01 Nisan 2019

Kazananı da, kaybedeni de çok bir seçim

MHP koalisyon içindeki konumunu güçlendirdi, seçimin bir diğer kazananı Kılıçdaroğlu

Her seçimden sonra aynı soru sorulur: Bu seçimi kim kazandı?
Konu yerel seçim olunca, kazandığını iddia edenin çok sayıda olması normaldir.
Kimisi oy oranına bakar, kimisi kazandığı belediye başkanlıkları sayısına.
31 Mart seçimi için de aynı şey geçerli olacak. Birçok kazanan var ama şunu söylemeliyim ki bu çok sayıda kazananın yanında kaybeden de çok var.

İlk sonuçlara göre AKP-MHP koalisyonunun toplam oy oranı, bir önceki genel seçime göre sadece 2 puan düştü ve bu düşüşe rağmen yüzde 50’nin üzerinde tutunmayı da başardı.
Bu, halkın AKP-MHP koalisyonuna bir güvenoyu olarak nitelenebilir.
Aynı zamanda siyasetin, kilitlendiği noktaya da işaret ediyor: Siyaset, kimlikler içine sıkıştı, bu sıkışmayı çözecek bir siyasi değişim de görünür gelecekte olmayacak gibi.

Türkiye derin bir ekonomik krizden geçiyor. Buna rağmen iktidar koalisyonunun oy kaybetmemiş olmasının nedeni budur.
Muhalefet partilerinin şimdiden cevap aramaya başlamaları gereken soruya da böylece gelmiş bulunuyoruz:

Bu siyasi kilitlenmeyi aşacak politika, bugüne kadar olduğu gibi aday isimleri üzerinden mi şekillenecek, yoksa kimlikleri yeniden tarif eden siyasi-ekonomik programlar üzerinden mi?

Bu konuyu tartışacağız.

MHP pozisyonunu güçlendirdi

AKP-MHP koalisyonu güvenoyu alırken, MHP de koalisyon içindeki konumunu güçlendirmiş oldu.
Artık tartışmasız bir gerçek var: Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına bir dönem daha seçilmek istiyorsa, MHP’ye muhtaçtır.
Bu durum, Erdoğan’ın manevra alanını siyaseten de sıkıştıran bir gerçek olarak önümüzde duracak.
Seçimden sonra Erdoğan, siyasi tutumunu sertleştirir mi, bir yumuşama beklemeli miyiz sorularının yanıtı da bu gerçeğin içinde saklı.
Erdoğan’dan “açılımcı demokratik bir tavır” beklemek artık hayaldir.
Ekonomik krizi aşmak için gerekli acı reçetelerin uygulanmasının yaratacağı toplumsal sorunlar da Erdoğan’ın sertleşmesi olasılığını arttırıyor.
Onun için, yanılmış olmayı dilemekle birlikte Türkiye’de bir siyasi bahar havası beklemiyorum.

Kılıçdaroğlu risk aldı, kazandı

Bu seçimin bir diğer kazananı da Kemal Kılıçdaroğlu.
Ciddi riskleri üstlenerek, parti içi eleştirileri göğüsleyerek seçtiği belediye başkanı adayları, CHP seçmeninin özlediği bir başarıyı yakalayabildiler.
Ankara’nın, Antalya’nın, Adana’nın, Mersin’in kazanılmış olması CHP adına önemli kazançtır.
Bu yazıyı yazdığım saatte (02:00) İstanbul seçimi ise başa baş durumdaydı ve açılmamış sandıkların bulundukları bölgeye bakılırsa, seçimi kazanacak olanın Ekrem İmamoğlu olacağını gösteriyordu.

İyi Parti için tehlike çanları

İyi Parti, bu seçimde hiç büyükşehir ve il belediyesi kazanamadı.
Bu iktidar iddiası olan bir siyasi parti için önemli bir kayıptır. Unutmayalım ki Türkiye’de siyasetin finansmanında belediye ihaleleri, belediye olanakları hala önemli bir rol oynuyor.
Bu partinin milliyetçi oylar nezdindeki rakibi MHP’nin, hem iktidarın koalisyon ortağı olarak avantajı var hem de kazandığı belediye sayısı açısından avantajlı.
4,5 yıl sonraki genel seçimler için Millet ittifakı devam edecekse bile, İyi Parti eskisi kadar güçlü bir pazarlık pozisyonuna da sahip olamayacak.

HDP de kaybetti

HDP bazı bölgelerde seçime girmeyerek muhalefet adaylarını destekledi.
Onun için aldığı oy oranına bakarak bir “yenilgi-galibiyet” değerlendirmesi yapmak kolay değil.
Ancak şunu söylemek gerekiyor ki HDP’nin, kayyuma geçen bazı belediyeleri kaybetmiş olmasına dikkat çekmek gerek.
Belli oluyor ki bu bölgelerde bir yandan PKK’nın hendek siyasetinin olumsuz etkileri, diğer yandan kayyum belediye başkanlarının hizmetlerinin yarattığı memnuniyet, HDP’nin bu kayıplarında önemli rol oynadı.
Seçim sonuçlarını bu hafta boyunca değerlendirmeye devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhurbaşkanı’ndan “öcü” masalı

Savaş davulları çalarsa, memleketin asıl dertlerinin unutulabileceğini zannediyor. Çünkü Erdoğan yönetiminin dış politikası, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarının gözetilmesi temelinde değil, iç politikada yarattığı gerilime destek olması ekseninde yürütülüyor

Nasrallah’ın adını neden anmadı?

Haniye’nin ailesini başsağlığı için arayan, “Rabb'im cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin” diye dua eden Erdoğan, Nasrallah’a niye bir rahmet dilemedi? Sorunun yanıtı biraz da Suriye iç savaşında gizli

Erdoğan’ın demokrasiyi hazmetme sorunu

Demokrasilerde vatandaşların protestolarından korkulmaz. Bu otokrasilere özgü bir ruh durumudur. Bu tür rejimler için asıl tehlike sokaktaki protestolarda değil, “içeride” fırsat bekler. Bu olayda da Erdoğan hem bir spor karşılaşmasını siyasi amaçlar için kullanmak istiyor, hem de kimse sesini çıkarmadan bu gösteriyi izlesin diye bekliyor

"
"