17 Mayıs 2021

İtle yatan, bitle kalkar

Bu atasözünü, mafya ile arasına mesafe koyamayan iktidar koalisyonunun kulağına küpe olması için hatırlatıyorum. Süleyman Soylu, istediği kadar hakaretler savursun, mafya reisine polis koruması verdiği gerçeğini saklayamaz

Sedat Peker'in, rejimin muteber mafya lideri olduğu günlerde "resmi polis koruması" altında olduğunun belgeleri ortaya çıktı.

Oda TV'nin yayımladığı polis yazışmalarından da anlıyoruz ki koruma kararı 2015 yılına kadar gidiyor.

Sedat Peker, organize suç örgütü yöneticisi olduğu için mahkûm olmuş birisi.

Ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün en son Antalya'da gerçekleştirdiği KOM toplantısına sunulan raporda da belirtildiği gibi hapisten çıktıktan sonra da aktif bir çete reisi olduğunu polis biliyor.

Tolga Şardan'ın T24'te yayınladığı bu rapora göre polis, Peker'in kaç adamı olduğunu bile biliyor.

Peker'in asker sayısı 253!

253 kişiyi bir arada tutabilmek için bu suç örgütünün bazı faaliyetler içinde olması gerekiyor.

Peker, rejim tarafından "muteber iş adamı" muamelesi de görse herhalde bu kadar adamı "uslu durmaları için" beslemiyordu!

Bu adamın nasıl olup da polis tarafından korunduğu sorusunu yanıtlaması gereken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise yanıt vermek yerine gazetecilere, siyasi parti yöneticilerine hakaretler savuruyor.

Niye doğru düzgün gibi yanıt vermiyor da hakaret ediyor derseniz, bir tek neden var: Çünkü verebilecek meşru bir yanıtı yok!

Asıl soruyu yanıtlamak için söyleyeceği her şeyin ileride aleyhine delil olarak kullanılacağı da kesin çünkü belli ki aralarına mafya ile mesafe koyamamışlar.

İçişleri Bakanı'nın bilgisi ve onayı olmadan, Sedat Peker gibi bir kişiye polis korumasının verilebileceğine inanıyor musunuz?

Öyle görünüyor ki iktidar koalisyonu, çalışacağı mafya rejisi tercihini bilmediğimiz bir nedenle değiştirdi, tercih edileni af ilan ederek hapishaneden çıkardı; gözden çıkarılan da aldığı bir işaret üzerine yurtdışına kaçtı, kendisini video işine verdi.

Rejimin, çalışmasına izin verdiği mafya grubunu neden değiştirme ihtiyacını duyduğunu şimdilik bilmiyoruz.

Ama unutmayın ki devlette hiç bir bilgi kaybolmaz, nasıl olsa bunun nedeni de ortaya çıkar.

Mafyayı, muhalefeti sindirmek için bir araç olarak kullanabileceğini zannetmek, siyaseten gücü tükenmekte olan iktidarlara özgü bir davranıştır.

Bir atasözü hatırlatayım: İtle yatan, bitle kalkar!

* * *

Siyasi irade olmadan mümkün değil

Yukarıda sözünü ettiğim polis raporuna göre Türkiye'de mafya, 30 ayrı grup halinde 3 bin 211 asker ile faaliyet gösteriyor.

Bu rapora göre Alâaddin Çakıcı 428 adamıyla açık ara ilk sırada. Onu 257 adamıyla Sedat Şahin, 253 adamıyla Sedat Peker izliyor.

Burhanettin Saral'ın 247 adamıyla dördüncü olduğu listede, Ankaralı Kürt Ahmet lakabıyla tanınan Ahmet Turgut 239 adamıyla beşinci, İzmir'de FETÖ Borsası olaylarında da adını duyduğumuz, Arjantin'de tutuklu olan Serkan Kurtuluş 207 adamıyla altıncı. Galip Öztürk'ün 158, Ahmet Tekin Baykal'ın 124, Ümit Saral'ın 102, Fırat Delibaş'ın 102, Mehmet Sena Söylemez'in 98, Ayvaz Korkmaz'ın 93, Menderes Kutlu'nun 93, Nuri Ergin'in 85, Cemal Sincar'ın 82, Mehmet Hadi Özcan'ın 68, Şeniz Dervişoğlu'nun 61, Kürşat Yılmaz'ın 58, Hüseyin Kol'un 56, Savaş Kibar'ın 53, Yaşar Öz'ün 47, Kasım Gençyılmaz'ın 44, Ramazan Özarslan'ın 44, Mehmet Şirin Aksoy'un 43, Selahattin Yılmaz'ın 40, Oğuz Korukır'ın 39, Mehmet Köymen'in 33, Mehmet Fatih Bucak'ın 28, Ali Yasak'ın 20 ve Nihat Özbir'in 9 askeri var.

Gördüğünüz gibi Emniyet KOM Dairesi titiz bir çalışma yapmış, hangi reis, kaç kişiyle faaliyet gösteriyor tespit etmiş.

Kuşku duymayın ki tek tek bu adamların da isimlerine vakıf olmuşlardır, hatta aralarındaki hiyerarşiyi bile çözmüşlerdir.

Yani iş sadece polis faaliyetine kalsa ve polis, suç ile mücadele konusunda teşvik edilse ya da engellenmese bütün bu ağ çok kısa sürede çözülür, dosyalar savcının önüne konulur.

