06 Mart 2024

Erdoğan'ın tarif ettiği o emekli Türk değil!

Erdoğan'ın dediği gibi yıllar içinde refah seviyesi yükselmiş bir emekli bulmak için Türkiye sınırları dışına çıkmamız lazım

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonomi bilgisinin ciddiyetiyle ilgili artık hepimizin kesin bir fikri oluştu ama öyle görünüyor ki aritmetik bilgisi, ekonomi bilgisinden de feci durumda.

Önceki gün Milli Eğitim Bakanı, müfredattaki matematik derslerinin "hafifletilebileceği" izlenimini yaratan sözler söyledi ancak Erdoğan'ın durumuna bakınca "acaba imam hatiplerdeki matematik eğitimi bir tık ağırlaştırılmalı mı" diye düşünmeden edemedim.

Cumhurbaşkanı, AKP iktidara geldiğinde 66 lira olan emekli maaşını 10 bin liraya çıkarttıklarını söyleyerek "emeklimizin refah seviyesini yükselttik" diye övünüyor.

AKP'nin iktidara geldiği sene emekli maaşı 66 lira değildi. O tarihte 66 liraya umumi tuvalete de gidemezdiniz, çünkü henüz liradan altı sıfır atılmamıştı.

O yıl en düşük emekli maaşı 228 milyon 988 bin 950 liraydı.

O günün 228 milyon lirasının satın alma gücüyle bugünün 10 bin lirasının satın alma gücünü kıyaslamak gerekir ki emeklinin hayatında bir değişme varsa, bu değişimin refah artışı yönünde olmadığını görebiliriz.

O günlerde en düşük emekli aylığı ile 30 kilo dana kıyma alınabiliyordu, dün internet mağazalarında en ucuz dana kıyma fiyatıyla 25 kilo et alınabiliyor.

Daha doğru bir hesabı asgari ücret ile kıyaslayarak da yapmak mümkün.

2002'de çok ağır ekonomik krizin etkileri sürerken en düşük emekli aylığı, asgari ücretin 1,4 katıydı.

Bugün asgari ücret, en düşük emekli aylığının 1,7 katı.

Yani emekli aylığı ile asgari ücreti eşitlemek için bile emekliye yüzde 70 zam gerekiyor.

Asgari ücret, adı üzerinde yasal olarak iş gücüne ödenmesi gereken en düşük ücreti tarif eder.

Bir işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültürel ihtiyaçlar gibi harcamalarını güncel fiyatlar üzerinden en alt düzeyde karşılayacak şekilde hesaplanır.

Asgari ücret görüşmeleri sırasında Türk – İş, açlık sınırının dört kişilik bir aile için 14 bin 25 lira olduğunu açıklamıştı.

Yani Erdoğan'ın dediği gibi yıllar içinde refah seviyesi yükselmiş bir emekli bulmak için Türkiye sınırları dışına çıkmamız lazım.

Seçimlere üç hafta gibi bir süre kalmışken iktidar politikacılarından durumun vahametini anlatan sözler duymayı elbette beklemiyoruz.

Ama hiç olmazsa alay etmeyin birader!

* * *

YRP adaylarını geri çeker mi?

YRP, yerel seçimde ne kadar büyük bir varlık gösterebilirse, o pazarlıkta Erdoğan'ın karşısında o güçle oturacak
Yeniden Refah Partisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediye başkan adaylarını tanıtımı.

Eski AKP'li Milletvekili Resul Tosun, seçimlere kısa bir süre kala Erbakan'ın YRP'sinin İstanbul, Ankara ve İzmir'deki adaylarını çekeceğini söyledi.

Tosun, bunun kişisel tahmini değil, "bilgiye dayalı" olduğunu da iddia etti.

Bu bilgiyi nereden, nasıl elde etmiş, açıklanmadığı için bunu bilmiyoruz ancak ben rahatlıkla söyleyebilirim ki bu bilgiyi verenler YRP'li yetkililer olamaz.

