28 Şubat 2022

Kapıldı gidiyor, bahtının rüzgârına

Bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana, Rusya’ya sert davranılmasını istiyor. Ancak oy kullanmaya sıra gelince “o kadar da değil” diyor. Birçok başka konuda olduğu gibi bu konuda da iç tutarlılığı olan, önceden iyi düşünülüp, üzerinde tartışılarak hesaplanmış bir politikası yok.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO ve batılı ülkelerin Ukrayna’nın işgaline karşı gösterecekleri tepkinin “sıradan bir kınama cümbüşüne dönmemesini” istedi.

Erdoğan’a göre “batıcı zihniyetler, ciddi, kararlı bir duruş gösteremediler.”

Şöyle diyor:

“Hepsi Ukrayna’ya bol bol nasihat çekiyorlar. Bu nasihatle bir yere varmak mümkün değil. Atılan herhangi bir adım yok. Yoksa bol bol nasihat çekmek, bol bol kınamak, adeta Karagöz-Hacivat cümbüşüne bu işi döndürmemek gerekir. Bugüne kadar bol bol nasihat çeken Batı şu anda halen bu nasihatlerine devam ediyor. Zelensky’nin de ifadesiyle, 'Bize sadece nasihat veriyorlar. Herhangi bir destek vermiyorlar' dediği gibi bir duruş ortaya koyuyor ki bu ne dostluğa ne dayanışmaya sığmaz.”

Erdoğan, “NATO daha kararlı bir adım atmalıydı” diyor ama o kararlı adımın ne tür bir adım olduğu hakkında da net bir şey söylemiyor.

Nitekim bu sözleri söyledikten sonra katıldığı NATO zirvesinde, diğer liderlere ne dediğini tam olarak öğrenemedik.

Belli ki bu sert sözler, “batı karşıtlığı Türkiye’de prim yapıyor” düşüncesinin bir sonucu.

Şöyle ağzını doldurarak “eyyy” çekebilecek durumda değil ama geleneksel siyasal İslamcı tabanına bir selam çakma fırsatını da kaçırmıyor.

Resmi görüşü ise eleştirdiği “batılı zihniyetten” bir adım daha geride.

“Batılı zihniyet” Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasını oyladı ama Türkiye çekimser kaldı!

İlginç bir dış politika deneyimi yaşayacağız, öyle görünüyor.

Bir yandan batı karşıtı. Batı karşıtı olmakla birlikte, NATO’nun kararlı adımlar atmasını istiyor.

Bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana, Rusya’ya sert davranılmasını istiyor. Ancak oy kullanmaya sıra gelince “o kadar da değil” diyor.

Birçok başka konuda olduğu gibi bu konuda da iç tutarlılığı olan, önceden iyi düşünülüp, üzerinde tartışılarak hesaplanmış bir politikası yok.

Çevresi, konuları en iyi bilenlerle değil, en sadık olup, ses çıkarmayacak, sadece baş sallayacaklarla dolu ve kendi müktesebatı da o bilgi eksikliğini giderecek durumda değil.

Yani Türkiye, bir kez daha “hakkımızda hayırlısı olsun inşallah” politikası izleyecek.

Rüzgârın önünde bir o yana, bir bu yana savrulacağız. İnşallah sonu iyi olur diyelim biz de!

***

“Kararlı adım” 3. Dünya Savaşı mı?

NATO, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi “daha kararlı bir adım atsaydı” bunun olası sonuçları ne olabilirdi?

Sonuçları tahmin edebilmek için “daha kararlı adımların” neler olabileceğini bilmek gerekiyor ancak onları da Erdoğan bizimle paylaşmadı.

Ben şahsen bu “kararlı adım” dediği şeyin ne olabileceğini kendisinin de düşünmediğinden eminim.

Bu konuda net bir fikri olsaydı, bunu zaten Cuma namazından çıkarken cami avlusunda açıklamazdı.

Bir NATO üyesi ülkenin Cumhurbaşkanı olarak, NATO üyesi ülkelerin liderlerini bu kararlı adımları atmaya ikna etmeye çalışır, bu amaçla arkasına kamuoyunu almak için de herkesin anlayabileceği açıklıkla politikasını anlatırdı.

Bunların hiçbiri olmadı, bunu biliyoruz.

Bu konuda o kadar öngörüsüzdü ki savaşa iki gün kala kalkıp Afrika ülkeleri gezisine çıktı.

“Daha kararlı adımlar politikasını” müttefiklerine kabul ettirmek için gerekli en hayati iki günü Afrika’da boşa harcadı.

Bu konudaki “en kararlı adım” NATO’nun Ukrayna’nın sınır güvenliğini garanti etmesi olabilirdi ki bunun en olası sonucu Ukrayna’yı yutmaya ahdetmiş bir Rusya ile savaşa tutuşmak olabilirdi.

Rusya, bu süreci Ukrayna’nın NATO üyesi olacağı ve NATO füzelerinin Rusya’nın karnına yerleştirileceği teziyle başlatmamış mıydı?

Bunun kendisi için bir hayat memat meselesi olduğunu Putin bizzat söylemişti, hatırlarsınız.

Erdoğan’ın üçüncü dünya savaşı isteyeceğine her halde hiçbirimiz ihtimal vermiyoruzdur.

Böyle bir savaşta NATO’nun kanat ülkesi olarak ateşe en yakın noktada bulunduğumuzu Erdoğan bile biliyor olmalı.

Putin de “batılı zihniyetin” böyle bir savaşı göze alamayacağını bildiği için sürekli bu ileri adımları atıp duruyor zaten.

Bir tarafta kendi halklarına, kamuoylarına hesap vermek durumunda olan batılı liderler, diğer tarafta kimseye hesap vermeyen, ülkesinde sesi çıkanı şiddetle bastıran Putin.

Sonucun böyle olacağını öngörebilmek için strateji dehası filan olmak da gerekmiyordu zaten.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"