Peki nasıl oluyor da kimin kaç adamı olduğuna kadar her ayrıntıyı bilen polis, bu örgütlerin faaliyetlerine engel olamıyor derseniz, yanıtı şu: Siyaset!

Bu tür suçlarla mücadele için polisin, ciddi sayıda insan kaynağı ve araç gereç kullanması gerekir ve bu olanağı sağlayacak, polisin önünü açacak olan da siyasi iktidardır.

Siyasi iktidarın şu ya da bu mensubu polis, savcı ya da hakimler üzerinde siyasetin gücünü kullanmaya başladığında, bu mücadele aksar.

Siyasi otorite, bu tür suçlara göz açtırılmaması emrini verdiğinde polis başka türlü hareket eder, siyasi otorite bu suç örgütleri arasında ayrımcılığa başladığında başka türlü!

Polisin yakaladığı uyuşturucu baronunun, eski AKP'li milletvekili Burhan Kuzu'nun araya girmesiyle salıverildiği örneği hafızalarımızda taze.

Mafya ile kayıtsız koşulsuz etkin mücadele için önce siyasi irade gerekir!

O siyasi iradeyi, mafya yöneticilerini hapisten çıkarmak için kullanmamak gerekir.

* * *

Kul hakkı yemeden önce iki kere düşün

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pandemi sürecinde vatandaşlara çok büyük yardımlar yaptıklarını söyledikten sonra "buna rağmen sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı, kendisine göre inançlı bir Müslüman olduğu için kul hakkı konusunda helallik istemesini anlayabiliyoruz.

Çünkü kul haklarına ilişkin dini hükümler, esasen Allah'ın koyduğu hükümler olduğu için bunları da "hukükullah" içinde kabul etmek gerekir.

Ve şunu söylemeliyim ki AKP iktidarı süresince o kadar çok kul hakkı yendi ki bunun hesabını nasıl vermeyi düşünüyorlar? Allah düşman başına vermesin!

Diyanet'in İslam Ansiklopedisi, "kul hakkı" kavramını şöyle açıklıyor:

"Kul hakları ise genellikle insanların canları, bedenleri, ırz ve namusları, mânevî şahsiyetleri, makam ve mevkileri, dinî inanç ve yaşayışları gibi konulardaki kişilik haklarıyla mallarına ve aile fertlerine ilişkin haklarından oluşmakta ve bunlara yönelik olarak yapılan kötülükler, verilen zararlar kul haklarına tecavüz sayılmakta, bu tecavüz de "mazlime" ve bunun çoğulu olan "mezâlim" kelimeleriyle ifade edilmektedir. Belli bir kişiye verilen zararlar yanında zimmet, irtikâp, karaborsacılık, fitne, idarî baskı ve zulüm gibi ammenin maddî ve mânevî haklarına ve menfaatlerine, huzur, güvenlik ve refahına zarar verme sonucunu doğuran her türlü faaliyet de çeşitli âyet ve hadislerle diğer İslâmî kaynaklarda kul hakkına tecavüz sayılıp yasaklanmıştır."

Buna göre Erdoğan, bana da şahsen zarar vermiş olduğu, işten atılmam için bizzat faaliyet gösterdiği için kul hakkımı yemiş bulunuyor.

Allah'ın işine karışılmaz ama siyasi görüş ayrılıklarımız nedeniyle bana böyle bir zarar vermiş olmasını, ben helal etmezsem Allah'ın da affetmeyeceğini düşünüyorum.

Helal edip etmemeye henüz karar vermedim, ben daha uzun yaşarsam buna cenaze namazı kılındıktan sonra, imam sorduğunda karar vereceğim. Ben daha önce ölürsem, davam divana kalır, ne yapacağımıza artık orada bakarız!

Erdoğan ve siyasette birlikte yol aldığı arkadaşlarının böyle helallik istemeleri gereken yüz binlerce kişi var.

KPSS sorularını çalanlara göz yumduğu için mağdur olup işe giremeyenlerden tutun da kariyerleri yok edilen askerlere, bir hiç uğruna hapse tıkılan aydınlara, bir bildiriye imza attıkları için ellerinden meslekleri de alınıp, üniversiteden atılan hocalara kadar yüzbinlerce insan!

Zannetmiyorum ki sorgu günü geldiğinde, kul haklarının yenmesiyle neticelenen bütün bu eylemler için öne sürecekleri siyasi gerekçelere itibar edilsin!

Buyurun bu da Yunus Emre'den gelsin:

Sen sana ne sanırsan, ayruğa da onu san
Dört kitabın manası, budur eğer var ise

Yazarın Diğer Yazıları

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

İsrail, Kürt kartını açarken düşünelim

“Kürt kartı”, Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir koz olarak görülüyorsa doğru politika ne olmalıdır? Kürtleri yok saymak mı? Kürtlerin bu ülkeye bağlılıklarını güçlendirecek, ayrılıkçılığı minimalize edecek politikaları kurmak mı?

Bir garip “devlet inisiyatifi!”

Uçum öyle şeyler söylüyor ki sanki devlet içinde, Erdoğan yönetiminden bağımsız ya da ona bağlı ama kendine özgü ajandası olan ayrı bir devlet varmış gibi. Devlet içinde gizlenmiş devlet, inisiyatifini kullanırken Bahçeli’ye piyon görevi mi verdi?

"
"