17 Ağustos 2023

İmamoğlu’nun politik geleceği

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gireceği seçimi kaybetmesi, İmamoğlu’nun politik geleceğini nasıl etkiler? İmamoğlu’nun yanıtını ciddi olarak düşünmesi gereken soru bu

Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki yerel seçimde bir kez daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmek için aday olacağı artık kesin sayılır.

CHP Genel Başkanlığı gündeminden çıktı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bir kez daha seçilmek için aday olacak.

Son genel seçim sonuçlarına baktığımızda görüyoruz ki İstanbul’da AKP ile CHP arasında 750 bin civarında bir oy farkı var.

Cumhur İttifakı’nın bu yerel seçim için de devam edeceğini varsayabileceğimize göre oy farkı 1,5 milyona yaklaşıyor.

Açıkça görülüyor ki İmamoğlu’nun yeniden seçilme iddiasını sürdürebilmesinin birinci şartı Millet İttifakı’nın devam etmesi.

Meral Akşener’in, “Cumhurbaşkanı adayı” olmaya layık gördüğü bir kişiyi belediye başkanlığı için destekleyip desteklemeyeceği şimdilik muamma.

Ancak İyi Parti’nin 850 bine yaklaşan oyu, genel seçimlerde ortaya çıkan farkı kapatmaya da yetmiyor.

CHP’nin genel seçimde aldığı 3 milyona yakın oyun içinde zaten Saadet, Gelecek ve DEVA partilerinin de oyu var. Bu üç partinin genel seçimlerdeki oy katkısının ne olduğunu kesin olarak söyleyemeyiz ancak bir önceki genel seçimle kıyaslarsak CHP’deki 2 puanlık artışı bu partilere bağlamak mümkün.

Farkı kapatabilmek TİP ve Yeşil Sol Parti’nin oylarıyla mümkün olabilir belki, ancak Yeşil Sol’un kendi adayını çıkarma olasılığı bugünkü açıklamalara bakılırsa daha yüksek.

Zaten İmamoğlu’nun önceki seçimi kazanabilmiş olması da yerel seçimde de devam eden Millet İttifakı’nın yanı sıra HDP’nin aday çıkarmamış olmasıydı.

Yani İmamoğlu, kazanması çok zor görünen bir seçime girecek; basit aritmetik bunu söylüyor.

İki numaralı dezavantajı ise geçen yerel seçimdeki CHP ile bu yerel seçimdeki CHP’nin aynı partiler olmaması: Hem örgütsel açıdan hem de seçmeni açısından!

CHP İstanbul İl yönetimi ile İmamoğlu’nun arasının açık olduğu sır değil, bazı ilçe belediye başkanlarının İmamoğlu karşıtı olduklarını da biliyoruz.

Belediye Başkanı seçildikten sonra parti içi dengeleri çok da umursamayan İmamoğlu’nun bu sorunu çözmekte zorlanacağı açık.

Örgütsüz bir seçim nasıl kazanılır diye sorarsanız yanıtı belli: Kazanılamaz.

Öte yandan son genel seçim yenilgisi ve ardından CHP’yi ele geçirmiş Kılıçdaroğlu kliğinin koltuğa sıkıca yapışmasının, CHP seçmeninde yarattığı olumsuz duyguları da ihmal etmemek gerek.

Bu kez sabahlara kadar sandık başında bekleyecek gönüllüleri bulmaları bile zor görünüyor.

CHP yönetimi farkında değil ya da farkında değilmiş gibi yapıyor, ancak genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmenin sorumlusu olarak görülen kişilerin aynı koltuklarda oturmaya devam etmeleri, CHP’nin genel seçimde aldığı oyun çok altına inmesine de yol açabilir.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gireceği seçimi kaybetmesi, İmamoğlu’nun politik geleceğini nasıl etkiler?

İmamoğlu’nun yanıtını ciddi olarak düşünmesi gereken soru bu.

Kim bilir, belki de Erdoğan’ın, karşısına Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarmak için yem olarak kullandığı uyduruk davada aldığı cezası kesinleşir ve siyaseten yasaklı olup, kaybedeceği bir seçime girmekten korunabilir.

