29 Kasım 2018

Erdoğan ilk kez gücüne güvenemiyor

Sözünün üzerine söz kabul etmeyen lider, ilk kez birisini ikna etmek için formüller arıyor

Binali Yıldırım’ın İstanbul’da AKP-MHP cephesi adına Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olması kesin gibi görünüyor.
Ve bu aynı zamanda AKP tarihi açısından ilk kez gerçekleşecek bir duruma da işaret ediyor.
Aslında birçok 'ilk' var bu olayda.

  • İlk kez Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmak istediği bir görevlendirmeyi şak diye kabul etmeyen bir parti üyesi var.
  • Bu kişi aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan’ın, partideki otoritesine karşı ilk kez bazı koşullar ileri sürebilecek kadar da kendisini güçlü hissediyor.
  • Erdoğan ilk kez kendi gücüne güvenemiyor. Eski Erdoğan “İstanbul’a düzgün bir isim bulalım, kampanyayı ben yürüteceğim nasıl olsa” derdi, şimdi diyemiyor.
  • Bu parti, bugüne kadar emrettiği her şeyin 'şak' diye kabul edilmesine alışmış ve bunun getirdiği nobranlıkla tanınmış bir liderin, muhatabına “Hadi canım sen de, başkasını bulurum” diyemediği bir siyasi iklimde de ilk kez yaşıyor.
  • Sözünün üzerine söz kabul etmeyen lider, ilk kez birisini ikna etmek için formüller arıyor, 'Cumhurbaşkanı Yardımcılığı' gibi bir unvanı bile vermeye hazır görünüyor.
  • Ve yine ilk kez bu partinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aday göstereceği kişi, parti il teşkilatının ve ilçe belediyelere gösterilecek adayların belirlenmesinde söz sahibi olmak istiyor.

Bu ilkler, aynı zamanda resmin bütününde de bazı önemli değişikliklere işaret ediyor:

  • Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’un herhangi bir aday ile kazanılamayacağını anlamış bulunuyor.
  • Daha önce yüz vermediği MHP’nin ittifak teklifini 'mutabakat' diye yumuşatarak da olsa kabul etmiş durumda.
  • Erdoğan gibi egosu, kendi boyundan da yüksek olan bir siyaset adamı için bunlar zor işler ve belli ki “Ne olursa olsun bu seçimi kazanalım” düşüncesinde.
  • Bunun için bugüne kadar kimseye yapmadığı 'jestleri' MHP liderine bile yapmaya hazır.

Siyasette en güçsüz döneminizin, gücünüzün zirvesinde olduğunuz dönem olduğu söylenir.
“Her çıkışın bir inişi vardır” önermesinden varılmış bir yargı bu.
Zirvede bulunduğunuz nokta, aynı zamanda zirveden inmeye başlangıç noktanızı da oluşturur.
Recep Tayyip Erdoğan’ı bugüne kadar tanıdığımız siyasilerden farklı kılan en önemli özelliği, iktidarda kalma konusundaki tutkusu ve kararlılığıydı.
Bu özelliğe sahip olduğu içindir ki Binali Yıldırım ile 'pazarlık yapıyor' görüntüsü umurunda bile değil.
Ama unuttuğu şey şu ki, siyasette bir kez bu yol açıldı mı, o yoldan geçmeye çalışan çok insan olacaktır.

***

Devrin Cumhurbaşkanı’na
çok güvenmeyin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki İSEDAK (İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi) toplantısında yaptığı konuşmada şunu söyledi:

Vatandaşlarımızın Kudüs'ü ziyaretlerini teşvik ederek, işgalcilerin Kudüs'ün kandillerini söndürmesine önce biz engel olacağız.”

Kudüs, benim açımdan da 'görülmeye değer' yerlerin başında geliyor.
Mimarisi, etnik ve dini kimliği ile büyüleyici bir kent ve semavi dinlerin hepsi için de kutsal mekanları barındırıyor.
Yani bana da soracak olursanız, ben de “Kudüs’e gidin” derim ama buna Cumhurbaşkanı’nın önerdiği türden siyasi bir gerekçe uydurmaktan da kaçınırım.
Çünkü, bu kent silahsız insanlara karşı şiddet uygulamayı meşru gören bir siyasi anlayışın yönettiği İsrail’in egemenliği altında.
“Cumhurbaşkanı bize görev verdi, kandilleri söndürmeyeceğiz” demenizi de önermem.
Mavi Marmara gemisi yola çıkarken siyasi iktidar olarak arkasındaydı ama sonra “Devrin Başbakanına mı sordular giderken” demekten de kaçınmadı.
Bunu aklınızda tutmanızı öneririm.

***

Uçum’un Demirtaş kararı analizi
ve 'siyasi karar' meselesi

Dün bu köşede “Hayır, siyasi değil, hukuki” başlıklı bir yazım yayınlandı.
Yazıyı, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un, Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararı üzerine yaptığı bir değerlendirmenin, Hürriyet gazetesine yansıyan bölümü üzerine yazmıştım.
Mehmet Uçum, dün bana değerlendirmesinin tamamını yolladı.
Sekiz sayfalık hukuki-siyasi bir değerlendirmenin bir gazete haberine yansımasından kaynaklanan eksiklikler doğal olarak var ve o eksiklikler benim yaptığım yorumdaki ana düşüncemi değiştirmese de okuyucularımın Uçum’un analizi hakkında yanılmaları sonucunu yaratabilir.
O nedenle Uçum’un bu analizini bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Uçum’un analizinde belirttiği gibi AİHM, Demirtaş’ın başvurusu ile ilgili olarak birçok noktada Türkiye’yi haklı buluyor.
Tutuklanmasında makul şüphe bulunması, dosyasına erişimde bir sıkıntı yaşamamış olması gibi konularda.
Ancak tutukluluk halinin devamı ile ilgili olarak mahkeme kararının standart gerekçelerle reddedilmesini uygun bulmuyor.
Bu nedenle tutuklu kaldığı için TBMM çalışmalarına katılamamasını siyasi haklarını kullanmasının engellenmesi olarak yorumluyor.
Dünkü yazımda da dikkat çektiğim gibi mahkemelerimiz, sıradan adli davalarda tutuksuz yargılama konusunda yasaların çizdiği çerçevede rahatça kararlar verebilirlerken, bu tür davalarda tutuklu yargılamayı tercih ediyorlar.
Ve benim 'siyasi' bulduğum şey de esasen budur.
Mahkemelerimiz siyasetten etkileniyorlar, HSK siyasi etkilenimlere açık bir kurum ve bütün siyasi davalarda mahkemelerin böyle davranıyor olmaları da bir tesadüf olmamalı.

Yazarın Diğer Yazıları

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar