MHP Genel Başkanı’nın "eski dava arkadaşları" olan mafya şeflerini hapishaneden kurtarmak amacıyla başlattığı girişim sonunda meyvesini veriyor.
Adına "infaz paketi" diyorlar, af diyemiyorlar çünkü biliyorsunuz Cumhurbaşkanı affa karşı.
Mesela 21 Ekim 2018 günü Üsküdar Meydanı’nda attığı nutukta şöyle diyordu:
"Canım kardeşim boşuna uğraşma biz cezaevine girenlerin kapısını rastgele açamayız. Devlete karşı işlenen suçları devlet affeder ama şahıslara karşı suçları devletin af yetkisi yoktur. 50 bin tane uyuşturucu suçlusunun olduğu bir dönemde af çıkaramayız. Bu böyle bilinsin. Şimdi birileri ne diyor af. Benim mağdurum ben affettim diyorsa o başka. Ama biz asla. O zaman adil hükümet olamazsınız. Biz uyuşturucuları affeden bir iktidar olarak mı bilinelim."
Tabii Erdoğan’ın her söylediğine inanmayacaksınız. Nitekim bu sözlerden sonra da köprülerin altından çok su aktı.
Artık kesin olarak biliyor ki bir daha seçilebilmesi için çok ittifaka ihtiyacı var ve bir numaralı müttefikini kaybetmemek zorunda.
Onun için aralarında uyuşturucu suçluları da dahil olmak üzere "kişilere karşı suç işlemiş" on binlerce katil, hırsız, dolandırıcı, yankesici, mafya tetikçisi, mafya şefi, işkenceci polis salıverilecek. Bazıları hemen, bazıları da kısa bir süre içinde cezalarını tamamlamış gibi sokaklara çıkacaklar, yeni avlar aramak üzere aramıza karışacaklar.
Bu tipleri neden sevdiklerini ve serbest bırakılmaları için çırpındıklarını anlayabiliyorum; sanıyorum bunlarla daha kolay empati kurabiliyorlar.
Ve elbette şunu da anlayabiliyorum: Bu ülkede hep olduğu gibi düşünce suçluları, gazeteciler, sırf muhalif oldukları için hapse girenler, ellerine silahın s’sini almamış olmalarına rağmen hapishanelerde kalmaya devam edecekler.
Hırsızlara, dolandırıcılara gösterdikleri hoşgörüyü düşünce suçlularına, insan olmaktan kaynaklanan haklarını kullananlara göstermeyecekler.
Düşünün: Yaptıkları düzenlemeyle uyuşturucu suçu işlerseniz cezanızı evinizde çekebileceksiniz ama iktidarın istemediği bir haberi gazetenize yazdıysanız Silivri zindanları sizi bekliyor olacak.
Buna hiç şaşırmıyorum elbette.
Bizim memleketin asıl ve temel sorunlarından biri herkesin kendisine demokrat olmasıdır.
Zaten AKP ve MHP koalisyonundan demokratik bir açılım beklemek, güneşin batıdan doğmasını beklemek gibi bir şey.
Varlıklarını bazı şeylerin konuşulamıyor ve halkın uyutulabiliyor olmasına borçlu iktidarların başka seçeneği yoktur çünkü.
Onun için haklarında herhangi bir mahkeme kararı olmadığı için Anayasa'ya göre suçsuz kabul edilmesi gereken gazeteciler, düşünce insanları, insan hakları savunucuları hapiste kalacak.
Katiller, hırsızlar, dolandırıcılar, mafya şefleri ve tetikçileri, uyuşturucu satıcıları salıverilecek.
Bugünkü Türkiye’ye yakışan da budur zaten.
Şu anda bir tek eksikleri kaldı: Hapiste tutmaya devam edecekleri gazetecilere, insan hakları savunucularına, sendikacılara, bilim insanlarına, ilacı filan bulunmadan önce Koronavirüs'ün bulaşması için Diyanet’in dua kampanyası başlatması!
***
Önce parası olanlar kurtulacak!
Herkes bilir, gemiler batarken, tahlisiye sandallarından ya da can yeleklerinden yararlanmaları için çocuklar ve kadınlara öncelik verilir.
Böyle bilinir ama Titanic batarken bu temel ilkeye uyulmadığını pek kimse bilmez.
Titanic batarken öncelik 1. Mevki'deki yolculara verilmişti.
Öyle görünüyor ki Koronavirüs salgınındaki Türkiye’de de, Titanic kuralları geçerli olacak.
Erdoğan rejimi bu işte sorumluluğu vatandaşların üzerine attı, biliyorsunuz.
"Herkes evinde kalsın, hastalık yayılmasın" dedi ama işyerleri açık.
İşini kaybetmek istemeyenler mecburen sokaklardalar.
20 yaş altı nüfusumuzun "süper bulaştırıcı" olduğu ortaya çıktığı için 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı geldi ama işçiler hariç!
Bu iş bittiğinde net olarak göreceğiz ki salgın kurbanlarının ezici çoğunluğu emeğiyle yaşamak zorunda olanlar arasından çıkacak.
Buna şimdi bir de pandemi hastanesi ilan edilen özel hastanelerden yararlananların, tedavi ücretlerini ceplerinden ödemek zorunda olmalarını ekleyin.
Paran varsa ve virüse yakalandıysan, özel hastaneye git, parasını öde, rahatça tedavini yaptır.
Paran yoksa, devlet hastanesinde kuyruğa gir, yatak kalmazsa eve git, evdekilere de bulaştır, şansın yaver giderse kurtulursun!
Birçok ülke, bu salgın sırasında özel hastaneleri kamulaştırdı.
Vatandaşlarının sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanabilmesi için!
Bizde ise görüyorsunuz Titanic kuralları geçerli.
Önce 1. Mevki'dekiler kurtulacak, tahlisiye sandalı kalırsa ikinci mevkidekiler de!
Üçüncü mevkidekiler ise zaten sadece oy verirlerken lazımlar, şimdi ihmal edilseler de olur!
* * *
Toplanan yardım nasıl ve ne zaman dağıtılacak?
Cumhurbaşkanı’nın başlattığı "Biz bize yeteriz" kampanyasında, bir milyar liranın biraz üstünde bir yardım toplanmış durumda.
Zaten dar gelirli sayılmaları gereken ve kendileri yardıma muhtaç durumda olan kamu personeline de zorla bağış yaptırma eğilimi devam ediyor.
İzin bile yaptırmadan çalıştırdıkları polislerin bile maaşlarına göz diktiler, emirle yardım toplanıyor.
Artık bu kadarı da ayıp oluyor beyler! Düşün dar gelirli memurun, işçinin yakasından.
Şimdi şeffaf olmanın zamanıdır. Bu para nerede bekliyor, nasıl dağıtılacak, öğrenmemiz lazım.
1 milyar liranın aylık banka faizi bile 8,5 milyon lira tutuyor, bunu unutmayalım.
Cumhurbaşkanlığı’na sormuştum, hâlâ bir yanıt veremediler.
Yine hatırlatacağım.
Bu paranın da 15 Temmuz Şehit ve Gazileri ya da Beşiktaş’ta şehit ve gazi olan polisler için toplanan yardımlar gibi buhar olmasına izin vermeyeceğiz. Gerekirse her gün sorarım, bunu da belirtmiş olayım.
* Kampanya ne zaman tamamlanacak?
* Kampanya ile toplanan yardım, nakit olarak dağıtılacak ise hangi güne kadar hak sahiplerine ulaşmış olacak? O güne kadar geçecek sürede para nasıl nemalandırılacak?
* Yardıma hak kazanacak kişiler nasıl belirlenecek?
* Bu yardım, zaten sosyal yardım şemsiyesi altında olan kişilere mi dağıtılacak, yoksa virüs nedeniyle işsiz kalan işçiye ve işyerini kapatmak zorunda kalan küçük esnafa mı dağıtılacak?
* Yardım nakdî mi yoksa aynî mi olacak?
* Aynî yardım yapılacak ise mubayaa yöntemi ne olacak? Dağıtılacak ürünler şeffaf ve açık bir ihale ile mi alınacak yoksa AKP usulü "davet edilmiş" şirketlere mi verilecek?
* Aynî yardımın dağıtılmasından kim sorumlu olacak, bu yardım kaç gün içinde hak sahiplerine ulaştırılacak?
Parayı toplarken ortalıkta görünüp, para toplandıktan sonra tam siper olmak ve vatandaşı yaptığı yardımın akıbetiyle ilgili bilgilendirmemek olmaz. Modern devletin ahlak anlayışı bunu gerektirir.
Biliyorum, o cenahta rakamın buraya geldiğini görünce ağzının suyu akanların sayısı hiç de az değil. Ama bu millet, bu kez bunu yedirmez, haberiniz olsun.