Aritmetiğe bakınca İmamoğlu’nun da içten içe bunun için dua ettiğini görür gibi oluyorum.

“Kanunsuz suç ve ceza” adaleti!

Taksim’de maskeli kişiler havaya ABD dolarları fırlatarak yürüyüp, çektikleri görüntüleri de sosyal medyada yayınlayınca polis peşlerine düştü ve 12 kişiyi yakaladı.

Yakalanan kişilerin evlerinde yapılan aramalarda üzerinde “geçersizdir” damgası bulunan çok sayıda “sahte dolar” bulundu.

“Sahte dolar” demek de mümkün değil aslında, çünkü ortada bir kalpazanlık yok. Zaten dolarların üzerinde “geçersizdir” damgası var.

Bununla ilgili görüntüleri izlediniz mi bilmiyorum.

Maskeler takıp ve ilginç giysiler giyen kadınlı – erkekli bir grup ellerindeki dolarları havaya saçıyorlar, peşlerindeki kalabalık da dolarları kapışmaya çalışıyor.

Bir tür sosyal medya deneyi zannettim ilk seyrettiğimde ama değilmiş.

Polisin bu kişileri neden takip edip gözaltına aldığı gerçek bir muamma.

Ortada bozulan bir kamu düzeni yok, herhangi bir suç işlenmemiş. Belki belediye zabıtası ceza yazabilir; yollara kâğıt parçaları attılar, çevre kirliliği yarattılar diye.

Polis yakaladığı kişileri savcılığa sevk etmiş, savcılık da “halkın bir kesimini alenen aşağılamak” suçlamasıyla beş kişi hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasını istemiş. Mahkeme de savcının talebine uymuş.

Burada “halkın bir kesimini alenen aşağılamak” suçlamasına takıldım.

Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi’nin 2. fıkrası bu suçla ilgili:

Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Havaya geçersiz dolarlar fırlatarak yürümek, kanunda yazılı bu eylemlerden hangisine karşılık geliyor diye merak ettim.

“Yerlerde sürünerek, geçersiz olduğunu bilmedikleri dolarları kapışanları aşağılıyorlardı” denilebilirdi belki ama bu bir suç değil.

“Kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesini savcılara hatırlatmak bana mı düşmeliydi, savcının talebini kabul edip adli kontrol kararı veren hâkime mi?

Eğer halkın arasına kapış kapış yapsınlar diye bir şeyler atmak, halkın bir kesimini aşağılama suçu ise kaldırımlarda bekleşenlere çay paketi, oyuncak filan fırlatan Cumhurbaşkanı’na ne diyeceğiz?

Öte yandan aynı maddeye göre “cinsiyet farklılıklarına” vurgu yaparak halkın bir kesimini alenen aşağılayanlara bu maddeyi uygulamak savcıların aklına hiç gelmiyor.

Ve bu suç Türkiye’de neredeyse her gün hem de yetkili ve etkili kişilerce işleniyor ama savcılar tıssss!

Kanunların günün ruhuna göre eğilip bükülmesi Türkiye’de yabancısı olduğumuz bir şey değil.

Ama Ceza Kanunu'nda yazılı suçu alenen işleyenlere kanunun uygulanmadığını, onlara uygulanmayan kanun hükümlerinin suçla alakası olmayanlara uygulandığını ilk kez görüyoruz.


Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yargının itibarı nasıl korunur?

Taksirle ölüme sebebiyet vermekle suçlananların bile iktidara yakınlık durumlarına göre tutuksuz yargılanabildiği Türkiye’de, Nasuh Mahruki sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklandı. ‘Uluslararası Demokrasinin Küresel Durumu – 2023’ raporuna göre Türkiye, 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer alıyor. Bu tabloda siyasetin olduğu kadar yargı kurumlarının da rolü yok mudur?

Bu disiplinsizlik en ağır cezayı mı hak ediyor?

Teğmenlerin, subay yemini yapılmayacağına ilişkin emre rağmen, bu yemini etmeleri kuşkusuz ki bir disiplinsizliktir. Ancak ellerin vicdanlardan çekilmemesi de yararlı olur: TSK Disiplin Kanunu’nun öngördüğü en ağır cezayı gerektirecek bir disiplin suçu mudur?

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

"
"