30 Eylül 2024

Erdoğan’ın demokrasiyi hazmetme sorunu

Demokrasilerde vatandaşların protestolarından korkulmaz. Bu otokrasilere özgü bir ruh durumudur. Bu tür rejimler için asıl tehlike sokaktaki protestolarda değil, “içeride” fırsat bekler. Bu olayda da Erdoğan hem bir spor karşılaşmasını siyasi amaçlar için kullanmak istiyor, hem de kimse sesini çıkarmadan bu gösteriyi izlesin diye bekliyor

Erdoğan, İstanbul'da Basketbol Gelişim Merkezi'nin açılışında

Fenerbahçe ile Efes basketbol takımları arasında oynanacak Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında bilet satılmadı.

Basketbol Federasyonu, yıkılan Abdi İpekçi Spor Salonu yerine yapılan Basketbol Gelişim Merkezi (BGM) açılışını bu maç ile yapmayı planlamıştı.

Ancak maçı sadece “uygun görülen kişiler” izleyebildi. Bu 10 bin kişinin nasıl seçildiğini bilmiyoruz ama neden bu yola gidildiğini gayet iyi biliyoruz.

Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “hazım sorunu” var.

2011 yılında Galatasaray için TOKİ’nin yaptırdığı stadın açılış töreninde ıslıklarla protesto edilip, stadı terk etmek zorunda kalan Erdoğan, daha sonra bu tür açılışları deyim yerindeyse “üfleyerek yedi!”

Beşiktaş için yaptırılan stadın açılışına da protesto endişesiyle taraftarlar alınmamıştı.

Belli ki BGM’nin açılışında da benzer bir protesto ile karşılaşmaktan endişe edilmiş.

Demokrasilerde vatandaşların protestolarından korkulmaz.

Bu otokrasilere özgü bir ruh durumudur.

Sokakta bir araya gelen kişilerin, attıkları iki sloganla otokratın kutsal iktidarını yıkacağı zannedilir.

Bugün Osman Kavala tamamı uyduruk suçlamalarla müebbet hapse mahkûm edildiyse, Can Atalay seçilmiş bir milletvekili olarak, AYM kararlarına rağmen hapiste tutuluyorsa nedeni budur.

Rejim, kitlelerin protesto gösterileri yapmasından o kadar korkar ki Gezi davasında olduğu gibi “herkese örnek olsun” diye toplu cezalandırmalara başvurmaktan da çekinmez.

Oysa bu tür rejimler için asıl tehlike sokaktaki protestolarda değil, “içeride” fırsat bekler.

Yale Üniversitesi’nde Svolik’in araştırmasına göre 1945 – 2002 yılları arasında iktidardaki 316 baskıcı liderden sadece 32’si halk ayaklanması ile devrilmiş. Yaklaşık bir oran vermek gerekirse yüzde 10 gibi bir şey.

Bu baskıcı liderlerden 205’i, yani yaklaşık yüzde 70’i kendi içlerinden çıkan muhaliflerce devrilmiş.

Erdoğan ve Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Koç, Basketbol Gelişim Merkezi’nde düzenlenen 37. Erkekler Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı sonrasında oyuncuları tebrik ediyor

Baskıcı liderler için tehlike, kendi iktidar gruplarının içinde yatıyor aslında, sokaklarda – meydanlarda değil.

Bu olayda da Erdoğan hem bir spor karşılaşmasını siyasi amaçlar için kullanmak istiyor, hem de kimse sesini çıkarmadan bu gösteriyi izlesin diye bekliyor.

Salona normal seyirci alınsaydı bu elbette mümkün olmayacaktı.

Onun için de “sihirli formül” bulmuşlar: Taraftar kılığına girmiş partilileri tribüne doldur, maçı bırakıp Reis’e tezahürat yapsınlar!

Uçağına sadece gazeteci süsü verilmiş tipleri alıyor. Maç izlemeye gidiyor, tribünlere taraftar süsü verilmiş tipler dolduruluyor.

Böyle giderse seçimde de seçmen süsü verilmiş tiplerden başkasının oy vermesi yasaklanır mı acaba?

***

Bu tarif tam da Erdoğan’a uyuyor!

Abdullah Güler Bey’e kahvaltıda “yürek” ikram ettiklerini zannettim. Çünkü bugün Türkiye’nin içinde olduğu yüksek enflasyon, geçim sorunu, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın tehdit altında olması gibi “yanlışlıkların” altında bir tek kişinin imzası var!
AKP Grup Başkan Vekili Abdullah Güler ile Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Hande Fırat

AKP Grup Başkan Vekili Abdullah Güler, eski Hürriyet’in logosunu kullanan gazeteye sabah kahvaltısına gitmiş. Afiyet olsun.

Güler bu kahvaltıda partide yapılacak yenilenme ile ilgili bilgiler de vermiş.

“Kötü örnek olanlar, yanlışları olanlar, yorulanlar” için görev değişiklikleri olacağını haber vermiş.

Bunu okuyunca Abdullah Güler Bey’e kahvaltıda “yürek” ikram ettiklerini zannettim. O partide “yürek yemeden” kimse kolay kolay böyle bir şeyi söyleyemez diye düşündüm.

Çünkü bugün Türkiye’nin içinde olduğu yüksek enflasyon, geçim sorunu, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın tehdit altında olması gibi “yanlışlıkların” altında bir tek kişinin imzası var!

Erdoğan kendisini iktisatçı zannetmeseydi, ideolojik körlükle Türkiye’nin yüz yıllık dış politikasından sapıp Mısır ile kavga etmeye kalkışmasaydı bu sorunları bugün büyük olasılıkla yaşamıyor olurduk.

Ve öte yandan kendisinde yorgunluk alametleri de seziyorum.

Bazen yürüyüşünden bazen yüzündeki ifadeden bu açıkça anlaşılıyor.

Gerçi bir kürsü bulup çıktığında yeniden eskisi gibi oluyor ama doğrusunu isterseniz tam o sırada kendisine bir doping iğnesi yapıldığından bile kuşkuluyum.

“Kötü örnek” meselesine ise hiç girmemeyim, kimsenin kalbi kırılmasın diyorum.

Onun için Abdullah Bey böyle söyleyince “tamam” dedim, “partide ilk kez birisi Erdoğan’a bayrak açıyor!”

Ama öyle değilmiş.

Abdullah Bey de ağzından çıkanı kulaklarıyla duyduğu için olsa gerek lafı hemen çevirmiş: “Erdoğan’ın yerine kim gelecek diye bir şey olmaz, bir daha Ahmet Davutoğlu örneği yaşanmaz. 2030’a doğru tüm dünyada yapılan hesaplar var. Bu nedenle Erdoğan’ın liderliği çok önemli.”

Buradan şunu anlıyoruz ki Erdoğan, “Dünyada yapılan hesapları boşa çıkarmak için” gelecek seçimde de aday olmakta kararlı.

“Dünyada yapılan hesaplar” nedir bunu açıklamıyor tabii.

Ama bugünkü Türkiye’nin haline bakan Dünyalılar, eğer bizi gerçekten hiç sevmiyorlarsa Erdoğan’ın tekrar seçilmesi için de kiliselerine filan mum yakıyor olmalılar.

Yani diyeceğim o ki Abdullah Bey, lafı toparlayacağım derken iyice dağıtmış.

Kimin ne yiyip içtiğiyle ilgilenmem ama tam da yazı biterken merak ettim, acaba kahvaltıda Afyon’un haşhaşlı okulu da var mıydı? Erbabının elinden çıktıysa muazzam bir lezzet!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir “etik” meselesi!

Kurallar var ve devlet yönetiminde konulmuş bu kuralları “o kişi çok ahlaklıdır, bu yollara tevessül etmez” diye gevşetmek söz konusu olmaz. AKP, “bir etik mesele için” MHP’yi kızdırmayı göze alabilir mi?

İşkenceciyi korumak sistematik uygulama!

Sanığın bir suç makinesi olması, görevini yapmaya çalışan bir polis memurunu öldürmesi, onun bir insan olduğu gerçeğini değiştirmez. İnsan olmaktan kaynaklanan hakları vardır, Ali Yerlikaya insan olarak hangi haklara sahipse söz konusu sanık da aynı haklara sahiptir

Türkiye’nin Arapça ile imtihanı

Halkımızın bir bölümü Arapça yazı görünce, laiklik elden gitti zannederken, diğer bir bölümü yerde Arapça gazeteden kopmuş bir parça bulsa öpüp başına koyuyor. Dini hassasiyetleri nedeniyle kendisini Araplara daha yakın hisseden çoğu insanda bile biraz tepeden bakma eğilimi vardır

"
"