Bilmiyorum hiç tanıştınız mı, "unutulma hakkı" diye bir kavram var.
Bu kavram şu anda bireysel özgürlüklerin önem taşıdığı ülkelerde ciddi olarak tartışılıyor.
Tartışmanın hâlâ bir netice vermemiş olmasının nedeni, bireysel özgürlükleri koruyacağım derken, basın özgürlüğünü zedeleme endişesi.
Bu kavram en genel tanımıyla, kişinin, internetteki tüm geçmişini sildirebilme hakkıdır.
Benim bu konudaki fikrim, bireylerin böyle bir hakka sahip olmaları gerektiğidir.
Bir tek şartla: Bir daha kamu görevine talip olmama ve kamu görevi üstlenmemek koşuluyla.
Çünkü kamu görevine talip olanların, geçmişte ne yapıp ettiklerinin halk tarafından bilinmesi bir zorunluluktur.
Eğer "bütün geçmişimi internetten sildireceğim" diyorsanız, kamusal hayattan da elinizi ayağınızı çekeceksiniz demektir.
Bu uzun bir tartışma ve henüz sonuçlanabilmiş de değil.
Bu kavramı hatırlamamın nedeni Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerin iki tartışma konusuyla ilgili olarak daha önce söylediği sözlere internetten kolayca ulaşabilmiş olmam.
Acaba, Erdoğan internette "unutulma hakkını" kullanmak ister mi?
Belli ki Erdoğan’ın zamana ve zemine göre değişen fikirleri arasındaki çelişkiler hep gündeme gelecek.
Bunun nedeni Erdoğan’ın popülist politikacılara özgü "pragmatizmi" midir, yoksa herhangi bir konuda derli toplu bir fikre sahip olmamış olması mıdır, bilemeyeceğim.
Bu da ayrı bir tartışma konusu olabilir ama.
Mesela 2002 seçimlerinden önce eşcinsel haklarıyla ilgili şu sözleri söylediği sanal alemde halen duruyor:
"Bir defa eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı TV ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyorum."
İzmir’de Tunç Soyer’i sıkıştırmak için, bazı sözlerini bağlamından kopararak kullanmaya çalışan AKP’lilere de Erdoğan’ın "eyalet sistemi" ile ilgili 2013 seçimlerinden hemen önce söylediği sözlerini hatırlatayım mesela:
"Dünyada gelişmiş güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye, eyalet endişesi diye bir şey yoktur. Tam aksine eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getirir ve demokraside özellikle siyasi rekabeti getirir. Bu, güçlenme alametidir. Osmanlı'ya baktığımız zaman, o güçlü Osmanlı'da mesela çok daha enteresan Lazistan eyaleti var, Kürdistan Eyaleti var. İniyoruz güneye yine aynı şekilde eyalet sistemleri var. Niye? Osmanlı güçlü ve oralarda hiç çekinmeden rahatlıkla bunları vermiş. Şimdi ben MHP'ye endişeyle bakıyorum. Haydi CHP'yi bu konuda farklı düşünürüm de. Ama MHP bir taraftan 'Osmanlı'nın devamıyız' diyecek veya 'Osmanlı'yız' diyecek. Öbür taraftan Osmanlı'nın bu devlet yapısındaki yaklaşım tarzını görmezlikten gelecek."
* * *
Anayasal sınırlara dikkat!
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün bir kez daha Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesinin 1. Ve 2. Fıkralarını ihlal etti.
Bu kanun maddesi "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçu" başlığını taşıyor.
Türkiye’de savcıların, son derece kolaylıkla dava açtıkları bir suç bu.
Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edenlere verilecek cezayı belirliyor.
Bu eylemiyle yakın ve açık bir tehlikeye yol açtığı anlaşılırsa ceza bir yıldan 3 yıla kadar olabiliyor.
AKP Genel Başkanı, demokratik hakların kısıtlanmadığı ülkelerde serbestçe kutlanan, LGBTİ+ bireyler ve destek verenlerinin katıldığı "onur haftasına" takmış.
Şöyle diyor:
"Türkiye, milli ve manevi yapısını hedef alanlarla mücadele edecek güce sahiptir."
Buradan anlıyoruz ki bir gizli güç var ve bu güç Türkiye’nin milli ve manevi yapısını hedef almış!
Niye Türkiye’yi hedef almış? Bunu şimdilik bilmiyoruz.
Vatandaşlarımızın milli ve manevi yapılarına inançsızlığın bu kadarına da pes doğrusu!
İnsanların iki film seyretti, üç şarkı dinledi, onur haftası geçit törenine tanık oldu diye milli ve manevi değerlerini unutacağını mı düşünüyor?
Bununla da yetinmiyor, halkı, toplumsal olarak kendisinden farklı olanlara karşı kışkırtıyor:
"Buradan tüm milletimi Rabbimizin yasakladığı, milletimizi her türlü sapkınlığa karşı dikkatli olmaya ve tavır almaya davet ediyorum."
AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını haiz de olsa, Türkiye’de geçerli hukuk düzeni ile sınırlıdır.
Eğer Anayasa yerinde duruyorsa, bu sözleri ile sınırı aştığını bilmelidir.
Yok, "ben Anayasa filan takmam" diyorsa, konu bambaşka yerlere gider ki biz oralara şimdilik girmeyelim.
AKP Genel Başkanı, doğrusunun öyle olduğuna inandığı için milleti uyarma hakkına elbette sahiptir.
Nasıl ki ben öyle inandığım için milleti din tacirlerine karşı uyarma hakkına sahipsem, o da benimle aynı haklara sahiptir, uyarabilir.
Ama "tavır alma" meselesine gelince, orada durması gerekir!
Sıfatımız ne olursa olsun Türkiye’de birilerini, birilerine karşı "tavır almaya" davet ederken üç kere düşünmeli, bir kere konuşmalıyız.
Bu tür çağrılardan kendine görev çıkaran meczupların ne acılara yol açtığını biliyoruz.
Ve aziz milletimize hatırlatmalıyım ki bugün her dört kişiden biri işsiz ise bunun sorumlusu LGBTİ+ bireyler değildir.
Nasıl ki Covid – 19 bu yüzden çıkıp, yayılmadıysa, pazara gittiğinizde büyük bir kendine güvenle "ver şuradan iki kilo kiraz" diyemiyor olmanızın sebebi de bu değildir.
Dikkatinizi ülkenin neden kötü yönetildiğinden başka yerlere çekmeye çalışanlara karşı uyanık olmaya çağırıyorum.