüzde 22,8’ine ulaşabiliyor.
Yani Türkiye’de yaşayan 44 milyon 250 bin kişi, en zengin 4 milyon 250 bin kişinin gelirden aldığı pay kadar bile pay alamıyor.
AKP iktidarında gelir dağılımı her yıl daha da bozuluyor. Zengin daha zengin olurken, fakir daha da fakirleşiyor.
Bu sorunu çözebilmek, gelir dağılımını iyileştirmek zaten AKP gibi sağcı düzen partilerinin yapabileceği bir iş değil. Onların böyle bir öncelikleri yok.
Tam tersine, dini de kullanarak fakirliği kabul edilebilir bir pozisyon haline getirmek, insanları sosyal yardımlara muhtaç bırakmak gibi bir politik tercihleri var.
KKM gibi araçlarla muazzam servet transferlerini de bu nedenle elleri bile titremeden yapabiliyorlar.
Ve bu ülkenin ana muhalefet partisi “ayağa kalktın, kalmadın, aday o mu olacak, bu mu olacak” gibi konularla meşgul.
Türk, Kürt, Müslüman, ateist vs. hepsinin en temel ortak sorunu bu.
Neo liberal iktisatçıların önerileriyle çözülemeyeceği de en başından belli.
Sorunu bu hale getiren politikaların aynısını uygulayarak sorunun çözülmesini bekleyemezsiniz.
Bu sorunu nasıl çözeceğiniz, siyasi yelpazedeki yerinizi de belirliyor.
Dün Nobel Ekonomi Ödülü aldığı açıklanan iktisatçı Daron Acemoğlu, sistem tartışmasına girmeden bu eşitsizliklerin nasıl giderileceğine ilişkin sol bir bakış ortaya koyuyor.
Kimin aday olacağından daha da önemli olan konu budur.
Seçmene derli toplu bir programla bu meselenin nasıl çözülebileceğinin anlatılması gerek.
Bunu gerçekleştirmek için seçmenin karşısına kimin çıkarılacağı ise sonraki mesele.
AKP, “boykot” mu ilan etmişti?
Bu boykot, İsrail’e ya da ABD’ye ne zarar veriyor bilemiyorum ama zararın büyüğünün Türkiye’deki köylünün, işçinin, girişimcinin başına patlayacağı da çok açık |
Rize’de AKP'li belediye başkanları ve teşkilat yöneticileri disipline sevk edildi
Burger King’in Rize’deki restoran açılışına katılan AKP’li belediye başkanları ve parti yöneticileri “disipline” verilmişler.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunu yazmış:
“Rize’de boykot kapsamında olan bir işletmenin açılışına katılan belediye başkanlarımız ve teşkilat yöneticilerimiz hakkında disipline sevk kararı alınmıştır. Süreç Teşkilat Başkanlığımız tarafından takip edilmektedir.”
AKP’nin ya da Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin böyle bir boykot kararı aldığını bilmiyorduk.
Ben bunu daha çok “sivil bir girişim” zannediyordum, meğerse resmi bir yönü de varmış.
Sosyal medyada birbirini gaza getiren kişilerin, başını sonunu iyice araştırmadan böyle boykot çağrıları yapmasına bizim memlekette çok şaşırmıyoruz aslında.
Ancak bir siyasi partinin, hem de iktidardaki bir siyasi partinin bu kervana katılması çok garip.
Burger King, Amerika kökenli bir lokanta zinciri. Zincirin sahibinin Amerikalı Yahudi olması mümkün.
ABD hükümeti, topuyla tüfeğiyle, parasıyla, tüm imkanlarıyla Gazze’deki soykırımı destekler ve bir parçası olurken, bir ABD vatandaşının da bunun bir parçası olmasında da insani açıdan eleştirilecek çok şey bulsak da şaşırmayız.
Ancak bir başka gerçek de var: Türkiye’de bu lokantaları açanlar, içinde çalışanlar Türk.
Zincirin Türkiye’deki hakları bir Türk şirketine ait.
Orada satılan hamburgerin eti, Türkiye’de üretiliyor, üretenler Türk.
Ekmeği ve içine konulan her türlü gıda malzemesi, marulu, domatesi, ketçapı, hardalı, mayonezi, turşusu vs. Türkiye’de Türk köylüsü ve girişimcileri tarafından üretiliyor.
Bu boykot, İsrail’e ya da ABD’ye ne zarar veriyor bilemiyorum ama zararın büyüğünün Türkiye’deki köylünün, işçinin, girişimcinin başına patlayacağı da çok açık.
İktidar partisi de sokaktaki cahil kitleler gibi boykota katılıyorsa, vay memleketin haline.
Bir de şu tuhaflık var tabii: Hamburger yemeyerek İsrail’i cezalandıracağını zanneden partinin hükümeti, İsrail gemilerinin Türk limanlarında ikmal yapmasına, yük alıp, yük indirmesine, Azeri petrolünün Türkiye üzerinden İsrail savaş makinesine taşınmasına hiç itiraz etmiyor.
Yoksa partinin hamburger boykotuna bayraktarlık yapmasının nedeni, bu faaliyetlerini örtbas etme çabası mı?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|