20 Temmuz 2020

Hayatlarımıza müdahale etmek istiyorlar

Otoriter rejimler, vatandaşlarının nasıl yaşayacaklarına karışmak ister. Netflix dizilerinin yasaklanmak istenmesinin nedeni de budur, pandemi nedeniyle kapanan yerlerden sadece barların açılmamasının nedeni de budur

Netflix için çekilecek Türkçe adı "Şimdiki Aklım Olsaydı" olan If Only isimli dizinin çekimi durduruldu.

Durdurma nedeni, Kültür Bakanlığı ve özellikle de RTÜK’ün, dizinin senaryosunda değişiklik istemeleri.

Çünkü dizinin yan kahramanlarından biri eşcinselmiş!

RTÜK bununla da yetinmiyor, Netflix’in, "eşcinsel kahramanları olan" dizilerinin de kaldırılmasını talep ediyor.

Bunun üzerine Netflix dizinin çekimini iptal ediyor.

Biliyorsunuz, bir yıl önce çıkarılan bir kanun ile bu tür streaming platformlarının denetimi konusunda RTÜK yetkilendirilmişti.

Öyle görünüyor ki RTÜK, yasal zorlama olanaklarını da kullanarak kendi dünya görüşüne uymayan filmlerin ve dizilerin izlenmesini engellemek istiyor.

Bu platformlar, isteyen herkesin ulaşabileceği bir içerik sunmuyor. Abonelik ücretini öderseniz izleyebilirsiniz.

İkincisi abone olduktan sonra da hangi diziyi izleyeceğinize elinizde kumandayla siz karar veriyorsunuz.

Dünya görüşünüz ya da inancınız nedeniyle sizi rahatsız edebilecek içerikleri izlemeniz için sizi kimse zorlayamıyor.

Hepsinden rahatsız oluyorsanız, zaten niye para ödeyip, abone olasınız?

Yetişkin insanlar, kendi iradeleriyle abone olup, kendi istedikleri içeriklere ulaşmak istiyorlar, bu işin aslı bu.

Bu söylediklerim sizlere mantıklı geliyor tabii.

Ancak otoriter rejimlerde böyle mantık yürütmeleri işe yaramaz, otorite vatandaşların her şeylerine karışmak ister.

Neyi izleyeceklerini, neyi okuyacaklarını takip etmek ister.

Sakıncalı gördüğü fikirlerin dillendirilmesini, filmlerin izlenmesini, kitapların okunmasını istemez.

Otorite, vatandaşların hayatlarının her alanına müdahale etmek ister.

Bu müdahale aynı zamanda yeni bir toplum yaratma yolunda ilerlemeyi de sağlar.

İktidardaki siyasal İslamcıların "menzil –i maksudu" da esasen budur.

"Tramvayın son durağı", ulaşılmak istenen hedeftir.

Ayasofya vesilesiyle, Osmanlı hukukunun, Cumhuriyet hukukuna üstünlüğü konusunda bir adım attılar.

Bunu başka adımların takip edeceğine emin olunuz.

Bakın, pandemi nedeniyle kapatılan her yer açıldı, barlar hâlâ kapalı.

Hatırlarsınız belki, pandemi yasakları ilan edilirken ilk sırada yine barlar vardı. İlk yayımlanan İçişleri Bakanlığı kararında barlar kapatılıyor, kahvehaneler açık kalıyordu. Bu saçmalığa gösterilen tepki, kararnamenin değişmesini sağladı, hepsi birden kapandı.

Şimdi her yer açıldı, barlar hâlâ kapalı.

Sebebi virüsün yayılmasını önlemek olabilir mi? Virüs bir tek barlarda mı bulaşıyor? Birçok kahvehane, barların önemli bölümünden daha sağlıksız koşulları haiz değil mi?

Barlar kapalı çünkü pandemi bahane.

Esas amaç, insanların nasıl yaşayacaklarına karar vermek.

Bireysel tercihlerimizin nasıl olacağı umurlarında değil.

Netflix’in Türkiye’de yaptıracağı dizinin başına gelen de bu politikanın bir sonucudur.

İktidardaki siyasal İslamcılar, hepimizi, kendi tanımladıkları bir hayatı yaşamaya zorlamak istiyorlar.

Muhalefet acz içinde "muhafazakârları kızdırmayalım" politikasına teslim olmuş. Farkında değil ki toplumumuza dayattıkları şey bir avuç aşırı dinci fanatiğin talepleridir.

Türkiye’nin sessiz çoğunluğunun talebi değil

* * *

Edebiyat: 10. Matematik: 0!

AKP Genel Başkanı, "şehitlik nedir, şehadet nedir bilmeyen kifayetsizlere kulak asmayın" dedi.

Bu sözlerin nedeni CHP Genel Başkanı’nın şehit yakınları ve gaziler için toplanan yardım paralarının akıbetini sormuş olması.

AKP Genel Başkanı’na göre, CHP Genel Başkanı bunu takip ettiği için "şehit yakınlarının ve gazilerin kafasını bulandırıyor"!

Normal bir ülkede, muhalefet lideri "böyle kafa bulandırınca", iktidarın başı "aydınlatıcı" bilgi verir.

Ortaya açık bir hesap koyar: Şu kadar lira toplandı, şöyle bir plan yaptık, bu plan çerçevesinde şu kadar yardım yerine ulaştı, kalan para bu kadar, bu para şu yöntemle değerlendirilecek ve hak sahiplerine şu ödemeler, şu çerçevede, bu kadar süre içinde yapılacak!

Bu yapılmıyor onun yerine boş gevezelik yapılıyorsa, kuşkulanmak gerekir. Bunu bilir, bunu söylerim.

15 Temmuz Şehit yakınları ve gazileri için düzenlenen yardım kampanyasında toplanan para 340 milyon lira idi. O tarihte 100 milyon dolar ediyordu.

Bugün bankada bulunan para 344 milyon lira, 50 milyon dolar ediyor.

Paranın yarısı döviz cinsinden buharlaştı.

Buna bir de Beşiktaş’taki terör saldırısında şehit ve gazi olanlar için toplanan 52 milyon lirayı ekleyin. O tarihte 10 milyon dolar tutuyordu, şimdi 7,5 milyon doları zor buluyor.

Bu yardımları "değerlendirsin" diye kanunla vakıf kuruldu ama bu vakfın, şehit yakınları ve gazilere hizmet için ne kadar para harcadığını ve daha ne kadar harcayacağını da bilmiyoruz.

Mütevelli heyetin maaşları nedir, personele kaç lira ödeniyor, genel giderleri ne kadar tutuyor, bilmiyoruz.

Biz bilmediğimiz gibi şehit yakınları ve gaziler de bilmiyor.

Somut bilgi verilmiyor, sorular yanıtlanmıyor, şehit ve şehadet edebiyatı yapılıyor.

Tamam itiraz etmiyorum, AKP Genel Başkanı, şehitliğin ve şehadetin anlamını hepimizden daha çok ve daha iyi biliyor olsun.

Ama müsaade ederse bizler de biraz hesap kitaptan anlıyoruz.

Şehit yakınları ve gazileri için toplanan para nerede? Şehit yakınlarına ve gazilere bu kadar süre içinde biner lira vermek, yardım yapmak mı oluyor?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"