20 Nisan 2022

Erdoğan sığınmacılar konusunda ağız değiştiriyor

Sorunun bu boyuta kadar gelmesinin bir tek nedeni var: Erdoğan yönetiminin Suriye politikasının en başından itibaren yanlış olması

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz" dedi.

Nasıl bir gayret gösterdiklerini tam olarak açıklamadı ancak bunu söylemiş olması bile Suriyeli "geçici sığınmacılar" konusundaki tutumunda bir manevra hazırlığının yaklaştığını gösteriyor.

Belli ki seçim yaklaştıkça her türlü hassasiyete göz kırpmak gerekiyor, Erdoğan da bunun gereğini yerine getiriyor.

Nitekim küçük ortak da bu işareti doğru algılamış.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Erdoğan'ın bu çıkışına şu sözlerle destek verdi:

"Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılış ve kopuşlarına neden olan ağır şartlar ortadan kalkar kalkmaz güvenli ve gönüllü şekilde uğurlamak asıl önceliğimiz, önerimiz ve hedefimizdir. Misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır. Önümüzdeki bayram günlerinde ülkelerine gidebilen Suriyeli sığınmacıların tekrar geri dönmesine gerek yoktur. Suriye'de ateş söner sönmez herkes evine barkına Türkiye'nin güvencesi altında kavuşmalıdır."

Bahçeli'nin şu sözlerinin de altını çizmek gerek, çünkü iktidar cephesi, sığınmacı sorununun bir "güvenlik" meselesi olduğunu ilk kez kabul ediyor:

"Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır. Önüne geçilmelidir. Biz düzenli göç ve sığınmacı konusunu duygusallıktan arınarak, gerçekçi temele oturtmakla ortak iradeyle Türk milletinin gündeminden kademeli bir şekilde çıkarmakla mesulüz, muktediriz."

Sığınmacılar konusunu "duygusallıktan çıkararak gerçekçi bir zeminde ele almaktan" söz eden herkesi yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla suçlayan besleme medya mensupları, bakalım bunu nasıl değerlendirecekler.

Sorunun bu boyuta kadar gelmesinin bir tek nedeni var: Erdoğan yönetiminin Suriye politikasının en başından itibaren yanlış olması.

İç savaştan kaçan Suriyelilerin, Türkiye sınırlarından düzensiz olarak geçmeye başlamalarının üzerinden tam 11 yıl geçti.

O günlerde Erdoğan yönetiminin hesabı sayının 500 bini bulmayacağı idi. Birinci yanılgı.

Suriye'deki savaşın kısa sürede biteceğini ve Esad rejiminin yenilerek, sığınmacıların en geç bir yıl içinde geri döneceğini hesaplıyorlardı. Bu da ikinci yanılgı.

Suriyeli sığınmacı sayısı 4 milyonu geçti, onların "zamanı gelince" memleketlerine geri döneceğini düşünüyorlar. Bu da üçüncü yanılgı.

Türkiye'deki "düzensiz göçmen" sorununun iki ana boyut var ve Suriyeliler bunun bir boyutu. Suriyeli sığınmacıların en az yüzde 80'inin kalıcı olacağını gösteren bilimsel araştırmalar var.

Suriyeli sığınmacıların önemli bölümü kelimenin tam anlamıyla bulundukları yerlere "yerleştiler".

İş kurdular, iş buldular, çocuklarının önemli bölümü burada doğdu, anavatanlarında dönebilecekleri bir evleri vs. kalmadı, küçük bir bölümü vatandaş da oldu.

Erdoğan'ın hayalini kurduğu "onurlu ve gönüllü" geri dönüş ezici çoğunluk için söz konusu olmayacak, Kılıçdaroğlu da onları davul zurnayla uğurlayamayacak.

Sorunu doğru tespit ederseniz, çözme yolunda da doğru kararlar verebilirsiniz.

Türkiye'den Almanya'ya çalışmak için göç edenler, kendilerini orada kalmaya zorlayan hiçbir neden olmadığı halde geri döndüler mi ki memleketleri yanmış, yıkılmış Suriyeliler geri dönsünler?

Dönmeyeceklerini, dönemeyeceklerini bilelim ve bu insanların, Türkiye'de bizlerle huzur içinde yaşayabilmelerini sağlayacak uyum programlarına yoğunlaşalım.

Özellikle çocuk ve kadınların eğitimi konusu, uyum sorunlarını azaltmaya yönelik olarak önem taşıyor.

Ve bilelim ki bu insanları, vatandaşlığa almayarak daha uzun yıllar "geçici sığınmacı" pozisyonunda da tutamayacağız.

Önemli bölümünün vatandaşlığa alınması kaçınılmaz olacak.

Şu anda vatandaşlığa alınan Suriyeliler için hangi kriterlerin geçerli olduğunu bile bilmiyoruz.

Herhangi bir konuda şeffaf olmak bu iktidardan beklediğimiz bir durum değil ama bu çok temel bir konu ve toplumsal huzurumuz için bu şartların neler olduğunu bilmek zorundayız.

"Suriyeliler vatandaşlığa alınacak, AKP onları oy deposu olarak kullanacak" tezi de gerçeklerden uzak bir tez.

Parti ayrımı gözetmeksizin Türklerin ezici çoğunluğu sığınmacılara vatandaşlık verilmesine karşı ve bunu yapacak iktidar kim olursa olsun, kazandığı Suriyeli oyundan fazlasını, eski tabanından kaybeder.

Düzensiz göçmenler

Türkiye'nin göçmen sorununun ikinci boyutu ise "düzensiz göçmenler" konusu. Afganistan, Pakistan, Irak, Somali gibi ülkelerden gelip, düzensiz göçmen olanlar.

Üç – beş yıl öncesine kadar bu insanlar için Türkiye, hedef ülke değil, bekleyip, uygun bir fırsatını bulunca Avrupa'ya atlama noktasıydı.

Bu değişti. Türkiye artık bu düzensiz göçmenler için hedef ülke.

Ve bu düzensiz göçmenlerden kaynaklanan sorunlar ile Suriyeli geçici sığınmacıların soruları birbirine benzemiyor.

İçişleri Bakanı'nın açıkladığına göre 2019'da bu tür düzensiz göçmenlerden yakalananlar 454 bin 662 kişiydi.

Bakanın açıklamasına göre salgının etkisiyle 2020'de bu sayı 122 bin 302'ye düştü. 2021'de pandemi nedeniyle düşüş devam etti, 162 bin 996 kişi yakalandı.

Afganistan'ın yeniden Taliban'ın eline geçmesinin ardından 2022 yılı nasıl sonuçlanacak bilmiyoruz ancak ilk üç ayda sayının 55 bin 627 olduğu kayıtlara girmiş durumda.

Memleketimizin sınırlarının ne hâle geldiğini bu sayılara bakarak da anlayabilirsiniz.

Bu düzensiz göçmenler, kayda alınamadıkları için bir birey olarak cismen varlar ama ne isimlerini biliyoruz ne de nerede yaşadıklarını, çalıştıklarını, barındıkları biliyoruz.

Ve görebildiğimiz kadarıyla sayıları hızla milyona yaklaşan bu kitle ile ilgili iktidarın zaten bir politikası yok, muhalefetin de bize anlattığı bir çözüm önerisi!

Türkiye, Erdoğan yönetiminin keyfiliğinin, bilgisizliğinin ve beceriksizliğinin bir sonucu olarak altından kalkmakta çok zorlanacağı büyük bir sorunla karşı karşıya.

Ve iktidarın çözüm önerisi "elimizden gelen gayreti göstermekten" ibaret!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"