Haberin kaynağı büyük olasılıkla AKP çevreleri ve bu da "bilgi" değil ancak "temenni" olabilir.

Çünkü adayları geri çekerek elde etmek istedikleri bir avantaj varsa bunu erkenden Resul Tosun'a açıklamaları, YRP'lilerin bu avantajı kaybetmeleri anlamına gelir.

Öte yandan adaylarını geri çekerek, YRP'nin sağlayabileceği bir avantaj da görülmüyor çünkü partilerin aday listeleri kesinleşti.

Böyle bir şey olacak ise AKP'nin de YRP'nin istediği yerlerde adaylarını geri çekmesini beklemek gerekir.

Bu mümkün olabilir mi derseniz, olabilir ancak çok zayıf bir olasılık derim.

Adaylar belirlendi, kampanyaları başladı, afişler, bayraklar her yerde.

Bu saatten sonra aday çekmenin o bölgelerdeki seçmende yaratacağı hayal kırıklığı ve kafa karışıklığı, o kentlerde seçim iddiasını tümüyle kaybetmek sonucunu da yaratabilir.

Bunu kim, neden göze alsın sorusunun bir yanıtı da yok.

Öte yandan Fatih Erbakan ve partisi, bu yerel seçimde bir güç göstermek peşinde.

Ve bu güç gösterisi, 4 yıl sonraki genel seçimde kurulması olası ittifaklarda partinin elini güçlendirme ihtimalini de içinde barındırıyor.

Fatih Erbakan, bu seçimde oylarını yüzde 20'ye taşıyacağını söylüyor ancak partinin oylarının yüzde 5 – 6 düzeylerinde bile gerçekleşmesi, gelecek genel seçim dengelerini etkileyecektir.

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçimine bir kez daha girebilmesi TBMM'nin erken seçim kararı almasıyla mümkün ve Erdoğan'ın bu olanağı zorlayacağını tahmin ediyorum.

Görev süresinin dolmasına kısa bir süre kala böyle bir kararı TBMM'den geçirme olasılığı çok yüksek. Bunun için ihtiyaç duyacağı oyları Kılıçdaroğlu'nun kendi adaylığını dayatmak için bol keseden dağıttığı milletvekillerinden bazılarıyla tamamlaması zor olmayacaktır.

İşte o gün Erdoğan ile Erbakan pazarlığının nasıl geçebileceğinin işaretlerini bu yerel seçimden çıkaracağız.

YRP, yerel seçimde ne kadar büyük bir varlık gösterebilirse, o pazarlıkta Erdoğan'ın karşısında o güçle oturacak.

Onun için Resul Tosun'un "bilgiye dayalı" olduğunu söylediği "YRP adaylarını geri çekecek" iddiası bana pek gerçekçi gelmiyor.

Dedim ya bu olsa olsa AKP'li yöneticilerin "temennisi" olabilir.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demokratik siyaseti zehirleme

Cumhurbaşkanı’nın yardımcısı “dış etkenlerle zehirlenmemiş bir demokrasi” istiyorsa ona yardımcı olabileceğimiz başka konular da var. Mesela bir demokrasinin olmazsa olmazı sayılan basın özgürlüğü!

“Toplumun vicdanı” gerçekten rahat mı?

Erdoğan hükümetinin bakanları, toplum vicdanına sığınarak, idarenin beceriksizliğinden kaynaklanan kötü soruşturmayı ört bas etmek isteyebilir. Narin’in güzel yüzü ve gülümseyen o fotoğrafı hafızalarımızda durdukça “toplum vicdanı” kendisini ne kadar rahat hissedebilir, o da ayrı mevzu

Asgari ücreti unutun, Kudüs’ün fethi yakın!

Önümüzdeki aylar boyunca Esad’ın devrilmesinden siyasi kazanımlar elde edebileceği ile ilgili hamasete gaz verilecek, dini ve milli duygular köpürtülecek. Bu politika, Erdoğan yönetimine, ekonomideki beceriksizliklerini örtmek için ihtiyaç duyduğu illüzyonu sağlayabilir mi?

"
"